Merhaba sevgili okurlar. Kısa bir aradan sonra, yine güncel bir konu ile yüzlerce ebeveyne, doktora, esnafa, işçiye, memura, avukata, teyzeye, amcaya, farklı alanlarda uzmanlaşmış, emek vermiş büyüklerime, kardeşlerime sesleniyorum, ne mutlu..

Dikkatinizi çekmiş olmasını umarak, sizlere toplumsal rollerinizi kullanarak seslenmek istedim bugün. Diğer yazılarımda da olduğu gibi yine içimizden birilerinden bahsedeceğim sizlere. Ama öncesinde her yaştan her kesime hitap edebilmek adına ‘SOSYAL STATÜ’ tanımını yaparak başlamak istiyorum yazıma.

SOSYAL STATÜ NEDİR?

İnsanların, toplum içerisindeki yerlerini ifade etmesiyle birlikte; aynı zamanda kişilere statünün sağladığı hakları ve sorumlulukları da yükleyen bir kavramdır. Doğuştan ve sonradan olmak üzere iki farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır.

Şöyle ki; kadın olmak, genç olmak, yaşlı olmak, siyahi olmak vb. kendi istek ve çabamızdan bağımsız olarak var olduğu için ‘EDİNİLMİŞ STATÜ’dür. Baba olmak, siyasetçi olmak, eş olmak ise kendi istek ve çabamız neticesinde var olduğu için bu tür özellikleri ‘KAZANILMIŞ STATÜ’ olarak tanımlanmak mümkündür. Kendi yaşantımıza uyarlayacak olursak; bizler yaşadığımız toplum ya da bağlı olduğumuz gruplar içerisinde gelişmek ve değişmekte olan bireyleriz. Birden fazla toplumsal rollere sahip olabiliriz. Sahip olduğumuz roller neticesinde de sorumluluğumuz oldukça büyüktür. Bu bağlamda birkaç örnek üzerinde birden fazla olan rollerimizin hem iş hem de aile yaşantımıza olan etkilerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

FLÖRT ZAMANI; Birbirinden farklı statüde, kültürde yetişen bireylerin ilişkilerini baz aldığımızda o yaşa kadar çocuk, öğrenci, çalışan vb. statülerine eklenecek olan eş olma yükümlülüğü ile çiftlerin bu yeni duruma alışmaları zaman alacaktır. Önceleri kendi ebeveynlerinden gördükleri gibi eş profilleri aramaya başlayacaklardır. Sonrasında bilinçaltında yer eden karı/koca ilişkileri ile bir tutmaya çalışacaklardır. Zaman içerisinde de önce ‘KENDİLİK ALGILARINI’ sonra ise ‘İLİŞKİLERİNİN DİNAMİKLERİNİ’ birlikte keşfederek özgün bir yapı inşa edeceklerdir.

EVLİLİĞİN İLK YILLARI; Bir iş sahibi olduktan sonra ailelerin çocuklarından bekledikleri ilk şey nedir? Evet, evlenmeleri. Çiftler tanışma, anlaşma evrelerinden sonra mutlu bir yuva hayali ile bir yolculuğa çıkıyor. Ardından, evlilik akdi ile tüm eş olma sorumluluğu yükleniyor. İşin yasal boyutu ile yeni bir statü kazanarak toplumda var olmaya devam ediyorlar. Genel olarak yetişme tarzlarıyla birbirinden farklılık gösteren çiftler, sosyal rollerini evliliklerine yansıtma konusunda da ciddi problemler yaşamaktalar. Örnek verecek olursak; askeri personel bir koca profili, karısı da dahil tüm çevresindekilere ‘emir eriymiş gibi’ davranıyor olabilir. Ya da kadın için uyarlayacak olursak; yönetici konumunda çalışan biri ise eğer, kocası dahil tüm çevresindekilere ‘çalışanıymış gibi’ yaklaşıyor olabilir. Bu tür birkaç satırda okuduğunuz rol karmaşaları, evlilik açısından ciddi sorunlara ve boşanmalara sebep olabilir.

ÇOCUKLU BİR AİLE; Eş ve gelin/damat rollerini yeni yeni benimserken bir de bakmışsınız ki anne-baba oluyorsunuz! Hayalini kurduğunuz ebeveynlik mi, yoksa büyüklerinizden alıntıladığınız deneyimler mi derken, yeni statünüze merhaba! diyemeden başlamış oluyor yeni maceranız. Çoğunlukla deneme-yanılma yöntemi ile süren ilk ebeveynliğiniz, zamanla “ben çocuğumla arkadaş gibiyim” övünçlerine bırakıyor yerini. Buradaki sosyal rol karmaşası daha bir göze çarpıyor değil mi? Anne-babalık övünülecek bir durum değildir özünde. Aksine, çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarını en iyi

koşullarda sağlamak açısından ciddi bir sorumluluktur sadece. Arkadaş olmak ile arkadaşça davranmak arasındaki çizginin korunamadığı ailelerde, ebeveyn çocuk ilişkisinin sağlıklı olmasını bekleyemeyiz. Aile içerisinde bile olsa bireysel sınırlılıklar korunmalı, inisiyatif kullanılması gerekiyorsa da ortak bir tutum içerisinde sağlanması gerekmektedir.

İLERLEYEN YAŞ EBEVEYNLİĞİ; Değişen yaşam düzeni, sürekli gelişmekte olan çocuğunuz, yetişmekte zorlandığınız günlük rutinler derken bir bakmışsınız iyisiyle kötüsüyle ömür yarılanmış, yaş kemale ermiş, büyükanne/büyükbaba misyonu yavaş yavaş üstlenilmiş. Evladınıza anne/baba olarak sunabileceğiniz her şeyi yapmış, geriye tek mutluluğunuz mürüvvetini görmek kalmış. Size göre yani. Çünkü ben dışarıdan bir gözle baktığımda, her şeyin yeni başladığını görüyorum. Zaman sizin zamanınız değil, ilişkiler sizin döneminizdeki gibi değil. Değişen bir jenerasyona karşı ne yapacağını bilmezlik hâkim oluveriyor. Ve en önemlisi de yaşam boyu üstlendiğimiz roller bizler nefes aldıkça devam ediyor. Bu süreçte de ‘ROL KARMAŞASI’na düşüp, hayatımızdaki insanları birbirinin yerine ikame edebiliyoruz. Eşimizden anne/babamız gibi davranmasını bekleyebiliyoruz. Çocuğumuzdan, eşimizin yarattığı boşluğu tamamlamasını bekleyebiliyoruz. Ya da yakın arkadaşımızı fazla sahiplenip, sevgilimiz gibi ilgi göstermesini bekleyebiliyoruz.

Sınırlarımızı aşan bir role uyum sağlamaya çalışmak yerine, bırakalım herkesin arkadaşı, annesi, babası, birlikte dertleştiği dostları olsun. Bir insanın her şeyi olmak zorunda değiliz, değiller. Her şeyi paylaşmak istediği insan biz olalım, yeterli..

Günsenin Parlak
Sosyolog & Aile Danışmanı