Yaşam özünde bir dans gibidir. Herkesin kendine has bir müzik kültürü ve yaşam biçimi vardır. Dans da yaşam gibi kâh bireysel, kâh eşli, kâh toplu olması gibi çeşitliliğe sahiptir. Bugün sizlere “eşli dans” olarak tarif ettiğim, yaşamımızda ise çok özel bir yere sahip olan ikili ilişkilerden,  ufak bir benzetme ile başlayarak bahsetmek istiyorum.
“İkili ilişkilerimizin başlamasını bir dans teklifi olarak düşünelim. Teklif almak kadar, teklifte bulunmak da heyecan vericidir ve özel hissettirir değil mi? Tüm bu duygu yoğunluğu ile birlikte ortak paydada buluşulur ve ilk adımlar atılmaya başlanır. Bu süreç içerisinde hayalimizdeki dans şovu ile gerçekte olanı sorgulamaya başlarız. Belki adımlarımız uymaz, belki aynı ritmi yakalayamayız. Hatta bilmeden birbirimizin ayağına da basabiliriz. Böyle bir durumda çiftler, dansı tek taraflı yönetme ve zorlama yoluna da gidebilir ya da karşılıklı emek ve zaman vererek zorlamadan sürdürme yoluna da gidebilir. “
Bu örneklemeden yola çıkarak “ikili ilişkiler” için diyeceğim o ki;
Her insanın aklında/gönlünde yatan roller vardır. Ev olsun, iş olsun, ilişki olsun her birinde ayrı ayrı kimliklere sahip olunur da, bazen bir şekilde hayaller/hayatlar olarak başka öykülere sürüklenilebilir. Hal böyleyken; hayalinde olan öykünü bile olduğu gibi yaşayamazken bazen bu eksiklik, ilişkilere bencillik olarak yansıtılabilir. Karşındaki kişinin de öyküne inanmasını bekler, hatta onları zorlama eğilimine gider, belki de günün birinde yalnız kalmaya adaylığını açıklamış olabilirsin bilmeden..
Belirli bir öyküye gerçekmiş gibi inanır, yalnızca öykünü destekleyen kanıtları arar ve her yeni kanıtla birlikte öyküne daha da çok inanabilirsin. Karşındaki kişiyi birey olarak değil de, kendi öykünün bir parçası olarak görür, hayatı/ilişkiyi “yaşamak” yerine “yönetmeye” geçebilirsin. (İşte tam burası kritik bir an!) İlişkinin değişim yolculuğunu engelleyen (sana göre!) her türlü söz ve davranış ile depresif hale bürünür, farkında olmadan karşındaki kişide kendini bitirmeye ant içmişcesine ilerlemeye başlamış olursun.
Sonuç olarak; Hayallerimizi, hayatla buluşturma yollarını keşfetmek, öncelikle ne istediğimizi bilmekten geçer. Hayata ve insanlara karşı esnek olmamızı, farklı duygu ve görüşlere saygılı olmamızı gerektirir. Yaşadığımız her tecrübe kendimizi keşfetmek için birer “anahtar”dır.
Hayalimizdeki öyküde başrol olmak istiyorsak, yönetme arzusu içinde olmak yerine, yaşamayı tercih etmeliyiz. Doğru ilişki, eşlerin birlikte gelişmesine ve birey olarak büyüme ve olgunlaşmasına izin veren ilişkidir. Partnerinizle birlikte ekip ruhunu yakalayabilmeniz dileğiyle.. 

Günsenin PARLAK
      Sosyolog & Aile Danışmanı