Aşklar vardı eskiden, sevgiler, dostluklar, arkadaşlıklar vardı, yaşanılan doyunca... Telaşsızdı insanlar, kaygısız, sorgusuz…

Koşulsuz severlerdi eskiden insanlar, birbirlerini görme, birbirlerine iyilik götürme umudu ile koşarlardı yarınlara.

Ve eskiden, önce ‘sen’ derdi insanlar!

Bir hal oldu şimdilerde!

İnsanlık mı öldü?

Neden yok kimse kimsede ya da neden göstermez insan kendini gördüğüne?

Önce ben diyerek mi kaybettik yoksa samimiyeti?

Hayır, dünya yalnızca bir kişinin etrafında dönecek kadar küçük değil! Unutun artık bu bencilliği!

Ya kuşkular?

Çağımızın en tehlikeli tetikçisi!

Gecenin kör karanlığında, ıssız bir sokakta tek başımıza gibiyiz sanki gün ışığında, kalabalıklar ortasında!

Şaşkınız, endişeli, güvensiz…

Doğruyu ayırt edemiyoruz yanlıştan. Sanki her şey yanlış…

Bir bulma telaşı içindeyiz, ama aradığımız ne?

Meçhul!

Selam vermekten bile korkuyoruz artık. Göz göze gelmekten, konuşmaktan…

Selama gülümseyen dudaklarımız nerede?

Bakmaya doyamadığımız gözlerimiz?

Ya tükenmek bilmeyen sözlerimiz?

Aynalara selam veriyoruz artık aynalara!

Gözler şüpheden öte kör!

Sözcükler beyni kanatan travma!

Ki korkudan doğar kuşku, korkunun annesiyse susku…

Sustukça dilimiz, içimizdeki kötü niyetli abileri ablaları konuşturuyor hayallerimiz!

Gerçeği bilmeden ve hatta gerek duymadan öğrenmeye, asılsız gerçeği yaftalıyoruz ruhumuza, kalbimize ve hatta beynimize!

Sonrası belli…

Hayalden bir yatak yapıyoruz kendimize, kafamızın altında şok etkili düşünceler, gözler tavanda ve kuşkuyu örtüyoruz üstümüze usulca!

(iyi’dir’ geceler, uyuyabilirsen!)

Çağımızın hastalığı: Toplumsal Şizofreni

Elbette kabul etmiyoruz (ki belirtidir), ama hastayız!

Kelimelerde saklı tedavisi, iki çift kelam en iyi ilacı ve sustukça büyüyecek sancısı.

Kuşkuya gülümseyen hayallerimize sarılıp, korkularımızla kendimizi ve karşımızdakileri tüketmek yerine, kelimelere sarılıp, dökersek içimizdekileri, beynimiz ve ruhumuz da arınacaktır.

Unutmayın,

“Kuşkular, mutluluğu bize haram etmeye yarar” (Andre Gide)