AKP ile PKK arasında bu yılın başından itibaren hızlanan “müzakere süreci”, dün Karayılan’ın açıkladığı “geri çekilme planı” ile yeni bir döneme girdi. 5 Mayıs’ta başlayacağı açıklanan ve 6 maddeden oluşan geri çekilme planı, biçiminden ve içeriğinden bağımsız olarak umuyorum tümüyle “silahsız” yeni bir dönemi de beraberinde getirir. Ölümden ötesi yok! Bu nedenle, ölümlerin olmadığı, kimsenin ağlamadığı bir dönemin başlaması önemli...
Bölgenin barışa ihtiyacı var. Türkiye’nin, Suriye’nin, Filistin’in… Umarım bu hamle bir başka halkın, örneğin Suriye halkının mutsuzluğu üzerine kurgulanmamıştır. Çünkü son 500-600 yıldır, hem Anadolu topraklarında hem de İslam coğrafyasında yapılan her hamle maalesef hep bir diğerinin mutsuzluğu üzerine kurgulanmış. Siyasi iktidarı elinde tutan güçler için ittifakın kimle yapıldığı değil, kime karşı yapıldığı hep önemli olmuştur… 1514’de Osmanlı ile Kürt Beyleri arasında yapılan anlaşma böyle olmuş. 1826’da II. Mahmut’un Nakşi uleması ile yaptığı anlaşma böyle olmuş. Tıpkı 1900’lerin sonundaki “Hamidiye Alayları” gibi… Ya da 1900’lerin başından itibaren Ermenilere karşı yapılan ittifaklarda olduğu gibi… Bu ittifaklar hep bir başka halkı yok etmeye ve dönemin iktidarlarını güçlendirmeye dönük olmuş… Mevcut veriler yine benzer sonuçları işaret etse de, her şey bir yana en azından “barış için” yanılmak isterim!
***
Gelişmeler dünü işaret ediyor... Bugünü anlamak için Osmanlı resmi tarihinin hepimize “Muhteşem Yüzyıl” diye yutturmaya kalktığı 1500’li yılları yeniden masaya yatırmak, son aylarda arka arkaya önümüze konulan ve Osmanlı’nın muhteşemliğini, adaletini, kudretini anlatan televizyon dizilerine, sinema filmlerine bir başka gözle bakmak gerekir…
Tarihe, döneme bir başka açıdan da bakılabileceğini birilerinin “muhteşem” dediği yüzyılın, bir başkası için “katliamlar ve yenilgiler yüzyılı” olabileceğini göstermek için 16. Yüzyılda Osmanlı padişahlarına “akıl babalığı” yapanları yazdım: Hamza Efendi gibi… İbn Kemal gibi... Ebu Suud gibi… İdris-i Bitlisi gibi…
Bunların en önemlilerinden birini, İdris-i Bitlisi’yi anlatan kitabım “Yavuz Selim’in Akıl Babası İdris-i Bitlisi” adıyla geçen hafta Cem Yayınevi tarafından yayınlandı. İdris-i Bitlisi kitabında bir ittifakın, bir bölgenin, bir topluluğun, bir halkın kaderini nasıl değiştirdiğini ve bu değişikliğin bugün bile nasıl devam ettiğini anlatmaya çalıştım.
20 yıl Akkoyunlu Devleti’nde, bir o kadar da Osmanlı Devleti’nde “başdanışmanlık” yapan İdris-i Bitlisi’nin Kürt Beyleri adına Osmanlı padişahı Yavuz Selim’le yürüttüğü ittifak görüşmelerinin ne kadar stratejik olduğunu yazdım… 16. yüzyılda Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasındaki “bilek güreşine” dışarıdan yapılan bir müdahale ile ortaya çıkarılan “İslam Bayrağı”nın bölgenin kaderini nasıl değiştirdiğini ve Alevilerin bir daha bellerini doğrultamayacak şekilde bütün iktidarların dışına itildiklerini de.
Bu öyle bir “kader”dir ve bugün bile yeni Osmanlıcılar için o kadar önemlidir ki, bundan dolayı, aradan 500 yıl geçmiş olmasına rağmen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da yardımcısı Bülent Arınç da Kürtlere hitap ederken, bilinçli bir tercih neticesinde onlara “İdris-i Bitlisi’nin torunları olduklarını” her fırsatta hatırlatırlar! Kaldı ki, bu hatırlatma onlarla da sınırlı değildir: "Yavuz Selim'i bile örnek alsalar bu işi çözebilirler. Yavuz Selim, Kürtlerle ittifak yapmanın önemini çok iyi biliyordu. Kürtlerle ittifak yaptıktan sonra Safeviler'e karşı savaşa girdi” diyen Abdullah Öcalan da, “böyle bir anlaşma olmasaydı Kürtlerin bölgede ortaya çıkan iki büyük güç arasında ayakta durabilme şansları olmazdı” diyen Kemal Burkay da İdris-i Bitlisi’nin önemine işaret ederler.
Bugün onun için herkes farklı bir rol biçiyor. Herkesin mutlaka kendine göre bir İdris-i Bitlisi değerlendirmesi var: Kimine göre “iyi bir devlet adamı”, kimine göre “Mevlana”, kimine göre “hain”, kimine göre bir “iblis ve katil”… Değerlendirmeler ne olursa olsun işin gereceği siyasi iktidarlar için İdris-i Bitlisi arayışı hiçbir zaman bitmez. Tıpkı bugün olduğu gibi.
İdris-i Bitlisi büyük bir diplomat mı yoksa Kürtlerin yüzlerce yıldır “devletsiz” kalmasını sağlayan önemli bir işbirlikçi mi? Yoksa o, yalnızca Osmanlı’nın Doğu’daki kanlı kılıcının emrindeki bir âlim mi? Tarihin sayfalarına uzanıp bakmakta yarar var.
Yavuz Selim’in Akıl Babası İdris-i Bitlisi, Cem Yayınevi, 178 sayfa. Kitapçılarda...