Her ne kadar edebiyatta sansür her daim uygulansa da bu, güya modern olan çağımızda uygulanan sansür, 'pes, artık bu kadar da olmaz!' dedirtiyor.
Bilindiği gibi, John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar’ı Jose Mauro Vasconcelos’un Şeker Portakal’ı, S. Burroughs’un , Yumuşak Makine’si, Chuck Palahniuk’un Ölüm Pornosu kitapları, ders kitaplarında yer alan ; Edip Cansever’in Masa da Masaymış Ha şiiri, Cahit külebi’nin Hikaye şiiri, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal da sansüre takılanlar arasında. Sebep, "sakıncalı" olmalarıymış!
İşte çıkarılan dizelerden birkaçı:
(...)
"Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu"
(...)
Edip Cansever
(...)
“Benim doğduğum köylerde
kuzey rüzgârları eserdi
ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
öp biraz!”
(...)
Cahit Külebi
Tabii, haklılar(!)
Ne de olsa her içen alkolik, öpüşen de fuhuş ya da zina yapandır bizim memlekette (!)
Eskiden hiç değilse siyasi sebeplerle sansür yapılırmış. Bu durumu bir şekilde kabul etmek mümkün de bugünlerimize ne demeli inanın hiç bilmiyorum! Bunu yapan her ne kadar siyasetin kalbi olan iktidar olsa da bu ahmaklığı, bu cehaleti, bu pervasızlığı siyasete konduramıyorum.
Ellerini uzatmadıkları yalnızca şiirler ve kitaplar kalmıştı, onu da yaptılar ya, artık inadına içmeli, inadına öpüşmeli şiirler! Şairler, inadına içirin şiirlerinizi, inadına öpüştürün, inadına sevişsin şiirler!
Ya bilime ne dersiniz?
Demokrasinin sıfır olduğu üniversitelere?
Rektörlerin iktidarın seçimiyle atandığı, iktidar gibi düşünmeyen, bilimini, bilgisini satmayan akademisyenlerin başvurularının sonuçsuz kaldığı, kimi akademisyenlerin eğitimi, kendi ideolojileri çerçevesinde vermesine, güya bilimin başkenti olan üniversitelere ne dersiniz?
Benim söyleyebileceğim tek şey, bilimime ve edebiyatıma dokunmayın olur! Bir de Mustafa Kemal'in yıllar önce söylediği o söz...