Ne çok şey olmuşuz meğer olmamız gerekeni olamamışken henüz…
Kimimiz siyasî, kimimiz sanatkâr, kimimiz eğitimci, kimimiz bilim insanı, kimimiz tüccar, kimimiz âşık kimimiz o, kimimiz bu…
Ne çok şey olmuşuz, ne çokmuşuz meğer!
Büyüyünce ne olacaksın diye sorduklarında, ‘insan olacağım!’ diyememek ya da dedirtememek (hatta belki öğretememek )çocuklarımıza ayıbımız mıydı, kaybımız mı yoksa tam da böyle miydi: K/Ayıp? 
Doğuyoruz, sesleri öğreniyoruz, sonra kelimeleri, sonra cümleleri öğreniyoruz. Sonra bir yığın şey, gerekli gereksiz!
“memlekete yararlı insan yetiştirmek” temel hedef!
Anne aynı kaygıyı güdüyor, baba aynı kaygıyı güdüyor, öğretmen aynı kaygıyı güdüyor, herkes aynı kaygıyı güdüyor!
Memleket ne anne?
Yarar ne baba?
İnsan ne öğretmenim?
Memleket, yaşadığın topraklar,
Yarar, yaşadığın topraklara sahip çıkmak
İnsan, “ne mutlu Türküm diyen” yavrum!
Kargalar bokunu yemeden gittiğim okulumda “varlığım Türk varlığına armağan olsun!” sesleri ile açtım gözlerimi!
Ailem böyle söyledi bana, öğretmenim de! Sistemin bana dayattığı kitaplarda da bunlar vardı!
Ben tarih kitaplarından yalnızca savaşı öğrendim, barış yoktu içlerinde!
Coğrafya kitaplarında Türk bölgeleri vardı yalnızca!
Edebiyat kitaplarında hamasi şiirler!
Biyoloji kitaplarında vücudumuzu tanıdım yalnızca!
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında Allah yüceydi ve ben ve benim gibiler kul!
İnsan nedir diye sorduğumda, “insan biyolojik bir varlıktır” cevabından ötesini alamadım biyoloji öğretmenimden,
Allah’ın varlığını kanıtlayın dediğim Din Kültürü öğretmenimden “senin varlığın bir kanıttır” dan ötesini bilmiyorum! Ha bir de verdiğim ve aldığım cevap var: 
-bir kadın, bir erkek, yani yumurta ve döl! 
-Terbiyesiz! Yandığında göreceğim seni,
-o gün sizi görmek mutluluk verecektir bana hocam, dilerim karşılaşırız!
Sonuç: Sayesinde ilk disiplin (uzaklaştırma) cezası aldığım Din Kültürü öğretmenimi hiç unutmadım!
Bunlarla büyüdüm, bunları öğrendim işte! 
Bana kimse insanlıktan söz etmedi, ben de büyüyünce insan olacağım demedim hiç, ama insan biyolojik bir varlık değildi yalnızca bende, ötesi vardı ve var da! 
Anne, baba, öğretmenim; affedin, memleketime yararlı da olamadım, çünkü sizlerin öğrettiğiniz ırkçılığı öğrenemediğim, öğrenmediğim için muhalif dediler bana! Sizce utanç, bence (elbette) gururla!..
Sizce zavallı, bence şanslıyım:
Çünkü siz öteki dünyanın nimetleri için bugünü yok sayarken ve son gününüz geldiğinde ‘keşke yaşasaydım derken’ ben Azrail’e ‘geç bile kaldın dostum, oysa ben fazlasını aldım!’ diyeceğim!
Çünkü biyolojiden öteydi insan! Size göre yalnızca bir bedenken, bana göre ruhtan öte ve gören, kimsenin göremediği ruhu ve ruhun ötesini!
Ben bir zavallıydım sizce, kalıplarım yoktu çünkü!
Tapınmadım aynada gördüğüm suretten ve bir güzel gülümsemeden ötesine!
Kutsal olansa, atan kalbimdi yalnızca aşk’a…
Bir dilenciye gülümsemek ve saatlerce onu düşünmekti yaşam bence,
Bir çocuğun oyuncağı olmak ve güldürmek onu yalnızca!
Ve küfretmek bir şey olup da çok şey olamayana…
Çok şey diyorlar bana, oysa yalnızca insanım ben aslında ve saymayan insanlıktan ötesini!