‘Demokrasi Paketi'nde ‘Alevilik’e yer vermediği için, birçok çevre tarafından eleştirilen AKP, kurmayları aracılığıyla verdiği demeçlerle, sanki bu konuda önemli bir hamle yapacakmış gibi bir hava yaratıyor. Birçok konuda olduğu gibi, Alevi meselesinde de, yalnızca oyalama ve zaman kazanma üzerine kurgulanmış AKP kurmayları hangi lafı ederlerse etsinler; mevcut siyasi iktidar Alevilere eşit haklar konusunda en küçük bir adımı bile atamaz! Neden mi?
Çünkü, Osmanlı'da, Yavuz Selim'le başlayıp, oğlu I. Süleyman'la devam eden Sünni Kurumsallaşma bugün de devam etmektedir. Dün olduğu gibi, bugün de Sünni ulema, iktidarı asla başka bir inançla paylaşmak istemez!
Alevilerle ilgili temel bir düzenleme, örneğin Cemevinin yasalar önünde ibadethane olarak kabul edilmesi, inanç alanında yapılan her şeyi Alevilerle de paylaşmak anlamına gelecektir. Örneğin; Diyanet, en azından başkan yardımcısını Alevi yapmak ve devasa bütçeyi Aleviler ile paylaşmak zorunda kalacaktır. Yine örneğin; 1826'dan itibaren el konulmuş yaklaşık 750 Alevi-Bektaşi Dergahını, topraklarıyla birlikte Alevilere iade etmek, Hacı Bektaş Dergahı’nı, parayla girilen müze statüsünden çıkartıp, Alevilerin inanç merkezi olarak tanımak ve hak sahiplerine teslim etmek zorunda kalacaktır. Bayramlarda, Ramazan'da Sünnilik adına ne yapıyorsa, medyayı nasıl kullanıyorsa; örneğin Muharrem Ayı’nda da benzer uygulamalara bütçe ayırmak durumunda kalacaktır.

AKP bunu yapabilir mi? AKP'liler, ne kadar yukarıdan konuşurlarsa konuşsunlar, bunu asla yapamazlar! Çünkü, Diyanet İsleri Başkanlığı da, Sünni ulema da buna izin vermez, veremez!
Bunları ‘olmaz’ı oynamak için yazmıyorum. Niyet okuma da yapmıyorum! Niyetlerden bağımsız olarak, gerçek böyle olduğu için yazıyorum.
Basına ‘AK Parti'den Alevileri sevindirecek sözler’ başlığıyla servis edilen ve ‘bu kesimin taleplerini en iyi bilen isim’ diye sunulan haberde, Bakan Faruk Çelik bu durumu açıkça dile getiriyor. Çelik, “Cemevleri ile ilgili bir fiilî durum var. Cemevleri yoktur diyemiyorsunuz. Fiilî olarak varsa, hükümet olarak da, devlet olarak da bunu kabul ediyoruz" dedikten sonra, baklayı ağzından çıkarıyor: “(Ancak) Bu bir teolojik ve hukukî tartışmayı gerektirmeyecek bir statü olmalı. Statü verilmeli ama teolojik ve hukukî tartışmalara girilmemeli." 

Faruk Çelik, hiçbir Alevinin telaffuz etmediği ve dernekten ya da vakıftan öteye geçemeyecek böyle garip bir statüyü ‘önemli bir adım’ olarak sunmakla kalmıyor, partidaşı milletvekili Mehmet Metiner'in ‘Cemevlerini terör yuvası ilan etmesi’ne benzer bir yaklaşımı da dile getiriyor.  O da, Metiner gibi; dirisiyle de ölüsüyle de camileri dolduran cihatçılarla ilgili konuşmak, onlara örneğin "Mazlum Suriyeli Alevileri öldürmeyin" çağrıları yapmak yerine, dikkatleri sürekli olarak Alevilere çekiyor. Alevilere rağmen, Alevi toplumu adına düşünmeye (!) devam ediyor ve "Aleviler gençliğin marjinal gruplara itilmesinden rahatsız" diyor. Görüldüğü gibi, Alevi meselesine ‘çok duyarlı’ olan Sayın Bakan, kendi evinin önüne bakacağına, ayyuka çıkan Cihatçı Terörü yargılayacağına, Dedeleri ‘bilgisiz’ ilan etmekten geri durmuyor ve “Bilgi az olunca da ‘Ali’siz Alevilik’, ‘İslam’sız Alevilik’, ‘faklı bir din olarak Alevilik’ yorumları başlıyor. Bunların hepsi marjinaldir” diyor.
Zihniyet ortada! Bu zihniyet değişmiyor, çünkü ayni kaynaktan besleniyorlar. Lafı uzatmaya gerek yok. Alevilerle ilgili ettiği laflar bir yana, “Gezi Parkı olayları dinsizler, PKK’liler, sarhoşlar, faizciler ve  CHP zihniyeti tarafından tertipleniyor" diyen Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ile Bakan Faruk Çelik arasında hangi bakış farkı var Allah aşkına? Geçin bunları!..