İslami referanslarla hareket eden AKP aynen böyle yapıyor. Dini referanslarla toplumu yeniden şekillendiriyor. Yetiştirdiği “dindar” gençlik, dini kurallara uymayan her şeye karşı “kindar” reflekslerle besleniyor.
Dün bazı çevrelerin laiklik tartışmalarında “türban takmak veya mini etek giymek” gibi saçma-sapan ve hedef şaşırtmaya yarayan bir örneği önümüze koydularsa, Erdoğan da şimdi alkolle, alkolizmi özdeşleştirmeyi ısrarla öne çıkartıyor. “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz” gibi dini referanslar da buna uygun olarak dillendiriliyor… Sonra sıraya korkutma girer: “Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Eğer bunlardan vazgeçmezseniz” diye başlayan konuşma ritüeli “cehennemde cayır cayır yanmaya” kadar uzar gider.
Bu kadar alkol karşıtı lafın edildiği bizim ülkemizle, alkol tüketiminin bizimle kıyaslanmayacak ölçüde büyük olduğu Avrupa ülkelerinde yaşanan trafik kazalarındaki ölüm oranlarını kıyasladığımızda bizim sınıfta kalacağımız kesin! Çünkü hayatı yalnızca yasaklamalar üzerine kurgularsanız sonucu değiştiremezsiniz. Toplumsal hayatta koyduğunuz her yasak, bir adım sonra yeni yasakla yer değiştirmek zorunda kalır. Çünkü dini yasaklar, her adımda kendisini yeniden üretir. Kendisine yeni yasaklar aramaya başlar. Havada “kâfir, zındık, dinsiz, mülhit” gibi kavramların sürekli uçuşması, din adına cihatların sonunun gelmemesi bu anlamıyla tesadüf değildir.
Yasaklarla ve korkularla beslenen, neredeyse her adımında yasak olan bir dinin yaşadığı bütün coğrafyanın, bütün yasaklara rağmen boğazlaşmanın merkezi olması asla tesadüf değildir.
Bu öyle bir iştir ki, işine gelmedi mi, kahveyi ve kahvehaneyi bile yasaklatır.
Başbakan’ın alkol yasağı karşısında “milli içkimiz” olarak ilan ettiği ayran bile yarın her hangi bir gerekçeyle yasaklanabilir. Çünkü bu topraklarda, Erdoğan’ın ve bütün İslamcıların bu yere göğe sığdıramadığı Kanuni Süleyman döneminde kahve bile “dinen caiz görülmediği” için yasaklanmıştır.
Evet yanlış okumadınız. Bu topraklarda kahve bile yasak olmuştur...
Dönem Kanuni Süleyman dönemidir. Kahve içimi yaygınlaşmaya ve kahvehaneler kurulmaya başlanmıştır. Kahvehaneler toplanılan, sohbet edilen, tartışılan önemli mekanlara dönüşmeye başlamıştır. Özellikle “emekli Yeniçerilerin” açtığı kahveler aynı zamanda Bektaşilerin buluştuğu merkezlere de dönüşmeye başlar. İnsanlar cami ve mescitlerde buluşmak yerine kahvehanelerde buluşmaya başlarlar… Kahvehaneler iktidara karşı muhalefetin örgütlenmeye başladığı önemli “entelektüel merkezlere” dönüşmeye de başlar…
Ve devletin bekası, dinin geleceği için müdahale kaçınılmaz olur! Kanuni Süleyman’ın Şeyhülislamı Ebusuud Efendi yasak için buna da bir gerekçe bulur. Fetva yayınlanır. Kahve içmek haramdır! Fetvanın gerekçesi mi? Kolay: “Kömür derecesinde kavrulan maddeleri yemek ve içmek dinen caiz değildir.” Çünkü “her nesne ki fahım (kömür) mertebesine vara yani kömür ola, sırf haramdır.”
Sonra ne mi olur? Bu fetvadan sonra kahvehaneler kapatılır ve Yemen’den İstanbul’a getirilen kahve yüklü gemilerin dipleri Tophane önünde delinerek batırılır!