12 Eylül sonrasının önemli tiyatro oyunlarından biri, sözlerini Kandemir Konduk’un yazdığı, Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun oynadığı “Yasaklar” müzikaliydi. Üzerinden epeyce zaman geçti. Bir dönemin en önemli politik güldürüsüydü. Kasetleri elden ele dolaşırdı. Yasaklarla daha çok alkol ve aşk düzeyinde olsa da çok iyi dalga geçen bir oyundu. Hem dönemle hem de genel olarak yasaklarla çok iyi dalga geçiyordu: “Bu ülkede özgürlük var. Kimsenin eve gitmesine engel olmuyoruz ama bu yoldan evine ulaşman yasak!"
Sonra ülke “normale” dönmeye başladıkça güldürüde politik vurgular azaldı, Vizontele ve Beynelmilel gibi “istisnalar” dışında güldürü amacıyla yazılmış en baba tiyatro oyunları ve sinema filmleri hızla apolitikleşti. Politik kara mizah hızla kayboldu. Oysa politik güldürü için ülkemizde malzeme her zaman fazla oldu. Şimdilerde ise bu malzeme hızla artıyor. 30-35 yıl sonra 2013 Türkiye’sinde “Yeni Yasaklar” oyunu için start çoktan verilmiş durumda… Nitekim, AKP, “ileri demokrasi” dedikçe yasakların sayısını da arttırıyor. Gezi eylemleri sonrası artık gideceğini anlayan AKP, bu korkunun da etkisiyle hem yeni yasaklar icat ediyor hem de insanları bu yasaklara uymayanları ihbar etmeye davet ediyor. İçişleri Bakanı her ne kadar “içki yasağı” yok dese de, içki yasağı ile başlayan furya, Başbakan’ın “tencere tava çalmanın suç olduğunu” ilan etmesiyle yeni yasaklarla buluşmaya başladı. Şimdi gündemde stadyumlarda iktidar karşıtı protestoları engellemek için yasaklar var. Galatasaray’la Fenerbahçe arasında Kayseri’de oynanacak Süper Final’de davul bile yasak!
Ortada yasaklar olunca, yasak suçunu işleyenleri tespit etmek ve yakalamak için muhbire de ihtiyaç olacak! Devlet bunun için de hemen “önlemini” aldı bile: İftar sofralarını birer miting alanına çevirerek kendisini desteklemeyenleri her akşam “pataklayan” ve yetmiyorsa tehdit de eden Başbakan’ın “komşunu ihbar et” talimatını Emniyet hemen devreye sokmak için her mahalleye bir “ihbar kutusu” koymaya karar verdi. Adı da çok güzel “Sırdaş Polis Projesi”. Komşunu ihbar edeceksin ama bunu kimse bilmeyecek, polis de senin kimliğini açıklamayacak. Hani şimdilerde sıkça duyduğumuz “gizli tanıklar” gibi binlerce “gizli tanık” ortaya çıkacak. Komşuna gıcık mısın, kavga mı ettin, sana yan gözle mi baktı, hemen ihbar et! Malum şimdiki Özel Yetkili Mahkemeler’in bir davayı karar bağlaması da, nereden bakarsan bak 3-5 yılı buluyor. Oh ne âlâ, gıcık kaptığın birinden en az 3-5 yıl komşundan kurtulmuş olursun! Daha ne istiyorsun!
Devlet, özgürlük ve vatandaşlık haklarını en üst seviyeye taşıyacağına, hukuksuzluğu yasallaştırıyor! Bütün insani değerleri reddederek, muhbirliği, ispiyonculuğu makbul bir şey gibi topluma sunuyor! Zaten çatışmacı bir toplum orta yerde dururken, toplumun bir kesimini diğerine karşı kışkırtıyor. Tam bir insanlık trajedisi yaratıyor. Üstelik bunları da devletin yüksek menfaatleri adına yapıyor! Peki bu devlet kim? Devlet kimin devleti? Bunların devlet dediği yalnızca kendilerinin içinde yer aldığı oligarşik bir yapı. Bu yapı- da yalnızca kendileri ve kendileri gibi düşünenlere yer var! Onları uzaktan olsa bile eleştirenlere asla yer yok! Kendileri gibi düşünmeyen, yaşamayan, en önemlisi de kendilerini desteklemeyen herkes kesinlikle devlet düşmanı! Ya “dış güçlerin maşası”, ya da sayıları ne olursa olsun “marjinaller!” Böyle olunca da ihbar edilmeyi de, sürüm sürüm sürünmeyi hak ediyorlar! Tabi bunlar yeni yasakları da hak ediyorlar…
Mevcut iktidarın kendi konumunu korumak, ömrünü uzatmak, yeni yasakları ve muhbirliği daha makbul bir şeymiş gibi sunmak için geçmişteki bazı “ileri demokrasilerde” olduğu gibi şimdi yeni bir bakanlığa ihtiyacı var. Bakanlığın adı da belli; “Reichsministerium für Volksaufklärung und Propaganda.” Yani “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı.”