Yaşamın kendisi; bütün eğitim şekillerinden daha etkilidir. Öğrenmek istekle olur. Kişi öğrenmek isterse öğrenir, öğrenmek istemeyene öğretemezsiniz. Oysaki yaşananlar en etkin öğreticilerdir.

Anıt kabir’i çok kişinin ziyaret ettiğini görüyoruz. Bunlar içinde dikkatimi çeken; yaşlı kişilerin, başkalarının yardımıyla, deyim yerinde ise “ Kan ter “ içinde bu ziyareti mutlu, gururlu bir şekilde yerine getirmeleri.

Hak veriyorum, saygı duyuyorum, önemli buluyorum bu ziyareti…

Onlar cumhuriyet öncesi dönemi biliyorlardı…

Onlar biliyordu:

42 bin köyün hiç birinde okul olmadığını, okuryazar oranının erkeklerde %7 kadınlarda binde 4 olduğunu.

Kız öğrenci sayısının 500 lisede okuyan kız öğrenci sayısının 250 olduğunu.

Her dört kişiden biri trahom’du. Frengi ve verem in son derece yaygın olduğunu.

Milli gelirin 4 lira, devletin kişi başına yaptığı yıllık kamu harcamasının 50 kuruş olduğunu.

Açlık ve yoksulluktan fizik yapısının değiştiği toplumda birinci dünya savaşı sonunda genç ve yaşlı olmalarına bakılmaksızın 45 kg gelebilenlerin askere alındığını.

Ülkemizde 3800 km demiryolunun var olduğunu, bunların bize ait olmadığını Edirne- İstanbul hattının Fransızlarca işletildiğini, balkan savaşında yaralanan askerlerimizi İstanbul’a izin verilmediğinden taşıyamadığımızı.

Makinistimizin, maliyecimizin, iktisatçımızın olmadığını onlar biliyorlardı.

Ve onlar,

Cumhuriyet ile gelen kazanımları, özgür olmayı, eğitimi; ülkenin kuruluşunu biliyorlardı.

Onlar vefalıydı, heyecanlıydı, onlar gururla, övünçle, arzuyla atalarının huzurundaydı.

Hoşçakalın                                                                        

Not: İstatistikî bilgiler Turgut ÖZAKMAN’ın bir yazısından faydalanılarak yazılmıştır