Üç yıl, üç ay, üç hafta ve üç gün sürmüştü İzmir’in işgali…
“Zito” diye bağırıyordu 15 Mayıs 1919 günü İzmir’de yaşayan Rumlar. Müslüman halk camilerden yükselen selalarla öğrenmişti işgali. Üç yıl, üç ay, üç hafta, üç günün sonunda yine selalar yükseldi gökyüzüne. Kurtuluşun haberiydi verilen…
Yol boyu yakılmış kasabaları, kentleri görerek gelmişti Türk birlikleri İzmir’e kadar. Gördükçe de hızlanmış, hırslanmışlardı. İçlerinden biri, Yüzbaşı Şerafettin, 9 Eylül sabahı Bornova’ya geldiğinde saat 09.00’du. Halkapınar’a doğru yürüdü askerleriyle. Un fabrikasının önüne geldiğinde tuzak kuşkusu düştü içine. Birliğin önüne tüfekleriyle koşan 8 er yerleştirmesiyle, fabrikadan ateş açılması bir oldu. Makinalı taşıyan 8 erin 3’ü oracıkta ölmüştü. Yılmadı Yüzbaşı Şerafettin bir kez daha ileri dedi askerlerine. Hepi topu 80 kişiydiler. Ama öyle inançlı, güçlü, kararlıydılar ki sanırsınız koskoca bir orduydu İzmir’e giren. Şarapnel ve kurşun yağmuru altında Kordon’a ulaştıklarında 40 kişi kalmışlardı. Sadece Yunan askerleri değil İngiliz, Fransız, Amerikan, İtalyan askerlerine de rastlıyorlardı; bütün dünya İzmir’e toplanmıştı sanki. Pasaport İskelesine ulaştıklarında bir bomba atının önünde patlayıverdi Yüzbaşı Şerafettin’in. Atı parçalanmıştı kendisi yaralıydı. Hemen yeni bir at bulundu ona. Yaralı omzunu değil işgal altındaki Hükümet Konağı’na ulaşmayı düşünüyordu Yüzbaşı. Onları makineli tüfek ateşiyle karşılayan koskoca bir Yunan mangası vardı hükümet konağında. Makinalı tüfeklerden çıkan bir kurşun göğsüne isabet etti Yüzbaşı Şerefattin’in. Ağlayarak, dualarla, sevinçle hükümet konağına doğru geliyordu halk. İçlerinden biri bir sancak uzattı Türk askerlerine. Yüzbaşı Şerafettin o sancağı alıp yaralı göğsüne bastırdı. Sendeliyordu Yüzbaşı Şerafettin yaralıydı. Kapalı kapıyı kırıp içeri girdiler Süvari Teğmeni Ali Rıza Beyle birlikte. Göğsündeki kan sancağa bulaşmıştı yüzbaşının…İşte şimdi o sancak Hükümet Konağı’nın gönderine çekiliyordu. İzmir kurtulmuştu 3 yıl, 3 ay, 3 gün sonra…
“Zito” diye bağırıyordu 15 Mayıs 1919 günü İzmir’de yaşayan Rumlar. Müslüman halk camilerden yükselen selalarla öğrenmişti işgali. Üç yıl, üç ay, üç hafta, üç günün sonunda yine selalar yükseldi gökyüzüne. Kurtuluşun haberiydi verilen…
Yol boyu yakılmış kasabaları, kentleri görerek gelmişti Türk birlikleri İzmir’e kadar. Gördükçe de hızlanmış, hırslanmışlardı. İçlerinden biri, Yüzbaşı Şerafettin, 9 Eylül sabahı Bornova’ya geldiğinde saat 09.00’du. Halkapınar’a doğru yürüdü askerleriyle. Un fabrikasının önüne geldiğinde tuzak kuşkusu düştü içine. Birliğin önüne tüfekleriyle koşan 8 er yerleştirmesiyle, fabrikadan ateş açılması bir oldu. Makinalı taşıyan 8 erin 3’ü oracıkta ölmüştü. Yılmadı Yüzbaşı Şerafettin bir kez daha ileri dedi askerlerine. Hepi topu 80 kişiydiler. Ama öyle inançlı, güçlü, kararlıydılar ki sanırsınız koskoca bir orduydu İzmir’e giren. Şarapnel ve kurşun yağmuru altında Kordon’a ulaştıklarında 40 kişi kalmışlardı. Sadece Yunan askerleri değil İngiliz, Fransız, Amerikan, İtalyan askerlerine de rastlıyorlardı; bütün dünya İzmir’e toplanmıştı sanki. Pasaport İskelesine ulaştıklarında bir bomba atının önünde patlayıverdi Yüzbaşı Şerafettin’in. Atı parçalanmıştı kendisi yaralıydı. Hemen yeni bir at bulundu ona. Yaralı omzunu değil işgal altındaki Hükümet Konağı’na ulaşmayı düşünüyordu Yüzbaşı. Onları makineli tüfek ateşiyle karşılayan koskoca bir Yunan mangası vardı hükümet konağında. Makinalı tüfeklerden çıkan bir kurşun göğsüne isabet etti Yüzbaşı Şerefattin’in. Ağlayarak, dualarla, sevinçle hükümet konağına doğru geliyordu halk. İçlerinden biri bir sancak uzattı Türk askerlerine. Yüzbaşı Şerafettin o sancağı alıp yaralı göğsüne bastırdı. Sendeliyordu Yüzbaşı Şerafettin yaralıydı. Kapalı kapıyı kırıp içeri girdiler Süvari Teğmeni Ali Rıza Beyle birlikte. Göğsündeki kan sancağa bulaşmıştı yüzbaşının…İşte şimdi o sancak Hükümet Konağı’nın gönderine çekiliyordu. İzmir kurtulmuştu 3 yıl, 3 ay, 3 gün sonra…