Günlük siyaset üzerine polemik yapmak hoşlandığım bir tarz olmamakla beraber haşmetli Reisimizin sadık yaveri Tabip odalarını hedef alıp “tiz elden kelleleri alına” mealinden bir “emr ü ferman” yayınlayınca iki satır yazmak farz oldu.

Neydi büyük suçumuz?

Efendim demişiz ki;” sağlık bakanının açıkladığı veriler sahadan gelen verilerle uyuşmuyor, salgının boyutlarını gizleyerek insanları rehavete sürüklüyorsunuz.” Görüyor musunuz doktor kılıklı şu hainlerin büyük suçunu.

Sonra demişiz ki; “Hükümet tabip odalarıyla, meslek örgütleriyle iş birliği yapmalı gelin birlikte çalışalım. Sahada olan biziz, bizim de önerilerimizi dikkate alın lütfen.” Bak sen şu densize, bre zındık sen kim oluyorsun da koskoca Devletin aldığı tedbirleri beğenmiyorsun ha..  Devlet senin aklına mı kaldı?

Bu kadarla kalsa terbiyesizliğimiz belki kırk değnek, belki katıksız hapisle kurtarabilirdik ama kuruyasıca dilimiz durmamış ki. Alt tarafı 80-90 sağlıkçı öldü 25-30 bini hasta olup yataklara düştü diye “yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” şiarıyla yakalarımıza siyah kurdeleli isyan bayrağı takarak huruç eylemişiz… Bak hele sen bak, bu nasıl bir pervasızlıktır?  Bu nasıl bir hadsizliktir? Size soruyorum hangi “Devlet” böylesine büyük suçlar işleyen “hainleri” cezasız bırakabilir?

Uzun yıllar kırsal kesimde küçük ilçelerde hekimlik yaptım. Mülki amirlerle hekimler arasında görünüşte basit sudan sebeplerle sürtüşmeler yaşandığına sıkça şahit olmuşumdur. Önceleri bu durumu kişisel sürtüşmeler (kaprisler) olarak gördüğümden üzerinde pek düşünmemiştim. Ama bu konuyu tartıştığım bir Mülki amirin sözleri meselenin hiç de kişisel olmadığını, aslında siyaset felsefesinin önemli bir konusu olan otoriteye ilişkin derin bir anlamı olduğunu daha iyi kavramamı sağladı. Kaymakam bey mealen söyle söylemişti; “bir kaymakamın ilçedeki kontrolü hekim üzerinde kurduğu otoriteden geçer. Bizim için hekimler üzerinde otorite oluşturulması en zor olan meslek gurubudur.” Yönetim bilimi açısından son derece doğru bir tespittir. Bir yönetici yönetilmesi en zor olan gurubu kontrol altına aldığında diğerleri için çok çaba harcamasına gerek yoktur. Diğerleri çabucak hizaya gelirler.

Esasında çatışma yeni değildir. Tarih boyunca siyasal erki elinde bulunduranlar özellikle otoriteyi tek yanlı kurmaya çalışan totaliter eğilimli iseler hekimle çatışmaları kaçınılmazdır. Siyasal erk açısından hekimi zapturapt altına almak toplumun geri kalanını kontrol etmeyi kolaylaştıran bir enstrüman gibi düşünülmüştür hep. Ama işleri o kadar da kolay değildir.

Hekimlik mesleği sağaltma yaşatma mesleğidir. Devletler ise genel olarak bir savaş mekanizması olarak örgütlenmişler, savaşla kurulup savaşlarla yıkılmışlardır. Hekimle devletin birinci tarihsel çelişkisi budur. Bu çelişki hekimi savaşta düşman askerine bile eşit davranma, düşman askerini bile yaşatma gibi yüksek bir erdemle donatmıştır. Devletlerin ise hiçbir zaman yüksek erdemleri olmamıştır esasen olamaz da.

Hekimler toplumun en eğitimli ve aydın sınıfını oluştururlar. (Burada bir hekim olduğum için pozitif ayrımcılık yaptığımı düşünenler olabilir. Elbette tüm hekimler aydındır demiyorum. Hekimlere yönelik sayısız eleştirilerimi yakın dostlarım bilirler. Her türlü genellemenin içerisinde bir miktar hata barındıracağını anlamanızı umuyorum.)  Eğitimli ve aydın kesimler tüm iktidarlar için hem vazgeçilemez hem de baş belasıdırlar. Yine de görece demokratik yönetimler eğitimli ve aydın insanların yaratıcı enerjilerini onlarla güç paylaşımına giderek toplum yararına kullanmayı becerebilirler. Totaliter rejimler ise kolay manipüle edemedikleri bu kesimden nefret ederler hatta onları tasfiye edebileceklerini sanırlar.

Hekimlik özel ve görece özerk bir meslektir. Devlette çalışabilirsin, benim gibi çok zorlanırsan istifa eder özel sektörde çalışabilirsin, ülkede barınma şansın kalmazsa dünyanın herhangi bir yerinde mesleğini icra edebilirsin. Hiçbiri olmazsa başka bir iş yaparsın. Biz tıbbiyeye başladığımız yıllarda “tıbbiyeden her şey çıkar arada bir de doktor çıkar” derlerdi. Hakikaten de birçok arkadaşımız çok farklı alanlarda çok başarılı işler yapmışlardır. Hekimi ekmeğiyle terbiye edemezsiniz. Hekimin size eyvallahı da yoktur.

İktidar sahiplerinin pek sevdiği inşaat, ticaret, gemicilik v.s işlerini beceremediğimiz için hekim olmuş değiliz. Siyasal erki kullanarak kısa yoldan köşe dönme, devletten ihale kapma, arsa spekülasyonu yapma gibi işlere kafası basmayan andavallılar olduğumuz için her gün ölümle burun buruna çalışmıyoruz. Sizin saraylarınızdan, yalılarınızdan burnunuzu bile çıkaramadığınız günlerde hani bizleri alkış tufanına tuttuğunuz o günlerde (ki riyakarlığınız ortadadır) sizin vatan millet diye üfürdüğünüz o değerleri gerçekten yüreğinde hissederek hastanelere koşan insanlara saygı duymak zorundasınız.

Semih Yalçın adlı zat Tabip odaları için Marksist yuvası demiş. Evet bayım Tabip odaları çoğunlukla emekten, eşitlikten, özgürlükten, tüm halka eşit ve ücretsiz sağlık hizmetinden yana olmuştur. Sağlığın ticaretin konusu olmaması gerektiğini savunmuştur. Zoruna mı gitti. Ne olmasını bekliyordun Mengele artıklarının yuvası olmasını mı?