Ankara’daki Cumhuriyet Bayramı Mitingi’ne katılmak için Ulus’tan Tandoğan Meydanı’na yürürken, yolun kenarında bizi izleyenlerden biri, yanındaki arkadaşına bizleri işaret ederek “CHP’nin mitingine gidiyorlar” diye açıklama yapıyordu…

Sağıma soluma baktım, CHP’ye dair bir bayrak ya da pankart göremedim, üstelik onlarca kişinin elinde Türk bayrağı vardı. Buna rağmen böyle bir algının oluşması ve Cumhuriyet’le CHP’yi özdeşleştiren bir yaklaşımın sokağa da yansımış olması tesadüf değildi. Çünkü, uzunca bir süredir Başbakan başta olmak üzere, siyasal İslamcı çevreler her fırsatta CHP’yi eleştirmek için 1923-1945 dönemini yerden yere vuruyorlardı. Sanki ne kadar kötülük varsa, Cumhuriyet’in bu ilk döneminde olmuştu! 600 yıllık Osmanlı dönemi ile 1950 sonrası dönemin üzerinde durmaya ve bu dönemlerin ‘kabahatlerini’ konuşmaya ise, neredeyse hiç mi hiç gerek yoktu!

90 yıl sonra dönüp geriye baktığımızda, Cumhuriyetin çok önemli ama yarım kalmış bir proje olduğu açıkça görülüyor. Çünkü; her şey bir yana, Cumhuriyet 1908 Meclis-i Mebusan’ının devamı niteliğinde olan ve o dönem Türkiye’de yaşayan bütün etnik, dini ve siyasi grupların temsil edildiği 1920’lerin ‘1. Büyük Millet Meclisi’nin bir eseri. Cumhuriyet’i kuran mecliste Türkler, Kürtler, Lazlar kendi kimlikleri ile temsil ediliyorlar. Sünniler, Aleviler gibi dini gruplar da dinsel kimlikleriyle, üstelik ‘sarıklı hoca ya da tarikat şeyhi’ gibi sıfatlarla… Sonra tablo değişiyor. Cephesi “Batı’ya dönük” Türkiye Cumhuriyeti; tıpkı Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz ve Sovyetler Birliği gibi ‘tek adam, tek millet ve tek mezhep’ üzerine kurgulanmış ‘ulus-devlet’ modeline yöneliyor.  Dönem itibariyle başka bir yöneliş, bugünden bakıldığında olabilirmiş gibi gözükse de, ‘dönemin siyasi ruhu’ dikkate alındığında mümkün gözükmüyor! Kaldı ki, Cumhuriyet dediğiniz şey, demokrasi ile bütünleşemediği sürece demokrasiyi de beraberinde getirmiyor…

İslamcılar ve muhafazakarlar bugün sıkı birer Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı olsalar da, o en çok eleştirdikleri dönemde de hep işin içindeler. Dönemin sosyalistleri de önemli ölçüde işin içinde. Komünist Enternasyonal’in Türkiye’ye yönelik yaklaşımları yazılı belgelerde yerini halen koruyor. 1925’teki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ya da bugünkü adıyla ‘İlerici Cumhuriyet Partisi’ ve 1930’daki Serbest Cumhuriyet Fırkası denemelerini ve yasaklamalarını unutmadan söylersek, parti olarak ortada bir tek CHP var ama CHP’de de neredeyse bütün siyasi eğilimler var. İnönü de, Bayar da, Menderes de CHP’de! Yani bugünkü CHP, “O günkü CHP’nin devamıyım” dese de, o CHP başka bir CHP’dir. Tıpkı; Başbakan Erdoğan’ın eleştirdiği CHP gibi! Bundan dolayı, 1923-1945 Cumhuriyet döneminin günahlarını asla unutmamak ve es geçmemek ne kadar önemliyse; Bayar’ı kenarda tutarak, Menderes’i temize çıkararak Cumhuriyet’i eleştirmeye de artık izin vermemeli!

O dönemi eleştirenlerin en büyük nedeni ise; Cumhuriyet’in gökyüzündeki Tanrı’yı, yeryüzüne indirmiş olmasıdır! “Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ın” iken, Cumhuriyet döneminde kağıt üzerinde de olsa ‘egemenliğin milletin eline geçmesi’, her şeyi İslam’a, Kuran’a, Şeriat’a göre izah etmeye çalışanları çok sinirleniyor. Nitekim, Cumhuriyet’in İslam coğrafyasında ilk kez şekilsel olarak da olsa, ‘din ile devlet işlerini birbirinden ayırmaya’ meyletmiş olması, Diyanet üzerinden ve Sünni merkezli de olsa ‘yeni bir devlet dini’ inşa etmek istemesi, hele hele Kuran’ı Türkçeleştirmesi gibi örnekler İslamcıları tam anlamıyla çileden çıkarıyor!

Ezelden beri sıkı birer Cumhuriyet düşmanı olan siyasal İslamcıların dışında, 90 yıl sonra, bütün günahları Cumhuriyet’in ilk dönemine yıkarak işin içinden çıkma kolaycılığına teşne olanlar; bugün kolu bacağı budanmış, ‘Siyasal İslam’ tarafından tümüyle ele geçirilmiş, demokratik olmayan Türkiye Cumhuriyet’i resminden doğrudan sorumludurlar. Tıpkı; son 40 yılda ülkeyi ‘Siyasal İslam’a teslim eden, Türkiye’nin asker-sivil-bürokrat oligarşisi gibi… Bugün ortada Cumhuriyet adına da, demokrasi adına da ciddi hiçbir değer kalmamış, sol önemli ölçüde tasfiye edilmiş, solu tasfiye edenler de fiili olarak iktidardan tasfi­ye olmuşlardır. Dün, Cumhuriyet için Türkiye’nin birçok merkezinde meydanları dolduran milyonların, bugün artık dizlerini dövmek ve Atatürk’ün arkasına sığınmak yerine; sistemle bir hesaplaşmayı göze almaları ve en önemlisi cephe­lerini sola dönmeyi becermeleri gerekiyor…