Bu nedenle ki, askeri darbelerde önce sendikalar, demokratik kitle örgütleri, meslek odaları hedef alınır.
Toplumsal örgütler dağıtılır.
Toplumsal hafızayı oluşturan yapılar dağıtılarak, mücadele etme dayanışma kültürü yok edilir.
Askeri darbe dönemlerinde böyleyken, otokratik faşizan eğilimli iktidarlarda darbecilerden özde farklı davranmaz.
Tıpkı bugün ülkemizde olduğu gibi.
Önce basını, ardından sözde aydınları çeşitli imkânlarla yanlarına çekip, kamuoyu oluşturmaya başlarlar.
Amaçları bir hayal dünyası yaratıp bu hayale toplumu inandırmaktır.
Bir bakarsınız bir merkezden yönetilircesine önce gazete manşetleri, TV haberleri ortaklaşır ve artık basın yayın organlarında sadece büyüklere pembe masallar vardır.
Bu süreçte yargı siyasallaşmış telekulaklar günlük olay haline gelmiştir.
Öyle ki, iktidara yakın bir Büyükşehir Belediye başkanında mobil dinleme aracı olduğu ve muhaliflerini dinlediği basında yer almasına rağmen, bu haber ne yalanlanır nede savcılar tarafından soruşturulur.
Muhalifler mi?
Bir kısmı yargı, bir kısmı da maliye sopası ile yumuşatılır.
Yasadışı dinlemelerle korku toplumu oluşturulur.
Şekil farklı olsa da öz aynıdır.
Askeri darbe ile darbecilerin yaptığı bu kez çoğunluğa sahip, ancak çoğulcu olmayan ve demokrasiye sandıkla eş gören “muhafazakar demokrat”lar tarafından yapılır.
İnsanlar bir araya gelmeye, demokratik kitle örgütlerine gitmeye, haklarını aramaya çekinir hale getirilir.
Türkiye ne yazık ki bugün taşların bağlandığı itlerin salındığı bir ülke haline gelmiştir.
Koyunun olmadığı yerde Keçiye Abdurrahman Çelebi derler…
İktidar tarafından yaratılan bu baskıcı ortam; dış politikadan iç politikaya yerel yönetimlere kadar her alanda gerçekleri toplumdan gizlemekte, toplumu tepkisizliğe itmektedir.
Örnek mi ? İşte dış politikada yaşananlar:
• Başbakan ve şürekâsının ihvan kardeşliği ile ve Neo-Osmanlıcılık hayaliyle Ortadoğu batağına saplanması gibi. Sadece kendileri saplansalar neyse Türkiye’yi de aynı bataklığa sürüklüyorlar.
• Bugün AKP iktidarının sıfır sorun politikası, sıfır komşu politikasına dönüşmüştür.
• AKP ısrarla dış politikadaki yanlışlıklarından dönmek yerine, tüm bu beceriksizliklerini “ilkeli yalnızlık” adı altında kamuoyuna pazarlamaktadır.
• AKP’nin dış politikadaki yalpalaması ve tutarsızlıkları hemen su üstüne çıkmaktadır.
• Azerbaycan seçimlerinde yaşanan yolsuzluklarda, Suudilerin Bahreyn’de yaptığı katliamlarda, yada Dünyanın Sudan’daki katliamların sorumlusu olarak gördüğü ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılan Sudan Devlet Başkanı El Beşir’le askeri işbirliği anlaşması yapılırken AKP “ilkeli duruşu”unutulmakta, o an işime ne gelirle onu yaparım tüccarlığına bırakmaktadır.
İktidarın çapsızlıkları sadece dış politikada yaşanan çapsızlıklarla da sınırlı değildir.
İşte barış sürecinde yaşananlar.
Ekonomide yaşanan sanayisizleşme.
Ekonomiyi kırılgan hale getiren, Cumhuriyet tarihinin dış borç rekorları.
Sağlık sisteminin katkı payı adı altında yandaşlara para aktarma soygunu.
Son yapılan %200 lük katkı payı zammı ile hayal olan, iktidarın halk özel hastanelere gidecek yalanı… Hepimiz biliyoruz ki eskiden ücretsiz olarak gidilebilen SSK hastaneleri, sağlık ocakları ve üniversite hastanelerine halk artık değişik adlarla ödedikleri katkı payları ile ulaşabilmektedir.
Bir ülkenin geleceği olan gençlerini ucuz işgücü olarak gören yaz boz tahtası haline getirilen eğitim sistemi, şehir dışına taşınmak istenen kampus okullarla, ölüme terk edilecek kentler artık sinyal veriyor.
Tamda bu noktada yaklaşan seçimine 5 ay kalan yerel yönetimler.
AKP’nin bilim yerine rantı rehber alan çapsız yerel yöneticileri.
19 yılda kömür gıda malzemesi dağıtmasına rağmen 1 metre bile metro yapmayan buna karşın içine balık adamların girdiği alt geçitleri yapan bir belediye başkanı İ. Melih Gökçek.
Ankara Büyükşehir Belediyesini Türkiye’nin en borçlu belediyesi yaptığı yetmezmiş gibi, yıllarca BOTAŞ’dan doğalgaz alıp parasını ödemediği için BOTAŞ’ı batma noktasına getiren bir belediye başkanı.
BOTAŞ’ı batırmasındiye elinden Ankara doğal gaz dağıtım şirketi alınan,AKP iktidarı tarafından metro yapama konusundaki beceriksizliği tescil edilen, doğalgaz dağıtımı şirketi karşılığı metrosu Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılan bir belediye başkanı.
Tekrar belediye başkanı olabilmek için toplumsal barışı bozma pahasına bilime mantığa aykırı AVM’ye ranta açık yolu hukuku ayaklar altına alarak polis gücüyle sopalı adamları ile ODTÜ’ye yol yapma azminde olan biri.
Ya İstanbul daha düne kadar bilim adamlarının metrobüs çözüm değil asıl çözüm metro diyenleri dinlemeyen, trafik sıkışıklığı yetmezmiş gibi metrobüs üst geçitlerinde 15-30 dakikalık yaya trafiği yaratma ustası Kadir Topbaş.
Belediye Başkanı olduğu kentin yönetimini Başbakana bırakan,kentin merkezine Gezi alanına AVM’ye onay veren basiretsiz bir belediye başkanı.
Şimdi hayali metro projeleri ile, yandaş gazetelere verdiği metro ilanlarıyla halkı uyutmaya çalışıyor.
Türkiye bu çapsız basiretsiz yöneticileri hak etmiyor?
Bu konuda en büyük görev de yaklaşan yerel seçimlerle birlikte başta CHP olmak üzere tüm toplumsal kesimlere düşmektedir.
29 Ekimde Cumhuriyeti, özgürlük ve demokrasi mücadelesine taşımak inancıyla Meydanlarda buluşmak üzere…