Yola çıkmaya hazır olana yönelik olarak söylense de ‘Abbas Yolcu’ asıl olarak argoda ‘ölmek üzere olana’, yani ‘günleri sayılı olana’ yönelik olarak da kullanılır. İstifalar ve açıklamalar dikkate alındığında ‘Abbas Yolcu’ kavramı, 17 Aralık Operasyonu sonrası tam anlamıyla AKP’yi işaret eden bir kavrama dönüşmüş durumda: ‘Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz!’

Yalnızca artık sokağa da yansımaya başlayan protesto gösterilerinde değil; sokakta, kahvede, resmi dairelerdeki sohbetlerde de bu gerçeği görmek mümkün. AKP hızla çözülüyor. Yarın olmasa da ‘öbür gün’ kesin olarak gidici. Yeni bir rüzgar esiyor. 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri’nin 1989 Yerel Seçim sonuçlarını tekrarlayacağı şimdi daha net görülüyor. CHP’nin İstanbul, Ankara başta olmak üzere, birçok büyükşehri ve ili alacağı giderek yaygın bir kanıya dönüşüyor. BDP’nin ise 100’e yakın belediye başkanını en az ikiye katlayacağı kesin gözüküyor.


Yeni Şafak örneğinde olduğu gibi, AKP yanlısı gazeteler “ABD, İsrail ve Fettullah Gülen Hareketi’nin 17 Aralık’ta düğmesine bastığı operasyon darbeye dönüştü” diye yazsalar da, Başbakan operasyonu ‘Türkiye’nin ekonomisine karşı iç ve dış ihanet odaklarının suikast girişimi olarak’ nitelese de, inandırıcı olamıyorlar. AKP’liler bile artık AKP’yi savunmaz durumdalar. ‘Babaların istifası’ kamuoyunda oluşan büyük tepkiden sonra ve aradan 8 gün geçtikten sonra olunca hiçbir samimiyeti ve değeri de olmuyor.

Bu gelişmelerden sonra, bakanlıklardaki zorunlu operasyonu ‘Kabineye taze kan’ ya da ‘Yeni Kabine’ diye sunmanın da kamuoyunda kayda değer bir karşılığı olmadığı görülüyor. Çünkü daha birincisi bitmeden, Başbakan Erdoğan’ın oğlunun da isminin geçtiği ikinci ve daha büyük bir yolsuzluk operasyonun engellendiği iddiası her tarafı kapladı. İpin ucu kaçtığı için AKP basının bütün gayretlerine rağmen ‘toplu geldiniz, toplu gideceksiniz’ söylemleri baskın bir söyleme doğru gidiyor. AKP’liler bile AKP’yi artık savunmak da zorlanıyorlar. Konuşmalarından anlaşılıyor ki, kendi söylediklerine de artık inanmıyorlar.  Hele istifa edenlerin arkalarından özellikle de ‘Başbakan da istifa etmelidir’ diyen Erdoğan Bayraktar’a yönelik olarak söyledikleri, kendi içlerindeki inandırıcılık sorununu daha da tetikliyor. Dün el üstünde tuttukları bakanların bir anda ‘ayarları bozuluyor’ ve zaten onlar ‘en çok eleştirilen bakan’ oluveriyorlar.

Erdoğan; hırsızı ve hırsızlıkları ortaya çıkarmak için gayret göstereceğine, polis ve yargıdaki operasyonu ‘yeni Türkiye’nin İstiklal Mücadelesi’ olarak nitelendiriyor. Hırsızdan ve hırsızlıktan söz bile etmiyor. Koro halinde, varsa yoksa ‘uluslararası komplo’ söylemleri ve tehditlerle gündemi değiştirmeye çalışıyorlar. Ama nafile. Büyük Patron’un işi artık çok zor! Büyük Patron artık ‘dönülmez akşamın ufkunda’!
Bakanların yanı sıra İdris Naim Şahin’le devam eden yeni yaprak dökümünün önümüzdeki günlerde Ertuğrul Günay, Erdal Kalkan ve İbrahim Yiğit gibi isimlerle devam edeceği anlaşılıyor. Mevcut skandalların ‘Tweet’lerle aşılamayacağı, tersine vicdanlardaki yarayı daha da kanatacağı görülüyor. 10 günde 6 istifanın yaşandığı AKP’de çözülmenin hızlanacağı kesin gözüküyor. Ateş bacayı sarmış durumda. AKP için iktidardan çekip gitme dışında başka bir çıkış gözükmüyor.

Bir dönemler ölümleri ‘rutin’ bir şeymiş gibi sunanlar, hırsızlıkları hasıraltı etmeye çalışarak şimdi de yolsuzlukları rutin bir şeymiş gibi sunma gayreti içindeler. AKP İktidarı’nın ‘bu gayreti’ kirlenmeyi arttırıyor. AKP ‘uluslararası komplo’ diye yaygara koparmaya çalışsa da, elin oğlu gerçeği yüzüne çarpıyor ve sana ‘Yolsuzluk eski bir Türk hastalığı’ diye hatırlatıyor!

Lafı uzatmaya gerek yok. Dışarıdaki Türkiye ve AKP algısı aynen şöyle: (Almanya’nın önemli gazetelerinden Süddeutsche Zeitung Türkiye’deki yolsuzluk operasyonunu şöyle yorumlamış) “Yolsuzluk eski bir Türk hastalığı. Bahşiş skandalları geçmişte de hükümetleri devirdi. O dönemlerin partileri unutuldu gitti. Başlarda AKP tüm bunlardan ders çıkarmış gibi görünüyordu. Şimdi bir zamanların reformcusu Erdoğan partisini giderek bataklığın dibine sürüklüyor.”