Bir toplum nasıl böyle dönüştü, dönüştürüldü..? Tüm değerlerimiz gibi sevginin de içi nasıl boşaldı, boşaltıldı..?

Sokaklarda oynamaya doyamadığım çocukluk günlerimden anımsıyorum da; Yaşadığımız yerlerde, yakınımızda hemen herkesin bildiği mahallenin bir delisi olur, başıboş dolaşırdı sokaklarda.. Biz çocuklarda onu görünce ya korkar kaçar ya da kızdırmak için uğraşırdık… Onlarla ilgili kulaktan kulağa dolaşan rivayetlerde; “Sevdiğine kavuşamamış- babası vermemiş- sevdiği başkasıyla evlenmiş de ondan böyle olmuş” gibi hazin hikayeler olurdu… 
Büyüklerimizin anlattığı, bizim de masal gibi merakla dinlediğimiz; Kendi tanıklıklarından, ya da kulaktan kulağa duyulan kara sevda hikayeleri vardı… “Sevdiği varmış, kavuşamayınca ince hastalığa yakalanmış, kara sevda olmuş” diye başlar ve nasıl olduğu neden kavuşulamadığı anlatılır, biz de her seferinde ilk kez duyuyormuş gibi dinlerdik…

Tanıdığımız müzmin bir bekar için, neden hiç evlenmemiş acaba diye sorulduğunda; Bir zamanlar birisini çok sevmiş, kavuşamayınca onu unutamamış, bir daha da evlilik lafını ağzına hiç almamış denirdi..
Yani tüm bu hazin hikayelerden anlaşılan, sevgi öyle bir duyguydu ki kavuşulamadığında ne kadar çok üzülüp, zarar görülse de, sevdiğinin saçının teline zarar verilmiyordu çünkü sevmek böyle bir şeydi..  Leyla ile Mecun, Kerem ile Aslı anlatılarıyla kazındı  bilincimize sevmek olgusu... 
Bizler, Sabahattin Ali, Cengiz Aytmatov, Reşat Nuri Güntekin gibi nice değerli yazarların romanlarında, Nazım Hikmet, Cemal Süreyya, Atilla İlhan gibi nice değerli şairlerimizin şiirlerinde, Neşet Ertaş gibi nice değerli halk ozanlarımızın türkülerinde bilip, tanıdık aşkın güzelliğini, yüceliğini…
Türkan Şoray, Fatma Girik, Tarık Akan, Hulusi Kentmen gibi nice değerli sanatcıların oynadığı filmlerle,  Perihan Abla, Bizimkiler, Süper Baba gibi nice değerli türk dizleri ile, bu filmlerin senaryolarındaki sevgi bağlarının değerleriyle yoğurulduk.. 

Hepsinde de Aşk’ı Sevgiyi, Dürüstlüğü, Erdemi, İnsan olmayı anlatan, iyilerin kazandığı temalar işlenirdi… Tüm bu yüce, kutsal kavramlar böyle böyle şekillendi bizim hafızalarımızda, kişiliğimizde…

Peki ya toplumu şimdi şekillendiren dizilere, filmlere, şarkılara bakıldığında;
 “Vurup, kırıp dökmenin, gücün, kabadayılığın, mafyanın, feodal ilişkilerin ve öldürmenin cazip hale getirildiği, ihanetin, çarpık ilişkilerin olağanlaştırıldığı, paranın ön plana çıkarıldığı, erdem- onur kavramının hiç bir değerinin kalmadığı, kazanmak için her türlü entrikanın mübah olduğu, kadının meta olarak kullanıldığı” bu kadar avaz avaz bağırıp, pompalanırken PINAR GÜLTEKİN- MÜNEVVER KARABULUT- ÖZGECAN ASLAN ve binlerce KADIN cinayetlerini işleyen canilerin türemesi ve ardı arkası kesilmeyen bu vahşetlerin, hayatın her alanındaki şiddetin  her geçen gün artması şaşırılacak bir durum değildi aslında… 

Bu nesil Aşkı, Sevgiyi, Erdemi, Hayatı, bu filmlerle, dizilerle  tanıdı, bildi, şekillendi, şekillendirildi.. Öyle çok şekillendi ki reel yaşamda olan çarpıklıkları da doğru bildi, olağan sandı..                              
  #İstanbul Sözleşmesi Yaşatır #                       Nüket AKGÖNÜL