Sensiz, gönlüm huzura hiç ermeyecek,
Dertler bana özgürce yaşam vermeyecek,
Girdin de ne perişan ettin can evimi,
Aşkım bana rahat yüzü göstermeyecek.
              (Baba Tahir Üryan)
 
Çok kere yazılıp çizilmesine rağmen devletin Alevileri görüyorum dediği “Alevi Çalıştayı Nihai Raporu” unun anlayışı ve ürettiği politikalar üzerinde gereğince çalışmalar yapılmamıştır. Raporun artık “görmek” ten daha fazlasını yaptığını somut uygulamaları ile bilmekteyiz. 
 
Çalıştay ve zihniyeti ulus-devlet pratiğini göstermesi açısından önemlidir. Bütün Alevilerin odasında, kütüphanesinde “Alevi Çalıştayı Nihai Raporu”nu bulundurmaları gerekmektedir. Alevileri nasıl gördüğünü, nasıl ürettiğini, Aleviliği ise ne benem bir cendereden geçirerek zapturapt altına almaya çalıştığını göreceğiz. 
Sözüm ona toplumsal önyargıların dağıtılması, ortadan kaldırılması için yapılan açılım, bu varsaydığı konuları kökleştirmesi ve daha derinden yeniden üretmesi açısından başarılı bir nefret üretmiştir. Açılım ve diyalogla birlikte bir tarafı sorunlu bir topluluk olarak kodlamıştır.
 
Toplumun önyargılarını katılaştıracak bu ikincileştirme, raporun zihniyetini görme bakımından son derece değerlidir. Raporun zihniyetinde, Aleviler tarihlerini çarpık inşa eden topluluktur. Aleviler farklı siyasi görüş ve partileri arka bahçesidir. Aleviler geleneklerini korumak konusunda duyarsızdırlar. Aleviler taleplerini dile getirmekte fütursuz ve sınırsızdılar. Aleviler sapkın ve milli bütünlüğü bozacak potansiyele sahiptirler. Aleviler siyasi cinayetler işlemeye hazırdırlar. Aleviler psikolojileri bozuk, travmatik bir topluluktur, denmiştir.
 
Esasında raporun zihniyeti bize yabancı olmayan dilin kendisidir. Sadece koşulların, sürekliliklerin ve eklemlenen pratiklerin, ulus-devlet içinde söyleyenin değişmesidir. Dönemlere göre soslar değişmekte, ana iskeletin kurgusunun yerleri değişmekte fakat üretilen homojelendirme devam etmektedir.
 
Özellikle çalıştayın ardından Aleviler, olduğundan daha fazla merkeze çekilmeye çalışılmıştır. Sanki konuşuldukça sorunlarımız çözülecekmiş gibi görünür olmaya bayıldık. Ulus-devlet tarafından Alevilere dayatılan sadece yurttaşlık ayrımcılığı ve kategorileştirmesi değildir. Ruhlarına, bedenlerine, tarihlerine, belleklerine ve anımsama biçimlerine sıtmaya sokma müdahalesidir. Aynı zamanda neye, nasıl ve ne şekilde inanacağına dair tanım ve inşa söylemlerinin gırla “devlet büyükleri ve kurumları” tarafından hadlerine düşmedikleri halde içini boşaltmaya devam etme tarzlarıdır.
 
Aleviler tarihlerini çarpık kuruyorlar dediler ve al sana. Madımak Bilim Kültür Müzesi. Aleviler farklı siyasi görüş ve partilerin arka bahçesidir. Al sana her şey benimle birlikte başlar. Benden önce ki katliam ve vb. yüzleşmelerden ben sorumlu değilim der. Adres bellidir. 
 
Aleviler sapkın diyerek size din öğretmeye geldik hem de devletlû din. Dedelerinizi yetiştireceğiz, onlara maaş vereceğiz, üniversitelerden seçere dağıtacağız ve nur topu gibi cami, cemevi, aşevi hediye edeceğiz diyecek ve din verecek hem de mavi renkli. 

Milli bütünlüğü bozduğumuzu söyleyerek,  kin ve nefret tohumları ektiğimizi, Hıristiyanları, Yahudileri, Ermenileri, Yunanlıları, Süryanileri, Ezidileri, İnançsızları, eşcinselleri, kadınları sevdiğimizden ve koruduğumuzdan dolayı din kardeşi olanları da sevmediğimizden dolayı milli bütünlüğü tehdit etmekteyiz diyecek. Bu yüzden ez cümle Gezi Direnişi’ni sadece Alevilere havale ederek Gezi’nin ateşini söndürmeye aynı zamanda Alevilerin toplumla olan bağlarını koparmaya ve yetmezmiş gibi ideolojik olarak bir yerlere konumlandırarak uslandırmaya çabalayacaktır. Bu yetmez “Cemevleri terör yuvasıdır” da der, milli bütünlüğünü tehdit etmekteyiz. Daha ne kaldı. Ülkenin gâvurlukları olarak suçlamaktayız. Ne güzel “Hepimiz …….” 
 
Aleviler siyasi cinayetler işleyerek diyerek bütün Alevileri fişlemeye o yetmezmiş gibi devlet ananın ve babanın insanları can siparene bir şekilde kendi siyasi cinayetlerini örtmeyi de dolayıma sokacaktır bu sebepten. Karanlıkta hiçbir şey kalmadı maazallah Aleviler yetişti, bütün siyasi cinayetler temizlendi ve “AK” landı.
 
Bundan yaklaşık olarak 1,5 yıl önce Alevilerin evleri işaretlemeleri ve yazıları başladı. Fakat Alevilerin psikolojisi bozuk ve travmatik topluluk olduğu için bunları kendileri, mahallenin küçük çocukları veya esasında orada hep vardılar da siz görmüyordunuz diyecektir. Bu tuhaf, garip sıklıklar Almanya Nazisinde görülebilecek şiddeti ve şiddet girişimlerini işaret ediyordu. Bak vurmadım. Seni tedavi etmeme izin vermezsen vururum. Çünkü biz kardeşiz. İstersem kırımızı ışıktan geçmişsin diye seni vurmuşum, istersem senin duvarına yazarak sana vurmuşum. İster ramazan davulunu evinde önünde patlatır, vurmuşum. Vurmadım. Bu arada seni ne zaman vuracağımın kararını veririm. Ama yine de yapmadım. Çünkü biz kardeşiz. Bana hastalığını kabul et ve ben seni iyileştireyim. Seni normale çevireyim. Unut artık şu Kerbela’yı, Dersim’i, Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı ve Gazi’yi. Ben de bu evleri işaretleyeni bulayım. Şu manyaklar topluluğuna kimi koyacağıma karar verir vermez. Mahallenin yaramaz çocuklarını tabii ki büyümeden yakalayabilirsem.
 
Türkiye’de ki devlet zihniyeti göstermektedir ki, işaretler Alevileri standartlaştırma, homojelendirme, aynileştirme durumundan farklı bir şey değildir. İşaretlerin bize neyi “işaret” lediği esasında bellidir. Ulus-devlet şeklinde inşa edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti 1989 yılından beri Alevilerin yayınladığı Alevi Bildirgesinden beri Alevileri görüyor ve bunun sonucudur o “işaret”ler. Alevilerin toplumsallaşmak adına “emaresi” nerdedir?  O da topluluğun “arkaik” dilinin canlandırılmasında saklıdır.
 
Muhabbetle
 
Hüseyin  Dede                                                    
04.12 .2013