“Ah o eski Ramazanlar” ya da “ah o eski bayramlar” diye başlayan cümlelerde “eski” öncelikle abartılarak övülür ve yüceltilir. Bu abartılı övgülerde ve yüceltmelerde gerçeklerden hep ciddi bir kaçış vardır. Özlenen varmış gibi sunulunca, sunan da dinleyen de buna inanmış gibi yapar! “On bir ayın Sultanı” ilan edilen Ramazan ayı bu örneklerin tereddütsüz en başında yer alır!
Gerçi insan, katıldığı “iftar törenlerinde” sürekli konuşan Başbakan Erdoğan’ın söylediklerini dinleyince, kullandığı saldırgan dili ve üslubu görünce “eskiye rağbetin” nedenini daha iyi anlamaya anlıyor ama sonuç değişmiyor! Anti-Kapitalist Müslümanların düzenledikleri “yeryüzü iftar sofralarını” dışarıda tutarsak, iktidarın da, muhalefetin de düzenlediği “iftar törenlerinde” hamasetin, yalanın bini bir para! AKP’nin bu işi nasıl kullandığı herkesin malumu, ancak görünen o ki, CHP belediyeleri de bu trene binmiş durumdalar! İnanan-inanmayan, oruç tutan-tutmayan ayrımı ortadan kalkmış. Herkes bir birine oynuyor! İftar yani oruç açımı, bir inancın yerine getirilmesinin aracı değil de, neredeyse resmi törenlere tam bir gösteriye ve gösterişe dönüşmüş durumda. Bu törenler, devleti yönetenlerle, dernekleri yönetenlerin bir tiyatro sahnesin de buluşmalarına dönüşmüş durumda…
* * *
Geçen yıl bu sahte gösteriye ilk adımı atan Alevilerin bir kısmı bu yıl bu işi daha da abartmış gözüküyorlar. Yalnızca Polat Otel’de verilen iftar da değil kastettiğim. Eskişehir’de ve Gaziantep’teki gibi köklü bazı Alevi dernekleri bile bu oyuna dahil olmuş gözüküyor. Orucunu tutmayacaksın ama iftarı yapacaksın! Bu mümkün olur mu? Böyle bir şeyin şekilcilikten öte, yalakalığa ve dalkavukluğa dönüşmemesi mümkün olabilir mi?
Olan aynen bu! Çarşamba günü de yazdım, bazı Aleviler iktidara şirin gözükme çabası içinde oldukları için koca bir toplumu kendi çıkarlarına alet ediyorlar. İktidar da bunu alıp bir güzel kullanıyor. Alevi Bektaşi Federasyonu ve Cem Vakfı, Çarşamba akşamı Polat Otel’de düzenlenen ve Cumhurbaşkanı Gül ile, Başbakan Yardımcısı Arınç’ın da katıldığı iftar davetine katılmayarak büyük bir ayıbın oluşmasını son dakikada önlediler. Suça ortak olmaktan kurtuldular. Çok da iyi yaptılar.
Nitekim “iftar töreninden” yansıyanlar bunu gösterdi. Birincisi, bu iftarın Alev toplumuyla da, Alevilerle de hiçbir ilgisi yok. İftarı düzenlediği söylenen “Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu”nun Alevi toplumunda hiçbir karşılığı yok. Kullandıkları isim bile çalıntı! “Alevi Bektaşi Federasyonu” gibi uzun yıllara yayılan bir mücadele sonucu kurulmuş bir kuruluşun isminin önüne “Anadolu” kavramını koymuşlar! Bu “federasyonun” resmi kurucuları dışında 100 tane bile üyeleri bile olduğunun sanmıyorum! Bu kuruluşun başkanının AKP Gaziantep eski İl Başkanı Yardımcısı.olduğunu söylemek konuyu daha da anlaşılır yapmaya yeter de artar bile!
* * *
Basına yansıyan “Kardeşlik iftarına büyük katılım” başlıkları ise tümüyle palavra. Alevi dünyasından bu iftara ciddi hiçbir katılım yok! İftara katıldığı belirtilen derneklerin tamamı kağıt üzerindeki dernekler. Bunların hem hiçbir temsiliyetleri yok, hem de Alevi toplumunda karşılıkları…
İftarda söylenenler ise kulağa hoş gelse de karşılıklı yalandan öteye geçmeyen boş laflar. Bu hem Aleviler adına konuştuğunu söyleyenler için, hem de devlet adına! Üçüncü köprüye konan Yavuz Selim ismini “bu ismi mutabakat halinde koyduk” diyerek bizzat kendisi açıklayan Cumhurbaşkanı Gül, arkasından da Alevilerin yanına gelip "Bu ülke hepimizindir. Hepimiz de eşit vatandaşlarız, hiç kimsenin üstünlüğü yoktur” diyen söylediğine acaba kendisi inanıyor mu?
Aynı şey Başbakan Yardımcısı için de fazlasıyla geçerli değil mi? "Alevi-Bektaşi inancını kendi öz inancım gibi kabul etmek mecburiyetindeyim. Saygı duymak çok az bir ifadedir, mecburiyetindeyim. Birbirimizi sevmek mecburiyetindeyiz. Birbirimizin değerlerini mutlaka kabul etmek mecburiyetindeyiz" diyen Arınç’ın elini kolunu kim tutan mı var? Mecliste çoğunluk kendilerinde, Meclis Başkanı da, Cumhurbaşkanı da kendilerinden. Örneğin Cemevlerinin yasal olarak ibadethane olmasını engelleyen kim? Üstelik bu konuda hem CHP’nin hem de BDP’nin yazılı kanun teklifleri de orta yerde duruyor!
İbadet, ibadet diyorlar ya, bu aralar en iyi ibadet, yüzlerin yalandan gerçeği dönmesi olsa gerek!