Sosyalist sistemin çökmesinden sonra bütün dünyada ama özellikle semavi dinlerin hakim olduğu ülkelerde “milliyetçilik ve dincilik” yükselen değer oldular. Milliyetçilik veya din üzerinden “demokrasi ve özgürlük” adına bir çıkışın mümkün olmadığı bir kez daha ortaya çıktığı için bu “değerlerin” yükselişi “batı” da önemli ölçüde durdu. Bizim coğrafyamızda ise hızından pek bir şey kaybetmeden yoluna devam ediyor. Nitekim İslam coğrafyasında gerilimlerin ve çatışmaların en önemli kaynağı din olmaya devam ediyor.

Yapıştırmada ve ayrıştırmada din çok önemli bir araç olunca, millet ve milliyetçilik tartışmaları da dinin gölgesi altında yapılıyor. Siyasi partilerin dünkü grup toplantılarına “millet ve milliyetçilik” yine asıl tartışma konusu olurken Başbakan Erdoğan konuşmasında çok bilinçli bir biçimde “İslam milleti” kavramını yeniden öne çıkardı. Hem Atatürk’ten alıntı yaptı, hem de “millet” tarifinde doğrudan İslam’a yaslandı. Erdoğan, CHP seçmenini ayırarak, MHP ve BDP seçmenine klasik mesajı verdi: “Rabbim sizi kabileler halinde yarattı. Tanışasınız diye sizi farklı yarattı. Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde dediği gibi Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur” dedikten sonra “Gazi Mustafa Kemal diyor ki” vurgusuyla, Mustafa Kemal’in 1 Mayıs 1920’deki konuşmasından  “Burada maksut olunan Meclis Ali'mizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Kürt değildir yalnız Çerkez değildir. Fakat hepsinden mürekkep Anasır-ı İslamiyedir”  bölümünü aktardı…

Bu yaklaşım aslında Erdoğan için yeni değil. Bütün siyasal İslamcılar için, dolayısıyla Erdoğan için de, millet kavramına yüklenen anlam Osmanlı’da da, Cumhuriyet’de de hiç değişmemiştir. Millet deyince anlaşılan İslam milletidir. İslam milleti deyince de yalnızca iki taraf vardır: Millet-i İslam ve Millet-i Küfr… Bunun ötesi yoktur! Kaldı ki; İslam milleti, “ümmet” yaklaşımına uygun olarak, hem bir inancı hem de o inanca bağlı olan herkesi kapsadığı için etnik kökenin de bir önemi yoktur. Bu anlayışa göre “Allah-u Teâla, renkleri, dilleri ve kültürleri ne olursa olsun, İslam’ı kabul eden herkesi bu çerçevenin içinde kabul eder.”

İslam deyince ise anlaşılan yalnızca Sünni İslam’dır. Kendisini ayrı bir yerde konumlayan Alevilik ya da Şiilik ya da Nusayriler asla “Millet-i İslam” çerçevesinde değildir. Nitekim, Türkiye’nin Suudi Arabistan, Katar gibi Sünniliğin hakim olduğu ülkelerle girdiği sıkı ilişkilerin özünde, Sünniliğin yanı sıra  doğrudan Amerikancılığın rolü vardır… Kabul etmek gerekir ki; İslam coğrafyasında Şiiler Anti-Amerikancı, Sünniler ise Amerikancıdır.

                                                                                        * * *

Dün Erdoğan’ın bütün konuşmasında Hz. Muhammed ve Gazi Mustafa Kemal referanslarıyla ısrarla öne çıkartılan “İslam Milleti” ya da bütün farklılıkların bir arada olmasını sağlayan “Anasır-ı İslam” vurgusu şimdi de Kürtler için yapılmaktadır.

16. Yüzyılda İdris-i Bitlisi üzerinden Osmanlı ile Kürt Beyleri Sünni İslam üzerinden bir araya gelmişler ve Kürtler yaklaşık 350 yıl Osmanlı’ya bağlı ve bağımlı uyum içinde yaşamışlardır. Yeni bir İdris-i Bitlisi ile şimdi neden olmasın?

Üstelik, muhalefet Kürt mesesinde çözüm ortağı olmak bir yana, söylemleriyle fiili olarak “çözüm karşıtı” bir yerlerde konumlanmış gözüküyor. Zorlamalı “ulus ve milliyetçilik” kavramları da Kürtleri onlardan her gün bir adım daha uzaklaştırıyor. Böyle bir ortamda “İslam Milleti” formülü AKP için gerçek bir ilaç olabilir.  Kürt hareketinde zaten Barzani ile ne dini, ne de siyasi bir sorun zaten bulunmamaktadır. PKK ve BDP’de halen ağırlıkları olan bazı solcu ve Alevi unsurlar da tasfiye edilirse “İslam Milleti”nin önü tam açılır…

Hüseyin Yayman’ın Hürriyet’te yazdığına göre de Abdullah Öcalan, 3 BDP’liyle yaptığı görüşmede Hazreti Muhammed’in hadislerinden örnekler vermiş, “ulus terimi ile millet kavramı arasındaki farkın üzerinde uzun uzun durmuş ve tıpkı Erdoğan gibi “hepimiz İslam milletindeniz, ancak uluslarımız farklı olabilir’ diyerek, “Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur” hadisini hatırlatmış…

Durum bu kadar netken, Kürt mesesine soldan bir çözüm aramak yerine Kürt hareketini daha fazla AKP’ye doğru itmek demokrasiye değil AKP’ye yarar!