Üzerinde yaşamakta olduğumuz dünya büyük bir sabırla ve dirayetle asırlardır insan ırkına ve diğer canlılara ev sahipliği yaparak merhametli bir anne gibi bizlere kucak açıyor. Onun kalıcılığının daha ne kadar süreceğini net olarak kestirebilmek pek mümkün değil fakat homo sapiensin düşünce becerisini kazanmasından günümüze kadar gelinen noktada gördüğümüz şudur ki; her şeyi kendi menfaatine çevirip, teknoloji çağına ulaşan insan egolarının ve doyumsuzluğunun bedelini yakın ya da uzak zamanda mavi gezegeni tamamen tüketip, yok ederek ödeyecek..

Bir çözümü var mı bu durumun bilinmez.. Farkındalıkla başlıyor her şey belki de.. Kendinden başka canlı türlerinin de yaşadığının farkında olmakla.. Toprak, su, hava ve güneşi istihdam ederken, eşzamanlı kıyımın aslında kendini ve diğer canlıları yok etme kumarı olduğunun farkında olmak olsa gerek.. 

Evren dünyanın üstün nitelikli, zeki insan tarafından katledilmesini kendi doğal sürecinde sessizce izlemeye devam ediyor. Tetikte ve sakin bir bekleyiş bu; sanki yeni bir Big Bang öncesindeyiz..

Gelecek zamanda ortadan kalkacak olan dünyanın bir alternatifi daha olmayacak muhtemelen.. Belki de keskin zekasıyla kendini aşacak olan insan teknolojisini kullanıp, yeni bir gezegene taşıyacak ırkını ama bu fantastik bir film senaryosu için bile oldukça fantastik bir durum.. Ayrıca gerçek olabileceğini ya da olduğunu düşünelim; insanın yüksek binalar ve kağıt paralarla yeni gezegeni de mahvetmeyeceğini kim söyleyebilir ki.. Kendini asırlardan beridir modern çağa taşıyan insan en tüketen olarak varlığını korumaya devam ediyor ve başka bir gezegende de bu durumu sürdüreceği kesin..

Mağarasından ilk çıktığında basit bir karın doyurma girişimi ile başlayan var olma dürtüsünün günümüz insanını getirdiği nokta, fiziksel tokluğun yarattığı ruhsal açlık olsa gerek.. Beden ile ruh ve kalp ile beyin arasındaki denge sarsılması tam da burada kendini gösteriyor. Modern çağın insanı minimum enerjiyle maximum verim alma çabasına extra bir hız katarak ulaşırken, global dünya düzeyinde daha az mutlu, daha çok doymuş bir görüntü sergiliyor. Dengelerdeki çarpıklık toplumlara ve dolayısıyla yeni yetişmekte olan neslin psikolojisine birebir yansımakta.. Uyuşturucunun kol gezdiği ve daha kötüsü, bireylerin uyuşturucu kullanımından zevk aldığı toplumlara dönüşüyoruz. Çünkü duygu yok, sevgi yok ve anlayış yok..  Sadece disiplin var, çalışma var, daha fazla sahip ve daha fazla üstün olma güdüsü var, bu nedenle sömürü ve hırsızlık var, açlık var, fakirlik var, sadece %1i zengin olan ve geri kalan %99luk kısmın zenginlerin köleliğini yaptığı bir dünyamız ve teknolojik açıdan hızla gelişen bir medeniyetimiz var. Bizim övündüğümüz ve daha da geliştirmek için elimizden geleni yaptığımız bu medeniyet bozuntusuna hayvanların bakış açısını merak ediyorum. Tabii burada biraz gülünç bir duruma düşüyoruz galiba. Yaşlı bir baykuşun sesini duyar gibi oluyorum. Gözlerimizi oymak ve binalarımızı başımıza yıkıp, arabalarımızı müsait bir yerlerimize sokmak isteyen genç ve asi bir kargaya nasihat veriyor.

Bırak kardeşim, insanla insan etme kendini..”