Bu haftaki CHP grup konuşmasını “Uludere Katliamı”na ayıran Kılıçdaroğlu, önemli belirlemeler yaptı. Ortak mücadele çağrısı yaptı. Kılıçdaroğlu şunları söyledi: “Bir devlet düşünün ve o devleti yöneten bir hükümet düşünün, 34 yurttaşımızı öldürüyoruz, talimat veriyoruz ‘Git burayı bombala’ gidiyorlar bombalıyorlar ve 34 yurttaşımızı katlediyoruz… Aradan tam on dört ay geçti. On dört günde aydınlanması gereken bir sorun on dört aydır çözülemiyor… 34 yurttaşımızı bilerek ve isteyerek birilerinin talimatıyla gidip öldüren hükümet, olayı kapatmaya çalışıyor.”

Uludere ile ilgili oluşan komisyonun geçen hafta yayınlanan raporunu da çok ağır bir dille eleştiren Kılıçdaroğlu, “komisyon gerçekleri araştırma değil, gerçekleri karartma komisyonu gibi bir işlem üstlenmiş durumda” dedi. Arakasından da önemli bir çağrı yaptı: “Mademki bütün hukuksuzlukların üzerine gidiyoruz, mademki adaleti arıyoruz, kimliği ne olursa olsun, oturduğu yer ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun, rengi ne olursa olsun, herkese eşit yaklaşmak zorundayız. Gelin bunun mücadelesini hep beraber yapalım” dedi.

***


AKP ile PKK arasında “müzakerenin” bütün hızıyla sürdüğü, görüşmelerin bir parçası olarak, PKK’nın doğru bir hamleyle kaçırdığı kamu görevlilerini serbest bıraktığı bir ortamda böyle önemli bir konuşma ve çağrı, aradan birkaç gün geçmiş olmasına rağmen ne Kürt muhalefetinden ne de medyadan da hak ettiği desteği bulamadı. “Bütün kurgusunu CHP eleştirisi üzerine kurmuş olan merkez medyanın” tavrını anlamak mümkün ama bu konuda Kürt muhalefetini ve genel olarak HDK bünyesinde yer alan sol muhalefeti anlamak mümkün değil!

Tamam çözüm sürecinde dikkatli olmak gerekir. Tamam, silahlar susmalı. Tamam, barış olmalı… Ama el insaf! Başbakanlığın ve Genelkurmay’ın birlikte hazırladığı, AKP’yi ve ilgili bütün sorumluları saklamayı hedefleyen böyle bir raporu da “aman ha barış süreci var” diye eleştirmeyecek miyiz? Bu insanlık ayıbını gündeme taşımayacak mıyız? 14 aydır “bombaları kimin attığı” bilinmiyor mu? Cevabı belli bir soru karşısında susmak her şey bir yana ahlaki bile değildir. Bir katliamı duymazdan gelerek, barış olabiliri mi? Katliamların üzeri örtülerek, “karşılıklı susma sözü verilerek” barış olur mu?

Deneme-yanılma yöntemiyle 11 yıldır yeterince test ettiğimiz ve her seferinde “derin hayal kırıklığı yaşadığımız” AKP’den “başkanlık karşılığı barış” alınabileceğine inanmak ham bir hayal değil mi? Daha dün referandum sürecinde de sabah akşam “ileri demokrasi” lafı eden bu AKP değil miydi? Sene 2010’du... Aradan üç yıl geçmiş: Bu süredeki, Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah, Hopa, Sivas ve KCK davaları bize AKP gerçeğini yeterince göstermiyor mu?

Ne yapmamız gerekiyor? “Müzakere sürecin” helal gelecek diye, AKP uygulamaları hakkında konuşmayacak mıyız? Eleştirmeyecek miyiz? “Aman ha” uyarıları karşısında AKP propagandası yapanlara katılıp, AKP övgücülüğü mü yapacağız?

Adamlar birlik diyerek, kardeşlik “İslam dini” diye “ümmeti” daha fazla öne çıkaracaklar ama biz sormadan, sorgulamadan onlara inanacağız ve güveneceğiz! Üstelik yaptıkları, yapacaklarının göstergesi olmasına rağmen! Yalnızca 10-12 yıldır değil, tam 500 yıllık yaptıkları ortada: Başbakan Erdoğan’ın “İslam dini hepimizi birleştirir” vurgusu boşuna değil. “Ecdadımız yaptı” diyerek Yavuz Selim’e ve İdris-i Bitlisi’ye atıfta bulunması boşuna değil. Asıl derdi, barış, eşitlik ve kardeşlik olmayan Erdoğan, başkan olacağı “Yeni Osmanlı”da kendisine karşı çıkamayacak daha geniş bir Kürt desteği arıyor. Dün bu Bitlisli İdris’le başarılmıştı ve Osmanlı Doğu’da ve Güney’de Aleviler başta olmak üzere iktidarına itiraz eden herkesi tasfiye etmişti! Şimdi neden olmasın? Kürt muhalefetini teslim alarak işe başlamak gibi…

***

Evet, silahlar sussun, anaların gözyaşları dursun! Ama bu AKP’nin “iyi niyeti ya da kötü niyetiyle” alakalı bir durum değil, doğrudan demokrasi güçlerinin pazarlık gücüyle ilgilidir. Eğer sorun yalnızca iyi niyet sorunu ya da yalnızca “silahların susması” olsaydı, silahın ve şiddetin hiç olmadığı Alevi sorunu çoktan çözülürdü. Ya da Ruhban okulu veya Mor Gabriel sorun olmazdı! Suriye karasularında düşen uçakta ölen 2 pilotla ilgili gerçekler ya da Afyon’daki 25 askerin ölümündeki gerçekler çoktan açıklanırdı! Bir kez daha bilmek gerekir ki; AKP karşısında, eşitlik ve kardeşlik lehine güç olmadan sorun çözülmez!