Dün Taksim müdahalesinden yansıyan fotoğraflardan birinde elinde BDP bayrağı olan bir genç, elinde Türk bayrağı ve Atatürk resmi olan bir kadını polisin tazyikli suyundan çekip almaya çalışıyordu. Ne yaparsa yapsın bu fotoğraf bile Erdoğan’ı çileden çıkartmaya yeter.
En muktedir olduğunu düşündüğü dönemde aldığı Gezi darbesi Erdoğan’ın feleğini şaşırtmış durumda. Bu yüzden artık şaşkınlığını ve yenilgisini gizleyemez duruma gelmiş. Bu kadar sert sözler, neredeyse her cümlenin sonunun hakaret veya tehditle bitmesi buradan kaynaklanıyor. Dün çok güçlü olduğu dönemlerde, biat edenlerin sayısının fazla, itiraz edenlerin ise az olduğu ve seslerinin yeterince çıkmadığı dönemlerde Erdoğan’ın “Balkon konuşmaları” bir çok kişi de her şeye rağmen “acaba” seslerini yükseltiyor, Erdoğan’ın ve onun feyz aldığı siyasal İslamın ne kadar demokrasi karşıtı olduğu gerçeğini gizliyordu.
Uzunca bir süre hepimize siyasal İslam’dan demokrasi çıkacağı yutturulmaya çalışıldı. Oyna ne kadar zorlarsanız zorlayın, İslam’dan asla demokrasi çıkmaz! Çünkü din, kaçınılmaz bir şekilde tekliği ve kayıtsız itaatı zorunlu kılar. İslam dini ise bu özelliğin en önemli örneğidir. Her şeye tek bir pencereden bakınca ve bunun karşısında kayıtsız şartsız bir itiat beklenince, “tek adamın, tek yorumun” dışına çıkan ya hain olur ya da kafir. Ve İslam bu kısır döngü içinde bu “gerçeği” sürekli olarak yeniden üretir.
Erdoğan’ın son günlerde yalanlarla da beslenen hırçınlığını buralarda aramak gerekir. Çünkü tek adam, tek hükümran olan Erdoğan zaten bütün doğruları hepimizi adına zaten bilmekte ve işaret etmektedir. İşaret edilen yere gitmek yerine onu sorgulamaya kalkmak kimin haddine…
Kaybettiğini fark eden Erdoğan aslında son kozlarını oynuyor ve dün mecliste yaptığı konuşmada olduğu gibi bugüne kadar bir çok kez denenen “psikolojik savaş” yönetmelerini deniyor. Düşman gördüğü milyonları bölmeye çalışıyor. “Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri” kuran bir gelenekten geldiği için “K” ile başlayan hiçbir şeyi sevmeyen, bırakın solcu olmayı, sola meyledenlerden bile nefret eden Erdoğan Gezi direnişçilerine “aranızdaki marjinalleri çıkarın” diye çağrı yapıyor, hepimizden “sarı öküzü” istiyor. Bu Erdoğan’ın son kozudur. Bayatlamış bu numarayı hiç değilse bu kez yememek gerekir, çünkü adamı zehirleyeceği kesindir… Meşhur “sarı öküz” hikayesini bir çok kişi bilir ama hatırlatmakta yarar var:
SARI ÖKÜZ
“Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış. Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış: "Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."
Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış. Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler: "Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."
Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk’u teslim etmiş, Benekli Öküz yine karşı çıkmış ama… Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar. Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.
Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı." Bu kez “sarı öküzü” vermeyelim!