Birçok alan için söylenebilir ama eğitimde din öne çıkınca, hiçbir şeyin dünden daha iyi olamayacağı bir kez daha kanıtlandı. Mevcut veriler gösteriyor ki, AKP, “dindar gençlik” yetiştirmek için dini öne çıkardıkça eğitim daha da geriliyor. Bu sonuç, “eğitimde sanki dün daha mı iyiydi” gibi bir tartışmayı da beraberinde getirse de asıl gerçeği değiştirmiyor! Uluslararası başarı ve yaratıcılık dikkate alındığında Türkiye’de eğitim dün de iyi değildi ama bugün gelinen aşamada eğitimin dünden daha kötü olduğu kesin!

Eğitim sendikalarının, akademisyenlerin, sol, sosyalist birçok siyasi partinin, kuruluşun  itirazlarına rağmen,  AKP “4+4+4” adı verdiği yeni eğitim sistemini 2012-2013 eğitim-öğretim yılında uygulamaya soktu. Bu uygulamanın yanlış olduğu, eğitimde büyük bir kaosa ve gerilemeye neden olduğu daha öğrenim yılının ilk dönemi sonunda ortaya çıkmış gözüküyor. Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız’ın “Eğitimde 4+4+4 dayatmasının birinci yarıyıl istatistikleri, eleştirilerimizde ve kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor” başlığıyla yaptığı basın açıklaması bu durumu çok açık gösteriyor.

***

4+4+4 dayatmasına karşı çıkanların baştan itibaren en önemli itirazlarından birisi 72 aydan küçük çocukların ilkokula başlatılmasıydı. Bu itirazlara rağmen, bu çocuklar okula başlatılınca hem pedagojik açıdan sorun yaratmış hem de 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1. Sınıfa başlayanların sayısı böylece 465 bin 848 artınca derslik sayısının yetersizliği, bazı bölgelerde 80 kişiye kadar çıkan kalabalık sınıflar gibi birçok mekan sorununu da beraberinde getirmiştir.

Eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin ortaya çıkardığı en belirgin sonuçlardan birisi de ilkokul- ortaokul ayrışmasının ardından yeniden açılan imam hatip ortaokulları ve imam hatip liselerinin sayısındaki belirgin artıştır. 537 olan imam hatip lisesi sayısı, ısrarla dini eğitimi öne çıkaran AKP eliyle kısa sürede 708`e çıkmış, birçok yerde en donanımlı okullar imam hatip okullarına dönüştürülerek bu okullara ayrıcalıklar ve özel destekler sağlanmıştır. Din istismarı neredeyse sistematik bir hale getirilmiştir. Zorunlu din dersleri uygulamasına ek olarak müfredata giren “zorunlu seçmeli derslerin” dini ağırlıklı “tercih” edilmesi, kılık kıyafet serbestliğinin hükümet ve hükümeti destekleyen sendikalar tarafından istismar edilmesi ve okullarda ibadet yerlerinin açılmak istenmesi gibi girişimler yaygınlaşmış, eğitimde laiklik adı var kendi yok bir duruma getirilmiştir. Bu durum 'Okullarda ders saatleri dışında ibadetlerini yerine getirmek isteyen öğrencilere okul idaresince mümkün olan kolaylıkların gösterilmesi gerektiği" genelgelerine kadar uzanmıştır.

Yine Milli Eğitim Bakanlığı`nın 2012-2013 Eğitim İstatistiklerine ve Eğitim Sen’in açıklamalarına göre; 8. sınıftan mezun olan ancak açık lise de dahil olmak üzere, hiçbir ortaöğretim kurumuna kayıt olmayan 12 bin 172`si erkek, 37 bin 277`si kız toplam 49 bin 449 öğrenci ortaya çıkmıştır. Bu durum “çocuk işçi ve çocuk gelin” iddialarının boş iddialar olmadığını göstermiştir. Diğer yandan “kamu eğitimi sisteminin” çok tartışmalı hale getirilmesi ve devlet okullarındaki fiziki yetersizlikler özel okullara yönelmeyi yüzde 15 oranında arttırmıştır.

Eğitimde sorun ve kaosun boyutları, 72 ay öncesi çocukların uyum sorunlarından velilerden para toplama uygulamalarının yaygınlığına, temizlik sorunlarından imam hatiplerle ortak binaları paylaşan okullarda öğrencilere yönelik yapılan çeşitli baskılara kadar bir dizi sorun geniş bir alana yayılmıştır. Bu sorunlara bir de çocukları düşünceye, yaratıcılığa, karşılaştırmaya, senteze kapalı hale getiren “sınav sistemi” eklendiğinde durum çok daha vahim bir hale dönüşmektedir. 

Üstelik bu sistemden dolayı,  yüz binlerce öğrenci kötü koşullarda kamu okullarına gittiği, özel okullara, kolejlere gidemediği, özel dershanelerin kapısının önünden bile geçemediği için sınavlarda başarısız olmaktadır. Ayrıca bu gerçek aynı zamanda “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesinin ne büyük bir yalan olduğunu da göstermektedir.