8 Şubat Pazar günü İstanbul/Kadıköy’de yüzbinlerce kişi  ‘laik, bilimsel, anadilde eğitim ve demokratik yaşam için “Dayanışma ve Birlik” mitinginde bir araya geldi.

Buna tanıklık ettim.

Miting alanı olan Kadıköy İskele Meydanı’na iki koldan yürüyüş gerçekleşti. Haydarpaşa Numune Hastanesi kolunda HDK; HDP, DTK, DİSK, KESK, TBB, TMMOB, Eğitim Sen, Beşiktaş Çarşı Taraftar grubu ve Cem Vakfı yürüdü.  Söğütlüçeşme kolundan da CHP, EMEP, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu , Yöre Dernekleri, Dersim dernekleri fedarasyonu, Halkevleri, Emek Gençliği, FKF; BHH, Kaldıraç, AKA-DER, Partizan, Mücadele Birliği, BDSP, Sürekli Devrim hareketi ve Fenerbahçe Sol Açık taraftar grubu yürüdü.

Açılan Pankartlar

“Devlet Alevilik tanımı yapamaz”, “Devletin Alevisi olmayacağız”, “Cemevleri İnanç merkezleridir”,  “Parasız bilimsel ana dilinde eğitim”, “Zorunlu din derslerine hayır”  dövizlerinin taşındığı yürüyüş kortejinde,  “Zorunlu din dersleri asimilasyondur”, “Pazara kadar değil mezara kadar eşitlik istiyoruz” pankartları açıldı.

Muhteşem bir manzaraydı.

Ülkenin dört bir tarafından gelen Aleviler, zorunlu din dersinin kaldırılmasını istadi, 13 Şubatta yapılacak boykot için de  çağrı yaptılar.

Ayrıca Eşber Yağmurdereli, Ali Ekber Eren, Erdal Erzincan, Mazlum Çimen, Sadık Gürbüz, Tolga Sağ, Ferhat Tunç’un aralarında olduğu çok sayıda sanatçı sahneye çıkarak destek verdi.

Mitingin açılış konuşmasını Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Fevzi Gümüş yaptı.

Gümüş, yüzyıllardır inkar edilen, katliamlarla yerinden yurdundan edilen, sistematik olarak asimilasyon politikalarına maruz kalan Alevilerin özgün kimlikleriyle eşit yurttaşlık ve onurlu bir yaşam için bir araya geldiklerini belirtti. Dinselleşmenin özellikle eğitim alanında yoğunlaştırıldığını ifade eden Gümüş, zorunlu din dersinin kaldırılmasını istedi.

13 ŞUBAT OKUL BOYKOTU

Bütün Türkiye’de yaşanan okul boykotunun, İzmir ayağında,  Valinin 13 Şubattan önce aldığı yasaklama ve sonrasında gelen tutuklama kararı, boykotu İzmir’de  gergin başlattı.

Polis ve vatandaş karşı karşıya geldi.

Vatandaşla tartışan polis “biz, bize verilen emri yerine getiriyoruz” diyordu. Bu emirleri kimin verdiği  ise herkesin malumuydu.  Basmanede yaşanan olaylarda ise, özellikle İzmir Milletvekili Musa Çam’a yapılanlar tam bir faşizimdi.  Yine Tomadan ve gazdan korunmak için Konak Belediyesine sıgınan vatandaşın peşine düşen , onları  tutuklamak isteyen Emniyet güçlerine,  kapının önünde durarak içeri bile girmelerine  izin  vermeyen Konak Belediye başkanı Sema Pektaş’da   önemli bir direniş göstermiştir.

Boykotun Narlıdere ayağı da , İzmir/Basmane de yaşananlardan farklı değildi.   Yeni atanan Müdür  Mehmet Seyfi Eraltay Lisesi’inden itibaren,  protesto için toplanan kalabalığı sürakli müdahale etti.  Aslında  yaptığı müdahaleler, vatandaşı tahrik ediyordu.  Allahtan eski Emniyet Müdüründen kalan Polis-Vatandaş höşgörüsü, tahriklerin tırmanmasını engellemişti. Eğer  Vatandaş da,  yeni Emniyet müdürü kadar tahrikar bir uslupla cevap vermiş  olsaydı, inanın hoş olmayan şeyler Narlıdere’de  yaşanabilirdi. Çünkü böylesi bir atmosferde Tomayı alana getirmek bile, vatandaşı tahrik etmeye yeterdi.  Hatırlayın, bir ay  süren Gezi olaylarında bazı geceler iki  yürüyüş ve protestonun bile yaşandığı gecelerde, Narlıdere’li vatandaş ve o dönem Emniyet müdürü olan kişiden kaynaklanan karşılıklı höşgörü ve güven ortamında  kimsenin canına ve malına zarar gelmemişti. Bu son protestoda ise, Yeni emniyet müdürü gerçekten  çok kötü bir  sınav vermiştir. Vatandaşın yürüyüşünü durdurmak için   “güvenlik güçlerini buraya çağırın”  demekle Narlıdere de huzuru sağlayamazsınız. Benim tavsiyem bu konuda tecrübeli bazı görevli arkadaşlarından  deneyim kazanması. Yoksa her protesto yürüyüşünde vatandaş ve Polis karşı karşıya gelir.