Üç aylık bir turizm molasından sonra, pandemik hallere tekrar döndük. Salgının yaygınlığı uygulanmayan sosyal ve sağlık politikalarıyla epey arttı. Küçük bir azınlık dışında toplumun büyük çoğunluğu bu sürecin etkilerini çok ağır yaşadı – yaşıyor.

Özellikle ekonomik olarak büyük bir yıkım yaşandığını hem kendi çevremizden, hem de manipülasyon yapılmış olmasına rağmen resmi rakamlardan görüyoruz. İşsizlik hızlı bir ivmeyle artmaya devam ediyor. Daha önce güç bela yaşamlarını idame ettiren, muhannete muhtaç olmamak için kendi yaşamından fedakarlık yapan insanlar muhtaçlık kapısında boynunu eğiyor.

Pandemi süreci devam ediyor. En azından şu gerçeğe aklı selim herkes katılıyor; 2020 – 2021 ‘sezonu’ fiilen kapanmıştır. Uzatmalar, oyalamalar olacaktır fakat bu gerçek değişmeyecektir.

Sese Dönüşemeyen Ezgiler; Müzik Emekçileri

Sizlere Mart 2020 sonrası kademeli olarak uygulanan kısıtlama – kapatma uygulamalarıyla sesleri kısılan, görmezden gelinen müzik emekçilerini ve sorunlarını anlatmak istiyorum. Aslında müzisyenlerin yaşadığı sorunları ‘sahne sanatları’ üst başlığında toplayabiliriz. Tercihen odaklanmayı artırmak için müzisyenler tanımını kullanacağım.

Türkiye’de müziğin, müzik emekçilerinin sorunları hemen hemen cumhuriyet tarihiyle yaşıttır. Ne mesleki tanımları vardır, ne sağlık - sigorta sorunları çözülmüştür. Toplumsal olan her duygu, düşünce, edimde var olan müzik, icracısını toplumsal konumlanmada çoğunlukla güvencesiz, kötürüm, aciz hale getiriyor.

Özellikle 2003 sonrası hizmet ve eğlence sektöründe izlenen ekonomik – siyasal politikalarla zora giren sektörde adeta karın tokluğuna çalışan on binlerce müzisyen büyük bir hayal kırıklığı, bir çıkmazın içinde debeleniyordu. Yanlış anlaşılma olmasın; sorun 2003 sonrası başlamadı, fakat izlenen politikalarla dramatik olarak müzik yapılamaz hale geldi. Enstrümanını yenileyemen, hatta sazının tellerini değiştirme kabiliyetini kaybetmiş müzisyenler.  Aldığı günlük yövmiyeyle geçimini sağlayaman, kendini geliştirme olanaklarını çoğunlukla yitirmiş, ek işler yaparak o çok sevdiği müziğe devam etmeye çalışan müzisyenler…

Böyle bir müzikal iklimin üstüne geldi Covid19 pandemisi. Sosyal güvencesiz bir ortam da ortadan kalktı. Ne işsizlik sigortası, ne kısa çalışma ödeneği; ‘Müzik Sustu!’

Türkiye’de müziğin çeşitli alanlarında faaliyet yürüten birden çok meslek örgütü, etkili sanat kurumları var. Fakat bu kurumları müzisyenlere ilişkin açıklamalar, öneriler dışında pek göremedik. Gerçi uzun zamandır sendikalarımız, meslek örgütlerimiz vd. durum tespit etmekten, iktidara  ne yapması gerektiğini söylemek dışında bir pratik izlemiyor.

Geçen altı aylık süreçte biletli online konserlerden, sözleşmesi daha önceden yapılmış konserlerin iptal edilmeyip ileri bir tarihe ertelenmesine, dijital platformlara aktarılmasına kadar bir dizi öneri paylaşıldı. Öyle işte, konuşuldu. Müzisyenlerin kahir ekseriyeti aynı ekonomik sorunlarla baş etmeye çalıştılar yine yalnız, sahipsiz…

Peki O An’da Dünyada Neler Oluyordu?

Pandemi başladıktan hemen sonra bir çok ülke salgınla mücadele için ayırdıkları bütçeleri açıkladılar. Bu bütçenin içinde hemen hemen bütün sanat dalları gibi müzik emekçileri de vardı. Aşağıda birkaç örnek okuyacaksınız. Bu örneklerden bizim büyük çaresizliğimizi, hal i pür melalimizi görebilirsiniz.

· Fransa; sanat disiplinlerine göre ayrılan resmi kurumlar aracılığıyla müzik sektörü için 11,5 milyon euro, performans sanatları sektörü için 5 milyon euro,

· Güney Afrika;  Spor, Sanat ve Kültür Departmanı, sanatçı ve atletleri desteklemek için 150 milyon rand (yaklaşık 8,2 milyon dolar) tutarında bir fon,

· Hong Kong;  Sanatı Kalkındırma Konseyi, 55 milyon Hong Kong doları (7 milyon dolar) tutarında bir Kültür-Sanat Sektörü Destek Programı,

· İngiltere; Ulusal Sanat Konseyi aracılığıyla desteğe ihtiyacı olan kuruluşlar ve bireyler için açtığı 160 milyon sterlinlik acil müdahale fonu (20 milyon sterlini sanatçılar, yaratıcı sektör ve  bağımsız kültür-sanat çalışanlarına ayrıldı),

· Litvanya Kültür Konseyi, sanatçılar için bireysel bursların yanı sıra, kültür kurumları için 1,2 milyon avroluk bir destek programı,

· Belçika;  serbest çalışanlara ve eşlerine, aile harcamaları dahil aylık 1,614 euroluk yardım,

· İrlanda; salgın yüzünden işini kaybeden serbest çalışanlara ve işsizlere altı ay boyunca İşsizlik Maaşı, COVID-19 tanısı konulan veya kendini karantinaya alan çalışanlara ise haftada 305 avroluk Hastalık Yardımı alma imkânı,

· Meksika; ülkedeki sanatçılara dağıtılmak üzere 32 milyon peso (1,5 milyon dolar),

· Almanya hükümeti kültür-sanat, medya ve yaratıcı sektör çalışanları dahil olmak üzere küçük işletmelere ve serbest çalışanlara destek olmak için 50 milyar avro ayıracağını duyurdu.

Yukarıda bir kısmını aktardığım verileri İKSV’nin Nisan 2020 tarihinde hazırlayıp kamuoyuna sunduğu ‘’ PANDEMİ SIRASINDA KÜLTÜR-SANATIN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ VE ALANIN İHTİYAÇLARI’’ raporundan aktardım.

Yerelde Model Olabilmek

Yukarıda yaptığım alıntıda anılan ülkelerin her birinin farklı özgünlükleri var. Kurumsal yapılarından, toplumsal yapılarına, ekonomik göstergelerinden, paralarının alım gücüne göz önünde bulundurulması gereken bir çok husus var. Dikkat çekmek istediğim nokta bunlar değil. Önemli olan devletlerin, kurumların sanat üreticilerini, müzik emekçilerini yalnız bırakmaması, içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olduğunu hissettirmeleridir.

Türkiye’de merkezi yönetimin ekonomi politikalarını biliyoruz. Peki yerelde durum nedir? Orada da durum pek içaçıcı değil maalesef.

İzmir her türden müziğin icra edildiği, binlerce müzisyenin sahnede, sokakta müzik yaparak geçimini sağladığı kocaman bir şehir. Eğer yeni bir şehir düşü kuruyorsak, bu şehrin fonunda müzik her daim olmalı. Düşümüzdeki müzisyen küstürülmüş, şehre aidiyetini yitirerek yalnızlaşmış, hayat mücadelesinde başka yollara yönelmiş biri değil sanırım.

Haksızlık etmeyelim; İzmir Büyükşehir Belediyesi kentte yaşayan yüzlerce müzisyene gıda paketi dağıtımı yaptı. Bunu da not olarak düşelim. Fakat…

Birkaç gün önce İçişleri Bakanlığı cafe, bar, restauran gibi işletmelerle ilgili bir dizi kararlar açıkladı. Bu kararların başında müziğin sesinin kısılması geliyordu. Bu kademeli bir uygulama olacak gibi görünüyor. Müziğin sahnelerde yapılamadığı bir kışa giriyoruz. Müzisyen kışı soğuk mu olacak, yoksa dayanışmayla azıcık da olsa gönüller, duygular ısınacak mı? Göreceğiz.

Şehrin yöneticileri eğer kulaklarını bu sorulara çevirirlerse muhakkak yeni yöntemler, çözüm önerileri bulunacaktır. Çözüme dair düşüncelerimiz var. “Müziksiz bir hayat hatadır” diyor ya bir düşünür. Bu söz, güne, geleceğe ve belki de bütün bir ülkeye bir bakış, yeni bir müzikal yaklaşım olabilir.