Hep ölür işçiler. Göçük altında, inşaatta, tersanede, fabrikada…
Hayatları böyle kolay yok oluverir. Bir lokma ekmek uğruna.
‘Bir lokma ekmek’ basit bir şey değildir. Çalmadan çırpmadan, el etek açmadan yaşamak, yani onurlu bir hayat tercihidir.
Onurlu olmayı tercih etmek, bazen ağır bedelleri getirir.
Evet hep ölür işçiler. ‘Fukara ölümü’ der ozanlar onların ölümüne.
 
‘Ölüm bu, 
Fukara ölümü 
Geldim, geliyorum demez. 
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü, 
Ya da seher, mahmurlukta, 
Bakarsın, olmuş olacak. 
Bir hastan vardı umutsuz, 
Hayreti uykularda, 
Hayreti soğuk sularda. 
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri, 
İki mavi, kocaman korku çiçeği, 
Açar, derin kuyularda… ‘(*)
 
Her ölümden sonra dökülür yalanlar bir bir. Gerçekler el çabukluğuyla gizlenir. Yalanlar ezenden yanadır. Gerçekler her zaman ezilenden. Hemen ortaya çıkmaz gerçekler. Zorlu ve meşakkatli bir mücadele gerektirir.
 
Ezenle ezilen arasında süren sınıf mücadelesi bir yanıyla gerçekle yalanın kavgasından ibarettir.
 
İşçi sınıfının başına gelen her işten sonra işte gerçekler gizlenir, yalanlar söylenir. Soma’da, Zonguldak’ta ve daha nice can kaybının olduğu kaza denen toplu katliamlarda olduğu gibi.
 
Mesela şöyle bir söz söylenebilir.  ‘15 ton patlatılmıştı, 1.5 ton kalmıştı’
(Sakarya’daki patlamanın arkasından 6 gün sonra imha çalışmaları sırasında olan patlamaya ilişkin İçişleri Bakanı’nın açıklamasıdır)
 
Bu cümle kafama kurşun gibi saplandı. 1,5 ton patlayıcı kaç insan, kaç hayvan, kaç ağaç öldürür?
 
Havai fişeğin kuşlara, ağaçlara doğaya verdiği zarar her zaman çok aşikardı. Bir gün gelip insanın da canını aldı…
Bu ucuz ve yoz bir eğlence aracının 3000 yıllık tarihi olsa da, ülkemizde köklü bir gelenek değildir. Anadolu insanının geleneğinde yokken günümüzde sermaye eliyle şehir insanının eğlence aracı haline getirilmiştir. Havai fişek hakkında şu bilgilere ulaşıyoruz merak edince:
 
Havai fişekler, sodyum, magnezyum, kükürt ve bakır gibi maddeler kullanılarak elde edilen renkli ateşin gökyüzünde şekilli olarak patlatılmasını sağlayan üründür. 
Havai Fişeğin tarihi M.Ö 2000'lere kadar dayanıp Çin tarihinde geniş bir yer kaplamaktadır. Barut ateşli silahlarda kullanılmadan önce oyun ve eğlence için kullanılmaktaydı ve buda o zamanın havai fişeğiydi. Havai Fişek 1800'lerde gelişen sanayi devrimiyle birlikte seri olarak üretilmeye ve Batı dünyasında da sık olarak kullanılmaya başlandı. Ülkemizde havai fişek kullanımı 1980'li yıllarda Çin'den gelen ilk ithal havai fişeklerle başladı. 1990'lı yıllarda Sakarya'da bulunan Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası eliyle yerli üretime geçilmesiyle bugün her kutlamada kullanılır hale geldi.’
 
Coşkunlar havai fişek fabrikasının sahipleri Büyük Coşkunlar Havai Fişek fabrikasının bugünkü sahibi, Hüseyin Coşkun’un oğlu Ali Rıza Coşkun. Fabrikanın genel müdürü ise Ali Rıza Coşkun’un oğlu Yaşar Coşkun.
 
Yaşar Coşkun, aynı zamanda ‘muhafazakâr sermaye kulübü’ olarak bilinen ve AKP iktidarına verdiği desteklerle adından söz ettiren Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (MÜSİAD) Sakarya Şubesi’nin başkanı. AKP iktidarına yakın tutumu hep gözler önünde.
 
2007’den beri sürekli aralıklarla patlamanın olduğu fabrikanın sicili İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporlarına göre oldukça kabarık.
 
Her patlamadan sonra isim değiştiren fabrika 1 hafta içinde iki kez yaşanan patlamadan sonra iyice deşifre olmuş durumda. (Fabrikaya bugüne değin Coşkunlar, Büyük Coşkunlar ve Venüs Coşkunlar gibi isimler verildi. Niğde ve Sivas’a taşındığında ise adı Yertaş Patlayıcı Maddeler oldu.) Yalanlar ve suçlar bir yere kadar gizlendi.
 
Ölü işçi bedenleri yine yere serildi. Aymazlıklar bitmedi. ‘Coronavirüs döneminde devletimizin yanında olmak için üretimlerimizi durdurmadık diyen Yaşar Coşkun ‘Halkın çok acil ihtiyacı olan’ havai fişekleri üretmenin gururu içindeydi. Devam etti ‘Ürünler depolara konuldu. Bu süreçte üretilen malzemenin hangi depoya konulduğunu depocular bilir. Hangi depoda ne kadar iyi mal, malzeme vardı, bunu ben bilmiyorum. Ne kadar ürün stoklandığını da bilmiyorum. Ancak çok aşırı bir yığılma olmamıştır”

Ölü işçi bedenleri yığıldı. Ve patronlar, işçileri suçlamaya devam etti.
‘Cenazeyi almadan tazminat peşine düştüler.’
 
Bir canın karşılığı hiçbir tazminatla ödenemez. Hiçbir şey o kayıbın yerini dolduramaz. Ancak bir lokma ekmeğe muhtaç insanlar şimdi ise tamamen açlığa mahkum olmuştur.
Havai fişek yasaklansın.
İşçiler öldü, kutlanacak bir şey yok.
 
(*Ahmed Arif)