Dostluklar kurulsun insanlar gülsün,
Barış güvercini uçsun Dünya da.
Yok, olsun kötülük, düşmanlık ölsün,
Barış güvercini uçsun Dünya da…
Dünya da özgürce yaşasın insan,
Gelin barışalım dökülmesin kan.
Son bulsun savaşlar kesilsin figan,
Barış güvercini uçsun Dünya da…
İnsancıl insanlar barıştan yana
Ancak zalim olan kıyar insana
Barış aşkı yayılmalı cihana
Barış güvercini uçsun Dünya da
Nesimi der ey silah, füze yapanlar,
Acımasız zalim cana kıyanlar.
Bırakın yaşasın bütün canlılar,
Barış güvercini uçsun Dünya da…
Barış güvercini uçsun Dünya da.
Yok, olsun kötülük, düşmanlık ölsün,
Barış güvercini uçsun Dünya da…
Dünya da özgürce yaşasın insan,
Gelin barışalım dökülmesin kan.
Son bulsun savaşlar kesilsin figan,
Barış güvercini uçsun Dünya da…
İnsancıl insanlar barıştan yana
Ancak zalim olan kıyar insana
Barış aşkı yayılmalı cihana
Barış güvercini uçsun Dünya da
Nesimi der ey silah, füze yapanlar,
Acımasız zalim cana kıyanlar.
Bırakın yaşasın bütün canlılar,
Barış güvercini uçsun Dünya da…
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün.
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin…
Nesimi Çimen
BARIŞ GÜVERCİNİ
Gök delinmişçesine yağmur yağıyordu
Öyle bir yağmur yağıyordu ki
Kirlenen dünyayı
Kini, nefreti, silip süpürmek için
Nükleer kirliliği
Barut kokusunu temizlemek için.
Öyle bir yağmur yağıyordu
Nuh’a haber yollayın gelsin de tufan görsün.
Bütün Evreni su kapladı.
Güvercin ürkekliğindeyim
Bir dehlizin içindeyim
Hayır hayır öyle değil
Okyanusun ortasındayım
Yalnızım çaresizim
Özgürlüğün simgesi,
Beyaz bir güvercin, ilişti gözlerime.
Bana rehberlik ediyordu,
Yol gösteriyordu.
Onu izleyerek yüzüyordum.
Nihayet yağmur dindi
Kefenleri hazır insanlar,
Çelik telle urgan örüyorlardı.
Nuh Peygamber’e yalvarıyorlardı.
Gök Kubbe’yi,
Ozon tabakasını dikmesini istiyorlardı.
Güneş ışınlarını dik saçıyordu,
Sular beni sürüklüyordu.
Bir kara parçası göründü,
Cennet gibi yemyeşil bir ADA,
Gökyüzü masmavi
Gök kuşağında güneşin yedi rengi.
Mavi ile yeşil iç içe, doğa tertemiz rengârenk.
Şelaleler, ırmaklar şırıl şırıl ve berrak
Aynı ritimde özgürlük marşı söylercesine
Cıvıl cıvıl kuşlar ötüşüyordu.
Dik bir yamaçta bir dağın oyuğunda
Bal Arıları oğul tutmuş
Güneş ışınlarıyla dağ ısınınca
Kehribar gibi ballar kayadan aşağı süzülüyordu
Parmağımı uzattım tattım,
Gül kokulu bir tat oluştu damaklarımda,
Açlık hissim kayboldu.
Burası çok çook güzeldi,
Temiz hava, berrak su ve kızıl toprak,
Tertemiz bir doğa olduğuna göre,
Cennet böyle anlatılıyordu,
Burası Cennet Adası mı?
Diye düşünüyordum.
Hangi zaman dilimindeyim
Kaç gün, kaç ay, kaç yıl geçti bilmiyorum
Güvercin ürkekliğinde
Bir başıma yapayalnız
Cennet Adasında dolaşıyordum,
Bal kayasına tekrar geldiğimde,
Kolları açık, avuçları yarı açık, gözleri kapalı,
Yüzü net belirgin olmayan,
Karma karışık çizgilerle, kırışıklarla dolu,
Asırlık bir çınar gibi dimdik ayakta,
Bir kadın duruyordu.
Bir avucunda su, diğer avucunda,
Toprak karışımlı yem taneleri,
Gök kuşağı rengindeki kuşlar,
Ve beyaz güvercinler,
Ellerine konuyordu.
Su içip, yemleniyordu.
Gözlerimi kırpmadan uzun süre izledim,
Su ve yem bitti.
Kuş sesleri kesildi.
Bütün doğa sessizliğe büründü,
Kadının avuçlarında,
Bir beyaz güvercin duruyordu…
Aniden bir hareketlenme oldu,
Deprem olurcasına yer sarsıldı,
O an Cennet Adasında,
Bal kayası volkanı yaşanıyordu.
Dağdan bal püskürüyordu üzerimize
İkimizde bala büründük.
Deniz dalgalandı, dalgalandı
Dalgalar sarıldı bedenimize
Tsunami gibi kapandı üzerimize
Su nimettir, su berekettir, su fazilettir.
Suyun sırrı bir hikmetir…
Her şey normale döndüğünde,
Karşımda güzel bir anne,
Kucağında bir bebekle duruyordu.
Gökten inmişti sanki
Adını Gökçe koydum
Gökçe annenin gözleri hala kapalıydı
Kadının ellerindeki beyaz güvercin
Bir bebeğe dönüşmüştü sanki.
İrkildim, şaşakaldım,
Kendimi zor topladım.
Ellerimi Gökçe’nin omuzlarına koydum,
Usulca gözlerini araladı ve açtı
O gözler o kadar güzeldi ki
O gözlerdeki ezgiyi
Hiçbir ressam çizemez.
Göz bebeklerindeki
Acıyı, hüznü resmedemez
Ağlamaktan göz pınarları kurumuştu.
Kaşları çizilmişçesine uzun ve inceydi.
Gökçe anne çok güzeldi.
Toprak Ana gibi güzelsin.
Burası neresi?
Sen kimsin?
Başka insan var mı adada?
Hangi çağdan kaldın?
Bu yaşananlar ne?
Kimle geldin buraya?
Kim getirdi seni bu hale?
Nükleer bir savaştan arta mı kaldın?
Bal kayasına mı saklandın?
Ona bakmaya doyamıyordum.
Gökçe güvercin ürkekliğinde,
Beni dinliyordu,
Gözleri doldu Hıçkırıklara boğuldu ağlıyordu.
Gözyaşları yavrusunun yüzünü ıslatıyordu
Ağladıkça gerildi,
G e r i l d i,
G e r i l d i.
O ip ince iki güzel kaş
İki savaş uçağına dönüştü
Gözyaşları bombaya büründü,
Aman Tanrım bu ne hal?
Yüce Rabbim nerdesin?
Ansızın ellerimi omuzlarından çektim
Bombalara dönüşen gözyaşlarını
Avuçlamaya kalktığımda
Uyandım.!!
SAVAŞLAR SON BULSUN
DOĞA TAHRİP OLMASIN
TÜM CANLILAR YAŞASIN
ANALAR AĞLAMASIN…
Yorgun Demokrat
Şükrü Boyraz
Yorgun Demokrat
Şükrü Boyraz