Evet, itiraf ediyorum. Şimdiye kadar okumam gereken çok önemli bazı kitapları okumadım.
En eski Klasiklerden Homeros’un İlyada ve Odise kitaplarını okumadan nasıl göğsümü gererek Türkçe öğretmeni olduğumu söylediğime ben de şaşıyorum.
Biraz utanmam gerekirdi. Milletin içine nasıl çıktığıma ben de şaşıyorum. Ne Sadii Şirazi’nin yüzyıllarca elden ele dolaşan Gülistan’ını ne de Bostan’ını okudum. Mevlana’nın Mesnevi'sini bile okumuş değilim!
Ya Evliya Çelebi’nin ünlü Seyahatname’ni baştan ayağa okumam gerekmez miydi? Şeyh Galip’in Hüsnü Aşk’ını okusaydım, Klasik Türk edebiyatı hakkında biraz bilgi sahibi olurdum. Bu fırsatı nasıl kaçırdım ben?
Geothe’nin Genç Verter’in Acıları’nı okumuş olsaydım, kim bilir görüşlerimde nasıl bir ufuk açılacaktı. Okumadığım için bilemiyorum.
Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşkı Memnu’sunu, Mai ve Siyah’ını okumadan Türk edebiyatı hakkında görüş sahibi olmam mümkün mü?
Samipaşazade Sezai’nin adını çok duydum ama yalnızca duydum. Onun hiç değilse Türk klasikleri arasına girmiş olan Sergüzeşt adlı kitabını okumuş olsaydım. Ne gezer!
Yakup Kadri’nin Kiralık Konak’ı, Hüküm Gecesi, Sodam ve Gamore kitaplarını okumadan nasıl durdum. Hayret edilecek bir şey değil mi?
Hiç değilse Refik Halit Karay’dan Ago Paşa’nın Hatıraları’nı, Bugünün Saraylısı’nı, Dört Yapraklı Yonca’sını okusaydım…
Benim şu ihmalime bakın ki Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları’nı ve Esir Şahrin Mahpusu’nu bile okumuş değilim. Hasan İzzettin Dinamo’nun Kurtuluş Savaşı hakkındaki Kutsal İsyan kitabının yalnız birkaç bölümüne bakıp kitabın kapağını kapatmak bana yaraşır mıydı? Ya Talip Apaydın’ın gene Kurtuluş Savaşı’nı anlatan üç ciltlik Köylüler kitabını okumayan biri, ne kadar ayıplansa yeri değil midir?
Memduh Şevket Esendal’ın Ayaşlı ile Kiracıları’nı okumayan birine bilmem ne gözle bakarsınız. Ben birisi kendim isem de bunlara hiç de iyi gözle bakamıyorum.
Bakmayın Sabahattin Ali’ye duyduğum hayranlığa. Türk edebiyatına mal olmuş, Milli Eğitim Bakanlığının bile 100 Temel Eser listesine aldığı Kürk Mantolu Madanna ile Kuyucaklı Yusuf’u okumadan Sabahattin Ali hakkında esaslı bir görüş oluşturulabilir mi?
Rus edebiyatının önde gelen yapıtlarından Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’nı, Turgenyevin Babalar ve Oğullar’ını okumadan nasıl bu güne gelebildim? Hayret edilecek bir şey değil mi?
Artık itiraf etmeye karar verdim: Ne Attila İlhan’ın Hangi Batı’sını okudum, ne de Yaraya Tuz Basmak’ını… Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Ensttüsü’nün ise yalnız adını duydum.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan hiç olmazsa Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Efsuncu Baba kitaplarından birini okusaydım, ne gezer… Abdülhak Şinasi Hisar’ın dünyasından Fehim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz’i okusaydım, ondan da bir nebzecik tatsaydım kötü mü olurdu?
Bari Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına kitabını okusaydım. Karşınıza çıkacak bir yüzüm olurdu.
Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli kitabını okuyacağım sürede kim bilir hangi boş işlerle uğraşıyordum.
Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi, Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm, Ömer Polat’ın Dilan kitaplarını bile okumadığımı söylersem bilmem benim hakkımda ne düşünürsünüz?… Ne söyleseniz haklısınız. Bana küçümseyici gözlerle baktığınızı görür gibi oluyorum. Ben bunu çoktan hak ettim.
Daha böyle Türk ve Dünya edebiyatının başyapıtlarından okumadığım kitapları yazsam, sayfalar değil, ciltler tutar.
Bana “öte tarafta” bu kitapları okuyup okumadığımı soracaklar mı, bilmiyorum. Eğer sorarlarsa başka kusurlarım gibi bunu saklamaya da imkân olmayacak. Kitapları yanıma alıp bu eksikliği gidermenin imkânı da bulunmuyor.
Evet, itiraf ediyorum: Ben pek çok önemli ve gerekli kitabı okumadım…
Ey insanlar, benim düştüğüm bu duruma bakıp ibret alın!