Bir 5 Haziran Dünya Çevre gününü daha geride bıraktık. Birleşmiş Milletlerin 1972 yılında aldığı bir karar ile  ‘Dünya Çevre Günü’ adı bile kutlanan bu günü tam 38 yıldır kutluyoruz. 38  yıldır durmadan usanmadan diyoruz ki  tek bir dünyamız var, onu koruyalım.

Fakat , 38 yıldır vahşice kentleşmekten, ekonomilerin sınırsız büyümesinden, üretim tüketim alışkanlıklarımızdan, enerjiye olan arsız açlığımızdan bir adım geri durmadık, birazından vazgeçmedik.

Unutmayalım ki, ‘SALGIN’ doğanın kendini yenileme mekanizmalarından bir tanesi. Covid bize ne anlattı, belki insan doğadan çekilince, doğanın tekrar kendine geldiğini gözlemledik. Uzun zamandır doğa ile sorunlu giden ilişkimiz üzerine düşünme şansı verdi. Doğadaki yerimizi doğa ile kurduğumuz ilişkiyi gördük. İnsanın doğanın parçası olduğunu unutarak doğa üzerinde hakimiyet kurma çabası sanayi devrimine kadar dayanmaktadır. Doğa üzerinde hakimiyet kurmak için uyguladığı eylemlerde insanlık hep doğayı tehdit olarak gördü. Bir parçası olduğunu unuttu. Doğanın dengesi dediğimiz aslında doğanın bir düzeni var, bu düzene yapay olarak insanın her yıkıcı müdahalesi  insana geri dönüyor.

Dünya Çevre Günü ile birlikte yayınlan görsellerin çoğunda şu söz yer almakta : ‘The Earth is what we have all in common’  Wendel Berry.  Ne demek istiyor, dünya bizim tek ortaklığımız. Yani,  tüm canlılar için düşündüğünüzde Dünya hepimizin ortak sahip olduğu tek şey. Bu demek oluyor ki, birimizin verdiği zarar dünyada yaşayan tüm canlıları etkiler. Tüm eylemlerimizi bu sorumlukluk bilinci ile yapmalıyız. Örneğin, bu bilinç ile bireysel bir tavır takınalım ve iki davranışımızı kalıcı olarak değiştirelim:

1. Pipet kullanmayalım, dünyada ki çöp yığınlarının çoğu tek kullanımlık ya da kullan-at eşyalardan oluşuyor. Biz de hele ki salgın döneminde çok fazla kullanılan bu pet bardak, tabak, çatal-kaşık, maske eldivenden vazgeçemeyiz ama pipetten vazgeçelim. Çocuklar çok seviyor ama onlara anlatalım, denizlerde bu balıkların, balinaların, kaplumbağların ağızlarına takılıyor ve onların yemek yemelerine engel olduğunu açıklarsak vazgeçerler. Çocuklar hepimizden daha merhametli.

2. Mutfak çöpümüzü ayıralım. Bu büyük bir değişim gibi gelse de değil aslında. Yemek artıklarını ayrı çöpte toplayacağız sadece. Yapacağımız tek şey bu. Belki geri dönüşüm çöpü bulmak zor ama kağıt toplayıcılar sayesinde emin olun plastik, cam, kağıt tekrar kullanıma giriyor. Belki bulaşık makinasına tabakları yerleştirirken hiç su kullanmamayı da bir sonraki aşamada başarabiliriz.

İki basit eylem ile, gelecek nesillere biraz daha zaman kazandırabiliriz. İşte bu ne demek? Bilim adamları bizi 1972 lerden beri uyarıyor, değişin diye, Ülkeleri, şirketleri, bireyleri değişmeye çağırıyor. Biz bu çağrıyı pek dinlemedik.  

Sonuç olarak, sanayi devriminden itibaren günümüze kadar yaklaşık 1 derece ısınmış dünyamızı, 1,5 derece ısınmaması için uğraşır durumdayız. Ne olacak diyenler için söyleyelim, bir önceki Buzul Çağı ile aramızdaki sıcaklık farkı sadece 5 derece. Ayrıca 2030 da değil 2050 yılında 1,5 dereceye ulaşırsak, arada kazanacağımız 20 sene, dünya üzerinde yaşayan canlıları koruyabilmemiz için çok büyük fark yaratacak. Yok oluşa doğru giderken bireysel olarak yapmaya başladığımız eylemlerin kitlesel harekete dönüştüğünde yaratacağı etkiyi hep birlikte görmek dileğiyle.

Bu yıl 'Biyoçeşitlilik' teması ile kutlanan Dünya Çevre Günü hepimize kutlu olsun. Doğaya daha saygılı, sadece insanların yaşadığı değil diğer canlıların varlığının farkındalığı ve onlara karşı olan sorumluluklarımızı bilerek kutlayalım.