SALGIN SÜRECİNDE YAŞAM
Bundan Sonra Ne Olacak?
Corona virüs salgının yıkıcı etkisinin devam ettiği bu günlerde ilk yazımızı ‘Corona Virüs Salgın Sürecinde Yaşam: Bundan Sonra Ne Olacak?’ temasına ayırdım.
İklim Krizinin ekonomik,ekolojik ve sosyolojik yıkım olduğunu konuştuğumuz zamanlarda ‘bu "SALGIN" hepimizi şaşırttı. Ama neden şaşırdık? Beklemiyorduk çünkü..
Bilim insanları 30 senedir iklim değişikliğinin etkilerinden söz etmiyor muydu? Endüstri devriminden beri dünyada karbondioksit salımları 280 ppm den 410 ppm seviyelerine geldiği, sonuç olarak da 1 derece ısındığını söylüyorlardı.
Düşük karbon ekonomisinden, konbonsuzlaşmayı konuştuğumuz anlarda bile dünyadaki karbon emisyonu rekor kırdı. Enerji talebini dizginleyemediğimiz, sürekli ekonomik olarak büyümek istediğimiz, aşırı artan nüfusumuz, vahşice ormanları katlederek başka hiçbir canlının yaşam hakkı vermediğimiz bir dünyada bizi "Salgın" neden şaşırttı? Çünkü bu tarz krizlerin bizim zamanımıza denk geleceğini hiç düşünmemiştik. Çünkü bilim adamlarının uyarıları uzaktaki bir masaldı bizim için.
Acil durum önlemlerini alınması gerektiği IPCC nin tüm raporlarında bilim insanlarınca söylendi. 350 ppm bizim için tehlikeli devrilme noktası geri dönülemez denildi.
Ya şimdi bu Dünya’daki anne-babalar, yetişkinler, gençler, anneanneler, babaanneler, dedeler ve çocuklar olarak dünyanın bugüne kadar gördüğü en kapsamlı dönüşümü geçireceğiz ya da İklim krizini bizden sonraki nesillere yok oluşun eşiğine getirerek bırakacağız?
Salgın, bizim bu dönüşüm sürecinde davranışlarımızın değişmesini sağlar mı? Pandemi ile yaşamayı öğreneceğimiz bugünlerde kontrollü normal hayatlarımız ile emisyonların daha da düşmesini, üretim tüketim dengesini sağlamayı, ekosistemler yok olmasın diye bazı konforlarımızdan vazgeçmeyi başarabilecek miyiz? Şimdiki hedefimiz 1 derece ısındığını bildiğimiz dünyamızı 1,5 derece sınırında tutup, 2 dereceye çıkmamasını sağlamak.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) yeni tip corona virüs salgını nedeniyle alınan ekonomik tedbirler ve karantina uygulamalarının, enerji kullanımı ve karbondioksit salınımına etkisine ilişkin için bir dizi tahmin yayınladı.
Salgının başlamasıyla durdurulan başta havayolu uçuşları başta olmak ekonomik faaliyetler nedeniyle 2020 yılında karbondioksit salınımında yıllık 2.6 milyar tona denk gelen yüzde 8'lik tarihi bir düşüş yaşanabilir.
Bu oran 2009 yılında görülen finansal krizdeki düşüşün tam 6 katına işaret ediyor. Aynı zamanda bu düşüşle dünyanın karbondioksit salınımını rakamlarına 2006'ya dönmesi bekleniyor.
"Yeni Normal" denilen önümüzdeki günlerde başlayacak süreçte eğer 2020'de yaşananlardan ders çıkaramazsak bizi beklenen sonu anlatmaya gerek yok. Ancak bu süreçten hangi dersleri almak gerekir diye düşünürsek şöyle başlıklar açmak mümkün:
* Daha adil ve demokratik bir dünya için artık geniş halk kitlelerine anlatılacak ve onları ikna edebilecek çok fazla argümanımız var.
* Değişim çok hızlı olmayabilir ama bugüne kadar hayata geçmesini imkânsız gördüğümüz politikalar ve uygulamalar tartışılacak, bazı ülkelerde veya kentlerde denenecek.
* Sağlığın kamulaştırılması, evrensel temel gelir, zenginler için daha yüksek vergiler gibi. Diğer yandan eşitsizlikler artacak, işsizlik yükselecek. Kaynakların sağlığa ve ekonomik olarak zora düşen ülkelere ve sosyal gruplara aktarmak gerekli olacak
* İklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkmada maalesef bir başarısızlık söz konusu.... Salgın sonrası milliyetçilik ve otoriterlik yükselirse uluslararası üst düzey iş birliği gerektiren iklim mücadelesi sekteye uğrayabilir. Yani iklim mücadelesinin kaderi de eşitlikçi ve dayanışmacı bir dünya olasılığına bağlanmış durumda. .
* Enerji piyasasında petrolün fiyatının düşmesi enerji ve iklim ilişkisinde sonuçları olacaktır. Bu durum petrol şirketlerinin karlılığını azalacak, bir kısmı da batacaktır. Bu krizin temiz enerjiye geçiş için bir olarak değerlendirmesi gerekmektedir.
* Salgınlar her zaman kentleri şekillendirmiştir. Vebadan, koleradan ders çıkaran insanlık kentlerin altyapı, su, hijyen vs. konularını çözmek için irili ufaklı adımlar atmıştır.
Corona virüsü kentlerimiz ile ilgili de birçok sorgulamayı beraberinde getirdi. Nüfus yoğunluğu, hava kirliliği, gıda lojistiği, kırılgan gruplar ve yeşil alanlar gibi konulara dönük geniş kesimlerin lehine kent politikalarının bir an önce hayata geçirilmesi bu "Yeni Normal"in olmazsa olmaz koşuludur. Örneğin arabalara izin verilmemesi, bisikletlerin önceliklendirilmesi iyi bir başlangıç olabilir.
Büyük alışveriş merkezlerinin geleceğimizi tehdit ettiğinin bilincine vararak açık alanların, kentsel yeşil alan sistemlerinin artık vazgeçilmez kılınması gerekiyor. Kentlerde yaşam sosyal mesafe gözeterek kalabalıklardan uzak mekansal oluşumlar gündeme alınmalı.
Artacak bireysel ve küçük grup faaliyetlerinin ve zorunluluk olarak gündeme dijital sosyalleşme yöntemlerini "Yeni Normal"in sosyalleşme eğilimleri olarak kavramak zorundayız. Bunun yöntemi de mahalleye, semte dönüş olmalıdır. Bu mekanlarda küçük çaplı ortak alanlar yerel yönetimler tarafından yaratılmalıdır.
Siyasal ve toplumsal yaşama büyük bir belirsizliğin bugünlerde hakim olduğunu dikkate alırsak "Sağlık Krizi" nin ekonomik bir krize dönüşmesini engelleyecek tedbirler ve dayanışma araçlarına büyük bir ihtiyaç vardır.
Salgın hafiflediğinde ortaya çıkacak ekonomik ve toplumsal koşullar ve eşitsizliklerin artma ihtimali yeni ve görmediğimiz düzeyde kitlesel hareketleri tetikleyecektir.
İktidarların salgın koşullarını fırsat olarak değerlendirip getirdiği yasaklamaları aşacak tüm toplumun taleplerini iktidara taşıyacak yeni iktidarlar mutlaka bu sürecin belirleyeni olacaktır.