BALDIZLARIMA NAZAR DEĞDİ !

                                  

Kurulduğu 1997’den beri çalışmalarını yakından izlediğim şube sayısı 68’e, üye sayısı 6.000’e ulaşan Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin üyeleri arasında yakına kadar çok sıcak bir ilişki vardı. Arı gibi çalışırlar, birbirlerini de çok severlerdi.

Onlar adeta bir evin kız kardeşleri gibiydiler. Dolayısıyla ben de başkanlarından ötürü onlara “Baldızlarım” diye hitap ederdim. Bundan da hoşnut olurlardı. Annelerimizden, kız kardeşlerimizden görüp anladığımız kadın emeği ve yaratıcılığına ek olarak bu dernekte toplumun ve kadınların sorunlarına karşı boyun eğmez bir mücadele ruhu da hâkimdi. Cumhuriyet Kadınları Derneği, kitle örgütlerinin düzenlediği hemen bütün eylemlerde yer alır, bunlardan bazılarına da kendisi önderlik eder ve birçok kuruluşu bir araya getirirdi. Bundan ötürü başkan nereye gitse büyük bir sevgi ile karşılaşıyordu.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazıda, diğerlerinde olduğu gibi öznel olmayacağımın garantisi olarak daha önce paylaştığım “Zeki Sarıhan’ın Andı”ndan şu maddeleri araya koyuyorum:
                                   YAZI VE KONUŞMALARIMDA
         Her gerçeği söyleyemesem de söylediklerimin her zaman gerçek olacağına,
         Kim olursa olsun haklının hakkını daima teslim edeceğime,
         İyi bilmediğim konularda kesin hükümler vermeyeceğime,
         Herkesten öğrenmeye çaba göstereceğime,
         Hatalarımı düzeltmekten geri kalmayacağıma,
         Kimseye iftira etmeyeceğime,
         Herkesin kişilik haklarına saygılı olacağıma,
         Düşüncelerime yönelen eleştirileri anlayışla karşılayacağıma,
                                                  SÖZ VERİRİM
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1 Mart 2013 Cumartesi günü bu derneğin Ankara’da bir otelin konferans salonunda yedinci kongresi yapılacaktı. Bundan önceki kongrelerde olduğu gibi bana da önceden bir protokol davetiyesi getirdiler. Salona girdiğimde bütün sandalyeleri dolu buldum. Protokole ayrılan bölüm de çoktan doldurulmuştu. Benimle aynı anda salona giren ve daha sonra gelen bazı davetliler de oturacak yer bulamadılar ve kendileriyle ilgilenen olmadı! Çünkü seçimi kazanmak için birbiriyle yarışmakta olan grupların mensupları fazlasıyla kendi işleriyle meşguldüler. Tabii konukların hiç biri gündemdeki “Konukların konuşması” maddesini bekleyemediler. Üzüntü içinde salonu terk ettiler. Ne delege ne de davetli olan “meraklı” bazı erkekler hariç.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın söylenmesinden sonra, mikrofondaki yönetm kurulu üyesi divan başkanlığı seçimine geçileceğini söyledi ve önüne konan listeyi oyladı. Eller kalktı, İkinci bir liste olduğu hatırlatılınca ona da eller kalktı fakat divan başkanlığına hangi listenin seçildiği anlaşılamadı. İlk listenin taraftarları kendilerinin kazandıklarını ileri sürerek divana geçmek istedi.  Oyların sayılmasını isteyenlerin bu isteği yerine getirilemedi. Delege olmayanların dışarı çıkarılması ve delege kartları gösterilerek oy kullanılması işi başarılamadı. Uzun süre kürsü önünde itiş kakış yaşandı. Mikrofon kırıldı. Ses cihazı bozuldu. Kongreye gönderilen çiçekler ezildi. Kürsüden konuşulanları da salondakilerin büyük çoğunluğu anlayamadı. Otel görevlileri turistik olan otellerinde diğer katlardaki müşterilerin rahatsız olduğu ve eşyanın zarar gördüğü gerekçesiyle polis çağırdı. Fakat polis için yapacak bir şey yoktu. Bu sırada bir adamın bir kadını kovaladığını gördüm. Birkaç kişi ile birlikte ben de onun önüne geçtim, kadın asansöre binerek kayboldu. Otel görevlisi olduğu anlaşılan adama kadına niçin hücum ettiğini sordum: “Genel başkanın konuşması duyulmasın diye ses cihazını bozdu” yanıtını verdi. 

Bu kargaşa içinde dernek başkanı kürsüye çıkarak bu koşullar altında sağlıklı bir kongre yapamayacaklarını, üye olmayanların da oy kullandığını bildirdi ve kongreyi iptal ettiklerini söyledi. Taraftarlarıyla birlikte salonu terk etti. Kalan grup ise yeni bir divan oluşturarak kongreye devam etti. Terk eden grup bazı hukukçularla görüştükten sonra kongre salonuna dönüp kongrenin usulsuz ve yetkisiz olduğunu söyleyip bunu zapta geçirttiler. Salon bu sırada da oldukça gergindi. Karşılıklı bağrışmalar, itişip kakışmalar oldu.

Önceden nasıl planlanmıştı?

Dernek içinde daha önce de yönetim yarışı olmamış değildi. Yönetim yarışı, ortak bir liste yapılarak, son anda aday olanların da eklenip bunun çarşaf liste haline getirilerek oya konulması ile aşılabiliyordu. Bu kongreden bir gün önce de yönetimde bulunan iki grup gene böyle bir yönetim kurulu listesi için pazarlıklar yapmışlar, tam bir anlaşma sağlanamasa bile her isteyenin aday olması, bunun çarşaf liste olarak delegelerin oyuna sunulması kararlaştırılmıştı. Öte yandan iki eğilim tek bir divan listesinde anlaşmışlardı. Fakat o gece ne olmuşsa olmuş, yönetimdeki çoğunluğa karşı grup yeni bir divan listesi hazırlamış ve ilk olarak da o oya konulmuştu. Centilmenlik anlaşması bozulmuştu! 
 
Sonuçta, yönetimde çoğunluğu oluşturan grup salonu terk etti, tek başına kalmış olan grup da aday listesini oya sundu. Her iki taraf da şimdi diğer tarafın kararlarını meşru saymıyor. Bu işin mahkemede sonuçlanacağı anlaşılıyor…

Baldızlara nazar değmiş olmalı.

Neden Böyle oldu?

CKD’deki gruplaşmaların sertleşmesi bir yıl öncesine dayanıyor. CKD, 3 Mart 2013’te Tandoğan’da “3 Mart Üç Devrim Yasası Karanlığa Karşı Yurttaş Hakları Mitingi” düzenledi. İşçi Partisi, bu mitinge bazı mazeretler ileri sürerek katılmayacağını bildirdi. İzmir’de toplanan muhalif bazı şubeler de, genel merkezin kararına uymayarak mitinge katılmadılar. Dernekte iki ayrı irade ve karar mekanizması oluştu. Bu durum bölünmenin de habercisiydi.

CKD’deki bölünme tamamen ideolojik ve politik. Kongrede yönetim taraftarlarının terk etmesinden sonra yapılan konuşmalarda atılan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları, delegelerin “İçerdekilere selam” ve “Bundan sonra CKD’de ‘Türk milleti’ sözünü daha çok duyacaksınız” gibi konuşmalara bakılırsa yeni yönetim olduklarını söyleyenler “milliyetçi” bir grup. Büyük çoğunluğu İşçi Partili. Bu grubun, “Abdullah Gül Ermenidir” diyerek onun üzerinden Ermeni düşmanlığı yapan ve CHP’li kimliğini bırakmayan bir eski milletvekilini, alınan duyumlara göre partinin başkanı tarafından verilen emirle öne çıkarılıp başkan yapması da durumu aydınlatıyor. Öğrendiğimize göre bundan hoşnut olmayan İP’li CKD delegeleri de var. CKD için yapılan bu kavga, son zamanlarda yaşanan İP ile CHP’nin, Aydınlık ile Cumhuriyet gazetesi arasındaki kavganın bir izdüşümüdür.

Nasıl olmalıydı?

Kitle örgütlerinde hiçbir muhalefetin olmadığı sessiz sedasız kongreler iyi değildir. Biraz heyecan, biraz çekişme, yarışma iyidir. Fakat delegelerin birbirinin üzerine yürümesi, birbirlerini tartaklaması, mikrofonların kırılması, kongrenin iptaline neden olacak kargaşa yaratılması iyi değildir.

Öte yandan, siyasi partilerin kitle örgütlerine hâkim olmak için seçim yaklaştıkça derneğe üye taşımaları da doğru değildir. Bir siyasi partinin üyeleri çeşitli kitle örgütlerine üye olup buralarda çalışabilirler. Fakat bu üyelerin yapmaması gereken şey, derneği siyasi partiye bağlamak, onun arka bahçesi yapmaktır. Partinin istediği her yere koşmak, o ne derse onu tekrarlamak bir kitle örgütüne yakışmaz ve onu kitle örgütü olmaktan çıkarıp o partinin gençlik, kadın veya öğretmen kolu haline getirir. 1970’lerden beri kitle örgütleri içinde bulunanlar, örneğin TÖB-DER’liler bu gibi çekişmelerin kitle örgütlerine ne büyük zarar verdiğini, hatta örgütleri felç edip iki başlı hale getirdiğini, dolayısıyla işlevsiz kıldığını hatırlarlar. İçinde bulunduğumuz gergin ortamda galiba 1970’lerde yaşananlar tekerrür etmiş ve kabak CKD’nin başında patlamıştır.

Bu acı deneylerden geçtiğimiz için 1980’de kurduğumuz Öğretmen Dünyası ve 2003’te kurduğumuz Ulusal Eğitim Derneği için böyle bir bağımsızlık ilan etmiş ve kendi programlarımızı kendimiz yapmıştık. Bir süre önce bir CKD toplantısında bu dernek için bir hayalim bulunduğunu söylemiştim: Başı açık, başı örtülü, Alevi-Sünni, Türk-Kürt demeden kadınları bir araya getirmesi ve çalışmalarında kadın sorunlarına ağırlık vermesi. Bu kongrede bir delege, başörtüsü hakkında kızgın bir konuşma yaptığına göre, bazı CKD’lilerin bu önerilere ne kadar uzak olduğu anlaşılıyor…

Bundan sonra ne olabilir?

CKD’yi kimin yöneteceğine kısa vadede mahkeme karar verecektir. Fakat çıkan sonuç ne olursa olsun bu saç saca baş başa kavgadan sonra iki grubun artık birlikte çalışması zor görünüyor. Derneğin eski canlılığını kaybedeceği söylenebilir. Taraflardan biri derneği terk edebilir, ayrı bir dernek kurabilir. Doğacak bu sonucun hiçbir siyasi partinin işine yaramayacağı da görülecektir. Onların particilik yapmadan kadınlarla ilgili programlar yapıp bunun gerçekleşmesi çalışmaları daha yararlı olurdu…