Bir yılı daha geride bırakıyoruz.

2000 yılı için geride bıraktığımız yılların en ağırı oldu diyebiliriz.  

 Covid 19 salgını bütün ülkelerde etkili oldu, ama devletin insan sağlığı konusunda bile şeffaf olmayarak pendemiyi siyasi ve ekonomik bir rant haline çevirmek istemesi, salgında mağdur olan insanlar için koruyucu önlemler almamasının yanında, önceki yıllardan bu yılla aktarılan ve giderek büyüyen sorunlar yumağının da etkisiyle sonuçlarını uzun süre hissedeceğimiz bir yıl oldu.

Güzel bir yılı arkada bırakmadığımız için, şarkıda olduğu gibi hiç kimse “Nasıl geçti habersiz / O güzellim yıllarım” diyemiyordur.

Son 18 yılda yaşadıklarımıza bakarak, 2000 yılı önceden haber vererek, acıları, hukuksuzlukları, iş ve kadın cinayetleri, yoksullukları ile geldi ve yoksul halka kesilen bu yıllın faturasının önemli bir kısmını gelecek yılla aktararak geçip gitti.

Bu yıl birdenbire ortaya çıkan sorunlarla karşı karşıya gelmedik. Sorunlar görmek isteyen gözlerden kendilerini gizlemeden geldiler. Yıllardır birikip durduğu için daha ağır bir yük olarak halkın sırtına binen sorunların etkisi ve yıkımı yaşanan ekonomik kriz ve pandemi nedeniyle daha büyük oldu. Bir sonraki yıla aktarılan sorunlarla gelecek yıl bu yıldan daha iyi olmayacaktır demek şimdiden mümkün.

2000 yılının tüm verileri henüz açıklanmadı. Her kurum ya da sivil toplum kuruluşu yılbaşından sonra kendi alanları ile ilgili sonuçları açıkladıklarında daha gerçekçi verilerle karşılaşacak olsak da, bugüne kadar açıklanan veriler bu yıl için hangi sonuçlarla karşılaşacağımızı bize gösteriyor olmalı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporunda bu yılın ilk on ayında 397 kadın cinayeti işlendiği belirtildi. Yeni yıla üç gün kala işlenen üç kadın cinayeti bu meselenin hangi boyutlarda yaşandığını bize gösteriyor.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2000 yılının 11 ayında 2032 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin verilerine göre halen 127 gazeteci hapishanelerde tutuluyor. 253 gazeteci ve basın çalışanı ise açılan davalar nedeniyle mahkemelerde yargılandılar.

Cumhurbaşkanı’nın yayınladığı kararnameler nedeniyle binlerce akademisyen ve öğretmenin işlerinden edilerek mesleklerinin ellerinden alınıp açlığa mahkum edilmişti. Akademisyen ve öğretmenler açtıkları davaları kazanmalarına rağmen yaşanan mağduriyetleri gidermek için hiçbir çaba içine girilmedi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’in Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi yönünde aldığı kararının yerine getirilmeyeceği bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. Aynı şekilde hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulan Osman Kavala’nın serbest bırakılmasına yönelik çağrılar yanıtsız bırakıldı. Can Dündar’ın MİT tırları ile ilgili yapılan haber nedeniyle yargılandığı mahkeme tarafından üç gün önce 27 yıl 6 ay ceza verildi. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere hükümet yetkililerinin Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bazı kararları tanımayacakları yönündeki açıklamaları, avukatların, milletvekili ve belediye başkanlarının rehin gibi hapishanelerde tutulması gibi verebileceğimiz yüzlerce örnek ülkemizde yaşanan hukuksuzluğun hangi boyutlara eriştiğini gösteriyor.

Daha birkaç gün önce çıkartılan yeni yasa ile İçişleri Bakanı’na dernek ve vakıflara kayyım atama yetkisinin verilmesiyle, yasak ve baskı politikası bir adım daha ileriye taşındı. Yakında her eve, her işyerine kayyum atama yetkisini veren yasalar çıkartırlarsa şaşırmamak gerekiyor.

İktidarın hukuksuzlukları daha çok yaygınlaştırarak devam ettirme yönündeki ısrarını herkes görüp yaşadıklarıyla biliyor olmalı. Bu ısrardan dolayıdır ki bu yıl yaşanan hukuksuzlukların üzerine yeni hukuksuzlukların ekleneceği yeni bir yıl bekliyor bizi. Yine bütün bu yaşananlardan dolayıdır ki her yıl yayınlanan Dünya Hukuk Endeksi’nde Türkiye biraz daha geriye düşerek birkaç kabile devletinden sonra en kötü hukuk devleti durumuna geldi.

Açıklanan yeni asgari ücret, yaşanan ekonomik krizin faturasının halka ödetilmesinin yanında, pandemi nedeniyle işyerleri kapanan esnaf ve küçük işletmelerin, işsiz kalan çalışanların giderek ağırlaşan yaşam koşullarının daha da kötüye gideceğini gösteriyor.

Yandaş şirketlere verilen ihalelerle milyarların birilerinin cebine indirilmesinden başka bir hesabın yapılmadığı bir sistemin talan ekonomisini yaşıyoruz. Böyle bir sistemde halkın payına düşen daha çok yoksulluk, daha çok işsizlik oldu.

Dövizdeki tırmanışın önüne geçmek için yaptıkları yanlış hesaplar nedeniyle ortaya saçtıkları Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarını yoksulluğu gidermek için yapılacak ekonomik tedbirler için kullansalardı, bugün halk ekonomik krizin ve pandeminin sonuçlarını bu kadar derin hissetmeyeceklerdi.

Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Dağlık Karabağ’da barış ve halkların kardeşçe yaşamalarını öncelleyen politikalar yerine, şiddete dayanan, işgalci politikalardan rant devşirmeye devam etmekte ısrar etmeleri de halka yoksulluk, göz yaşından başka bir şey getirmedi. Dünya dengelerinden dolayı bu şiddet politikaları bugün için biraz arka plana itilmiş gibi gözükse de, şiddetten beslendiklerini unutmamak gerekiyor.

Aynı şiddet politikasının en katmerlisi ülke içinde hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde yapılan yasal, demokratik tepkilere karşı uygulandı. Hak ve özgürlüklerin önünü açtıklarında ortaya koydukları rant ekonomisinin sonunun geleceğini bildikleri için bütün yasakçı politikaları uygulamaktan çekinmiyorlar.

Basının %90’nının yandaş hale getirilerek halkın haber alma özgürlüğü ortadan kaldırılmıştı. Bu yasaklara Youtube, Facebook, Twitter, Instagram, Netflix gibi sosyal medya organlarını da ekleyecek yasalara çıkartıp, yasakların alanını daha çok genişleterek halkı daha çok karanlığa mahkum etmeye çalışıyorlar.

Eğitim yerlerde sürünüyordu, pandemi koşullarında tümden ortadan kalktı. Bunu PISA sonuçlarında ya da her yıl düzenlenen TEOG ve YKS sınavlarında sıfır çeken on binlerce öğrenciye bakarak söylemek mümkün.

Yasamanın, yürütmenin, yargını tek elde toplandığı bir sistemde yasakların en geçer akçe olacağı bir gerçektir. Demokrasinin zeminini güçlendirmedikçe, hukuk sisteminin uluslararası normlara kavuşturmadıkça, bir kişinin yürütme ve yasama üzerindeki vesayetini ortadan kaldırmadıkça bu yasak ve şiddet sarmalı, bunun ekonomiye yansıyan daha fazla yoksulluk, daha fazla işsizlik durumu bundan sonraki yıllarda da devam edecektir. Bu nedenle gelecek yılda daha çok demokrasi, daha çok hukuk, daha çok hak ve özgürlük, daha çok hakça paylaşım demek gerekiyor.