Sorumsuz bir hayat gibi görünen hepimizin yaşamları vardır. Kimimiz kibirli, ukala, şımarık, zengin, fakir, mütevazi, mutlu, mutsuz, agrasif ifadeler ve tavırlar takındığımız maskelerimiz.
Hepimizi çok iyi tanıkdıklarımızın ne olduğunu bildiğimiz, ama onların süslerle donattığı dışı ayrı içi ayrı tavırları ile kabul ettiğimiz yaşamlar.
Ama en gerçek şu ki hepimiz kendine göre en başarılı, en mütevazi, en hatasız insanlarız.
Fotoğraf karesinden görünenlere bakınca insan bile kendiyle çelişiyor tek kötü yanlış ben miyim diye…
Kimse hiçbir insanın yaşadığı hiçbir olayı ve bıraktığı izleri bilemez ama biliyormuş gibi yapmada ve bunu yargılamada üzerine yoktur.
Empati yapıyoruz, dediğimiz zaman bile kocaman bir yalan söylüyoruz.
Hem kendimize hemde gözlerinin içine bakarak dinlediğimiz insanlara.
Ama yargılarız.
Tek doğru direk biz, karşı taraf hep yanlıştır . Kendimiz insan olabilme erdemine sahip karşımız insan değil sadece hata yapma lüksü hep başkalarına aitmiş gibi.
Çözüme ne gerek var yargılamak gibi kolay bir şey varken.
Düşünsenize tecavüze uğramış birinin duygularını, dayak yemiş, ailesi yıkılmış, en sevdiği oyuncağı kaybetmiş, yada en değer verdiği bir şeyden ayrı kalmış birinin duygularını ne kadar anlarız. Ancak zamanında varsa yasadığımız yoksa çevremizde yaşanan benzer olay örneklerle yargılarız…
Kendimizi yargılamayız acıtır. Başkasının hazır açık yarası varken tuz basmak yerine neden kendi yaramızı görmek isteyelim ki …
Bir başarı ve başarısızlığı ,bir yıkımı hepimizin karakter ve yaşam tarzları farklı iken nasıl yargılama lüksünü kendimizde bulabiliriz ve bunun adına da insan olduğumuzu söyleyebiliriz.
İnsanız hata yapabiliriz ama bireyseniz hata yapma lüksümüz yoktur.
İnsan kendini anlayamaz ve maskelerinin ardında gizlenirken kimseyi anlayamaz. Elinde tuzlukla gezip açık yaralara tuz basmak için bekler. Kendine yapamaz bunu çünkü çok acıtırrrrr..
Hayat ortak paylaşımdır ama tek ortaklık kendimizle olan pazarlıktır. Yargılar, menfaatler vs vs
Çizdiğimiz tabloda bu kadar tuzlukla gezen insan varken insan olmanın önemi veya sartları nedir ki?
Kimsenin kimseyi yargılama lüksü yoktur.
“Akıl veren çok olur para veren olmaz” Akıl akıldan üstündür” gibi akıla dayalı ama akılsızlıkla uygulanan yaşanan trajediler. Keşke bana balık tutmayı öğreten olsa’nın çığlıklarını duymak hiç işimize gelmez.
İnsan önce kendini yargılamalı maskeleri kenara bırakıp. Zaten bunu başarsa kendini yargılarken doğruları, uygularken başkalarının ne yanlışını görebilir ne hatasını…
İyi niyet yada art niyet bir önemi yok.
Konu yargılayarak kırılan hevesler önemlidir.
Herkes yargılarını kendine saklasa ego tatmini kendi üzerinde yapsa ne yaşanır ve güzel çevreler olur.
Birlerinin yarasına tuz basarak acıtanlar, yargıları ile kararlar veren, umut söndürenler merhem olmayı düşünmezler mi...?
Kendi yarası olan insan tahammülsüzdür, kendi yarası acıdıkça mı başlar başkasının yarasına tuzu acaba. İşte merhem hoşgörü anlayış ve zaman zaman sukut ise elde gezen ayağımıza dolaşan bu tuzluklar niye ….