Türkiye’de kadın devrimi, Tanzimat’ın yarattığı birikimden yararlanılarak ve esas olarak 1908 İkinci Meşrutiyet devrimiyle yapıldı. Kadının eğitim hakkından yararlanması için 1869 Maarifi Umumiye Nizamnamesi 6-11 yaşları arasındaki bütün erkek ve 6-10 yaşları arasındaki tüm kızlar için ilköğretimi zorunlu kılmıştı. 1876 tarihli Kanunu Esasi de imparatorluktaki bütün erkek ve kız çocukların ilköğrenim görmelerini emrediyordu. Ebe okulu 1845, kızların devam ettiği ortaokul 1859, Kız Öğretmen Okulu 1879’te açılmıştı. Kız liseleri ise İstanbul’da 1913-1914’te açılabildi. Kız Sanayi okullarının açılması ise daha eskidir. Kızlar için yapılan önemli bir atılım da 1914’te Kız Sanayi Okulu’nun açılması ve kızların üniversiteye devam haklarının tanınmasıdır. Kızlar için açılan ilk fakülteler Fen ve Edebiyat Fakülteleridir. Bu fakülteler ilk mezunlarını 1917’de verdi.
Türklerin yüksek tabakalarına mensup kadınlar, daha 1860’lı yallarda gazete ve dergilere yazılar yazarak kadın haklarını savunmaya başlamışlardı. Bu yayınlarda kadınlara öğrenim hakkı, çok eşliliğe son verilmesi, kadınlara çalışma olanaklarının tanınması, kadın-erkek eşitliği ele alınmıştır. İlk kadın dergisi de 1883-1884 yılında Arife Hanım tarafından çıkarıldı. 1880’den sonra bir kadın yazarlar grubu da ortaya çıktı. 1895’te Hanımlara Mahsus Gazete yayımlandı. Bu örnekler, kadınlara bazı hakların kendi istekleri olmaksızın yukarıdan verildiğini yalanlamaya yeter.
20. Yüzyıl, kadınlar çağıdır
Yirminci Yüzyıl, kapitalist ülkelerde bir kadınlar çağının başlamasını da beraberinde getirdi. Her bakımdan Batı’dan geri kalındığını ve böyle giderse devletin çözüleceğini, toplumun yerinde sayacağını fark eden aydın Türkler, 1908’de ortaya çıkan coşkun Hürriyet ikliminden yararlanarak kadınların toplumsal yaşama katılması, çeşitli işlere girerek hayatlarını bağımsızca kazanabilmeleri, eğitim olanaklarından eşitçe yararlanması için kolları sıvadılar. 19. Yüzyılın ortalarında açılan kız okulları epey mezun vermiş, okunan ve okuyan kadın sayısı oldukça artmıştı. Kadınlar, yeni Hürriyet döneminde yeni haklar kazanmak, kazanılmış haklarını genişletmek ve bunları toplumun her kesimine yaymak için dermekler kurdular, gazeteler, dergiler çıkardılar; gazetelerde kadınlarla ilgili sayfalar yer almaya başladı. Bu dönemin önde gelen kadın hakları savunucuları Halide Edip, Öğretmen Nakiye Hanım ve Nezihe Muhittin’dir. Kadınların kurduğu ilk cemiyet 1908 tarihli Cemiyeti İmdadiye’dir. Bu cemiyetin amacı, Rumeli sınırında çarpışan askerlere kışlık çamaşır ve benzerlerini sağlamaktı.
4 Nisan 1913’te ilk sayısı çıkan günlük Kadınlar Dünyası, İkinci Meşrutiyet’te özgürlük patlamasını şöyle anlatıyor:“Üç dört senelik meşrutiyet hayatımız, memleketimizde birçok ihtiyacın mevcut olduğunu gösterdi. Senelerce olgunlaşmaya, gelişmeye ilgisiz kalan Osmanlı, hayatımızın her aşamasında bir yeniliğin, hakiki bir inkılâbın gerekli olduğunu bize anlattı.”
Kadını özgürleştiren vatan savunması
Türk kadın hareketi başından beri yurtseverdir. Aydın Türk kadınları, erkekler gibi Namık Kemal’in “Vatan Mersiyesi” benzeri şiirleriyle büyüdü. Halide Edip, Meşrutiyet dönemi kadın hareketini anlatırken şöyle yazıyor: “Bir kadın evvela Osmanlı, bir vatanperverdir. Vatanın hukuku, kadınlık hukukundan bin kat mühim ve muhteremdir.”Bu sözler, Türkiye’de kadın hareketinin Batı’dakinin tersine feminist olmadığını, toplumsal devrimin ve vatan savunmasının kadınları da içine almasından doğduğunu göstermektedir. Türk kadınlarının ilham kaynağı Fransız İhtilali olduğu kadar, Rusya’daki Kuzey Türklerinin toplumsal ilerleme programıdır. Daha 1913’te Kadınlar Dünyası’nda Fransız İhtilalinde kadınlığın rolü şöyle anlatılmıştır:
“Fransız inkılâbını izleyen erkeklerimiz pekiyi bilirler ki, en mühim rolleri kadınlar oynamıştır. Komünlere taraftar olan kadınların gördükleri işleri, gösterdikleri cesareti erkekler gösterememiştir. Versail askerlerine karşı boğaz boğaza savaşan kadınlar idi. Akıllara durgunluk verecek derecede olan cesaretleri inkâr edilemez.”
Gazete, kadınların özgürleşmesinin iş hayatına atılmasıyla mümkün olacağının bilincindedir. Aynı zamanda yerli sanayin kurulmasını, yabancı mallara boykot uygulanmasını savunmuştur. Başka milletlere ezilmemek için en büyük kuvvetin ekonomi, sanat ve işçilik olduğunu anlatmıştır.
İkinci Meşrutiyet döneminde, insanın özgürlüğünden ne anlaşılması gerektiğini Kadınlar Dünyası, bugünkü kadın hakları savunucularına taş çıkartacakbir bilinçle şöyle anlatıyor: ”Kendine sahip olan insanın her şey için istediği gibi düşünmesi, istediği gibi karar vermesi, istediği gibi yerine getirebilmesi, o işin güzellik ve çirkinliğini de istediği gibi yargılayabilmesidir.”
Meşrutiyet Kadınlığı, kadın özgürlüğü karşısına İslam dinini çıkaranlara, o dönemde verilebilecek en uygun yanıtı vermiş ve “kadına haklarını dinimiz ve insanlığımız vermektedir” diye yazmıştır. Yazıya göre Türk kadınlarına üniversitelerde okuma hakkı vermek istemeyenler, Tanrı’ya, insanlığa karşı gelmiş olacaklardır. “Cahil, korkak, cılız, ahlaksız analardan doğacak millet, nasıl olur da yaşar ve düşmanlardan öcünü alır?”
Birinci Dünya Savaşı şartlarının yarattığı kadın tipini 6 Nisan 1920 tarihli İkdam’ın bir yazısından öğreniyoruz:
“Harbin yarattığı zaruret ve ihtiyaç nedeniyle kadınlarımız da diğer Batı kadınları gibi çalışma hayatına atılmaya mecbur olmuşlar ve bu alanda son derece teşekküre değer kabiliyetler ve liyakatler göstermişlerdi. O zamanlarda hemen her sınıf vazifede kadınlarımızı görmek mümkündü. Postanede, maliyede, belediyede vb. Diğer taraftan da Hilali Ahmer, Esirgeme Derneği, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti ve müesseselerinin himayesi, çok desteğe muhtaç annelerimizin, hemşirelerimizin tek teselli ve geçim kaynağını teşkil ediyordu. Birçok senedir, idaremizin her şubesinde ortaya çıkan buhran ve karışıklıktan önce kadınlarımız etkilenmeye başladı.”
Nezihe Muhittin şöyle yazmaktadır: “Evvelce yalnız kına gecelerinde, düğünlerde, tandır sofralarında ve özel toplantılarda birleşen Türk hanımları, artık genel çıkarlara yarayan derneklerin çatısı altında toplanabiliyorlar ve isimleri başlı başına anlam ve kişilik ifade edebiliyordu” Tarım Zafer Tunaya’ya göre Mütareke dönemine gelindiğinde Türkiye’de kadın sorunu esas olarak halledilmiş bulunuyordu.
1919 ilkbaharında İstanbul’da kadınlar hakkında gözlemlerde bulunan bir Fransız kadının Fransa’daki bir gazetede yayımlanan ve Türk basını tarafından iktibas edilen bir yazısında “Artık bin bir gece memleketinden uzak bulunuyoruz” denilerek onun İstanbul Kız Öğretmen Okulu’nda gördükleri aktarılmaktadır. Bu okulda Avrupa’daki gibi bir eğitim uygulanmaktadır. Türk kızları çok yeteneklidir. Çarşaflarının altına giydikleriyle modayı da izlemektedirler. Çok iyi el işlere yapmakta, keman çalmaktadırlar. Çok evlilik de hemen hemen kalkmıştır. “Türk kadınları, yüksek fikri seviyeleriyle kadınlar arasında gerçek bir devrim yapmıştır. Türk kadınları artık asırlarca yaşadıkları hayattan çıkmışlardır.” Yazara göre Hasta Adam’ın doğrulması muhtemeldir. Bu konuda kadınlar arasındaki inkılâp ve tekâmül büyük bir etki yapacaktır.
30 Ekim 1918’de başlayan Mütareke döneminde İstanbul basınında kadınlar için sayfalar açılmış, İkinci Meşrutiyet döneminde patlayan kadın özgürlüğünün sürmesi ve gelişmesi için yayınlar yapılmıştır. Yakup Kadri 1921 tarihli bir yazısında, kadınların on yıl öncesine göre şu işleri yaptığını anlatmaktadır:
“Yüzlerini açmak, sokağa manto ile çıkmak, yalnız başlarına istedikleri yere gitmek, erkeklerle birlikte tiyatrolara gidebilmek, memleket işlerine karışmak, hayır derneklerinde çalışmak, dairelerde memurluk, ticarethanelerde kâtiplik, satıcılık yapabilmek, yüz bin kişilik siyasi mitinglerde konuşabilmek.”
Fransız L’Humanite yazarlarından Magdelena Mark da Türkiye’den gönderdiği mektuplarından birinde “Türk kadınlığının hürriyeti, savaşın başladığı tarihten başlamıştır. Çok evlilik, harem artık yok. İktisat, geleneği alt üst etti. Kızlar artık üniversiteye, devlet memurluğuna girebiliyor” diye yazmıştır.
Mütareke döneminde Türk gazeteleri dünya kadın hareketi hakkında haberler vermekte, Türk kadınlığının özgürlüğü için bu yayınlardan dersler çıkarılmaktadır.
Kurtuluş Savaşı kadınların eseridir
Kurtuluş Savaşı, Türk kadınlığı için o zamana kadar görülmedik bir özveri, örgütlenme, hizmet dönemi olmuştur. Çünkü artık düşman, anayurdun ta içlerine girmiş bulunuyordu. Bu durum, eşkıyanın talan için bir evin içine girmesinden farksızdır ve kadının yalnız evi, yuvası, eşi, oğlu, kızının hayatı değil, kendi ırzı da saldırı altındaydı.
Tehlikenin gelişini öncelikle İstanbul’un aydın kadınları fark ettiler. Kadınlar içinde tepkilerini ortaya koyma imkânına onlar sahiptiler. “Kadıköylü Kadınlar” imzasıyla gazetelere gönderilen ve 18 Kasım 1918’de Akşam gazetesinde yayımlanan bir yazıda, “Millî haklarımızı muhafaza edecek hükümet ve erkek yoksa, biz varız” denilmiştir. Osmanlı Hanımlar Derneği, 24 Mart 1919’da Batı başkentlerindeki kadın derneklerine bir muhtıra göndererek onların analık duygularına hitap etmiş, Türkiye temsilcilerinin de Paris Barış Konferansı’nda dinlenilmesini istemiştir. Daha İzmir’in işgalinden 38 gün önce 7 Nisan 1919 tarihli Memleket gazetesinde “Türk kızı da millî mücadeleye atılmalıdır” başlıklı bir yazının yayımlanması, erkeklerin de kadınlardan beklentilerini ve onlarla omuz omuza mücadele etmeye niyetli olduklarını göstermektedir. “Türk kızı, Türk genci, haydi vazife başına! Vazife başı, vatan sinesi, halkın sahasıdır. Türklerin kız ve erkek çocukları el ele, kalp kalbe vereceklerdir. Halka koşmazsak, temelimiz yıkılmış, işimiz bitmiş demektir.”
Düşmanın Bursa’ya kadar gelmesi üzerine Bolu kadınları, Büyük Millet Meclisi’ne bir dilekçe yazarak ırz ve namuslarını kendilerinin koruyabilmesi için silah verilmesini istemişlerdir. İzmir’in işgali üzerine, İstanbul’a çekilen protesto telgrafları içinde Ayşe, Fatma imzalı olanlar da vardır. Üsküdar kadınları, Doğancılar’da toplanarak İngiltere ve Fransa temsilcilerine çektikleri telgrafta, işgale razı olmayacaklarını belirtmişlerdir. Bursa kadınları da Ankara Müdafaai Hukuk Cemiyetine çektikleri telgrafta ölmeye hazır olduklarını anlatmışlardır. Erzurum Kadınları da Murat Paşa Camii’nde toplanarak İzmir, Antalya, Maraş gibi yerlerin işgal edilmesi ve buralarda yapılan vahşete göz yumulmasının önüne geçilmezse hakkın savunulması için başka araçlara başvuracaklarını anlatmışlardır. Edirne’de binlerce kadın Sultan Selim Camii’nde toplanarak İtilaf Devletlerinden İzmir için adalet istemiştir. İzmir’in işgali üzerine İstanbul üniversitesinde yapılan toplantıda, Kız Üniversitesi’nin temsilcisi, direnişte erkeklerle birlikte olacaklarını ilan etmiştir.
Yüzlerini açıp miting kürsülerine çıktılar
Şimdi sıra kadınların miting kürsülerine çıkmasına gelmiştir. Bu Türkiye tarihinde ilk kez olmaktadır. Fatih, Üsküdar, Kadıköy, Sultanahmet mitinglerinde Halide Edip, Meliha Hanım, Sabahat Hanım, Naciye Hanım, Zeliha Hanım, Münevver Saime, Şükûfe Nihal coşkun konuşmalar yapmışlar, vatanın bağımsızlığının ve birliğinin yok edilemeyeceğini haykırmışlardır. Kastamonu kadınları da Kız Öğretmen Okulu’nun bahçesinde toplanmışlar, Zekiye Hanım kadınlara “Gerekirse öleceğiz!” diye seslenmiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’da daha önce kurulmuş kadın derneklerine yenileri katılmış, Anadolu’da da kadın dernekleri kurulmuştur. Vatan savunması, örgütlenme bilincini de geliştirmiştir. Asri Kadınlar Cemiyeti, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, Biçki ve Dikiş Yurdu Hanımları Cemiyeti, Türk Çalıştırma Cemiyeti, Türk Kadınlar Cemiyeti, Şehit Ailelerine Yardım Birliği, İstihlakı Millî Kadınlar Cemiyeti İstanbul’da çalışan kadın örgütleridir. Anadolu’da Alaşehir Türk Kadınlar Cemiyeti, Kasaba İslam Kadınları Cemiyeti’nin adı geçmekteyse de en güçlü ve yaygın kadın örgütü Sivas Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti’dir. 26 Kasım 1919 günü kurulan bu dernek; Amasya, Konya, Kayseri, Viranşehir, Erzincan, Yozgat, Niğde, Pınarhisar, Burdur, Kangal, Aydın, Balıkesir’de şubeler açmıştır. Anadolu’da çalışan diğer kadın örgütleri Kastamonu Hanımları Çalıştırma Cemiyeti, Asker Kardeşlerimize Muavenet Cemiyeti, Antalya Muaveneti İçtimaiye Cemiyeti Hayriyesi’dir. Ülkenin yarısının diğeri üzerine göçmen olduğu bir dönemde Hilali Ahmer kadınlarının gerek İstanbul’da gerek Anadolu’da yaptığı hizmetler ise unutulamaz. Yardım toplamada ve yardım yapmada Anadolu kadınları birbirleriyle yarışmışlar, hastaların yaralarını sarmışlar, hatta onların topladıkları malzemeyle Kastamonu’da bir hastane açılmıştır.
Kurtuluş Savaşı kadınlarının gördükleri en meşakkatli iş, kötü hava koşullarına rağmen Samsun, İnebolu gibi limanlara yığılan savaş malzemesini kağnılarla cepheye taşımalarıdır. Sayıları 20 bin olduğu belirtilen kadınların o günlerde ve daha sonra yazılan birçok yazıda, bu konudaki kahramanlıklarının sayısız örneği verilmiştir. Ali Fuat Cebesoy, kadınların bu işi yapmalarını “Soylu ve yüce bir manzara” diye tanımlamaktadır. Mustafa Necati, bu kadınları tarihteki ünlü Kartacalı Kadınlara benzetmektedir. Kastamonu’nun Seydiler Köyünden Şerife Bacı’nın şiddetli bir soğukta Kastamonu yakınlarında kağnıdaki çocuğunun üzerine kapanıp donmuş olarak bulunması, kağnı kollarında yaşananların bir örneğidir. Fransız muhabir Schliklen, bu kadınlar için “Vatana adanmış vücutlar” diye yazmıştır.
Türkiye kadınları silah kuşanarak cephede görev almıştır. Aydın yöresinde, Çukurova’da ve Güneydoğu’da çete savaşlarından başlayarak siperlerde çarpışan, orduya asker toplayan, üsteğmen rütbesine kadar yükselen kadınlar. Vardır. Halide Onbaşı, Erzurumlu Kara Fatma, Binbaşı Emire Ayşe, Ayşe Çavuş, Çete Ayşe, Tayyar Rahmiye, Kılavuz Hatice, Gül Hanım, Gördesli Makbule, Ayşe Kadın, Adile Hanım, Asker Saime, Türk Jandark’ı Küçük Nezahat…
Türk devrimi, daha savaş sırasında kadınların yurt savunmasındaki bu hizmetlerini takdir etmiş, kadınlara şükranlarını sunmuştur. Birçok kadına İstiklal Madalyası verilmiştir. Millî Müdafaa Vekili Refet Paşa, Sakarya zaferini kadınların, esas olarak da köylü kadınlarının eseri olduğunu söylemiş, Mustafa Kemal Paşa bu savaşta en çok takdir edilmesi gerekenlerin Anadolu kadınları olduğunu belirtmiştir. Kurtuluş Savaşı’nı temsil eden anıtlardaki kadın figürleri, bu mücadelenin kültürümüzde derin bir iz bırnaktığının kanıtıdır.
Dünya Kadınlar gününde kadınlarımız bu yüz yıllık mücadelelerinin birikiminden hız alanrak demokrasimizi temiz bir halk iktidarıyla taçlandırmak ve kadın devrimini tamamlamak için mücadele ediyorlar.. (5.3.214)
Toplu kaynak: Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, Beşnci baskı, Ankara, 2010, Ulusal Eğitim Derneği yayını