Ülkemizde ne yazık ki, gün geçtikçe iş kazaları nedeniyle yaşamını yitiren veya sakat kalan, maddi-manevi kayıba uğrayan insan sayımız artmaktadır. Tabi bu vakaları sadece iş kazası olarak isimlendirip altını aramamak uygun bir durum değildir. Yıllardır ülkemizde çalışanların iş sağlığı ve güvenliğini teminat altına alacak yasal düzenlemeler tam olarak oluşturulmamış, oluşturulan yasal düzenlenmeler için de uygulanmaması halinde işverenlere herhangi bir yaptırım da bulunulmamıştır.

Bunun en ağır örneklerini son 3-4 aylık dönemde Soma’da yitirdiğimiz 301 madenci emekçi yurttaşımızla, İstanbul’da AVM inşaatında asansörün düşmesi sonucu yitirdiğimiz 10 emekçi yurttaşımızla ve en son olarakta Karaman Ermenek’te kömür ocağında yaşanan olayda yitirdiğimiz yurttaşlarımızla görmüş olduk.

Tabi ülkemizdeki iş kazaları sadece bu 3 olaydan ibaret değil. Türkiye teknik verilere göre, ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, dünyada ise üçüncü sırada.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre Türkiye’de her gün 172 iş kazası oluyor, yine bu verilere göre her gün ortalama 4 yurttaşımız yaşamını yitirirken, 6 emekçi de sürekli iş görmez hale geliyor.

                Tablo bu haldeyken, bu konuyu kaza olarak adlandırmak ya da işin fıtratında görmek veyahutta kader olarak tanımlanması, işin bilimsel ve sosyolojik açısından incelenmesi görevini üstlenmiş biz mühendisler ve bilirkişiler açısından kesinlikle doğru değildir.

Adaletin bu mu Dünya?

                Yaşanılan her iş cinayetinden sonra devleti yöneten mekanizmaların bu olayları kaderciliğe, işin fıtratına çekmesi gariban, yoksul emekçileri ve ailelerini yukarıdaki soruya itmektedir. Ancak yaşanılan bu olayların da, yitip giden insanlarımızın da tek bir sebebi vardır; Denetimsizlik ve Yaptırımsızlık. . .

Kader Değil Cinayet!

                Bir mühendis ve konunun üzerine çalışma yapan birisi olarak net bir şekilde söyleyebilirim ki bu yaşanılanlar kader değil cinayettir. TMMOB olarak bilim ve tekniği emekçi yurttaşlarımızın emrinde kullanma gereksinimi olarak, her defasında halktan ve emekten yana bilimi yorumlayarak görüş bildirdik. Maden Mühendisleri Odamızın madenlerde çalışma koşullarınının nasıl olması gerektiğine dair sürekli çalışmaları ve bildirgeleri olmasına rağmen dikkate alınmadı.

Son zamanlarda yaşanılan asansör kazalarının temeli incelendiğinde, son olarak değiştirilen “Kaldırma Ekipmanlarının Periyodik Kontrol ve Muayenesi” normal de 3 aylık periyotlarla yapılırken, periyotları 1 seneye çıkarılmıştır. İş kazaları açısından en riskli ekipmanlardan olan kaldırma ekipmanlarının(Forklift, vinç, yük ve insansörü gibi)muayene ve kontrol aralığının uzatılması düşündürücüdür! Olayın bir de şu boyutu vardır ki, her şeyi özelleştiren iktidar bu kontrol ve muayene hizmetlerini de odaların elinden alabilmek için özel kuruluşlara da bu hizmet için yetki vermiştir. Kaçırılan nokta şu kısımdır, bu hizmetler ticarileştirilerek maddi kazanç kapısı olarak görülecek işler değil, aksine bugünkü gibi iş kazalarının yaşanmaması adına ciddi ve özenilerek işin teknik uzmanları tarafından yapılacak işlerdir.

                Aynı şekilde LPG araçların sızdırmazlık kontrolleri de 2 yıllık periyotlarla Makine Mühendisleri Odası tarafından yapılmaktaydı. Ancak hangi hesaplar yapılarak ve ne düşünelerek karar verildi bilmiyorum ama LGP’li araçların sızdırmazlık kontrolleri zorunlu olmaktan çıkarıldı. LPG’nin ne kadar tehlikeli bir madde olduğunu ve en ufak sorunlarda doğurabileceği sonuçlarını hiç kimse hesap edip, düşünmüyor mu? Hem de bu kadar iş cinayetleri ve ölümler gündemimizdeyken.

Eğer iş cinayetlerinin ve katliamlarının önüne geçilebilmesi için bu işin içinde olan bilir kişiler, teknik uzmanlar, ve odaların görüşü muhakkak alınmalı, hatta onların öncülüğünde iş sağlığı ve güvenliği tekrardan gözden geçirilmelidir.

Unutmayalım; hayatı yönlendirmek insanın  elindedir. Kendi elimizle daha yaşanılası bir dünya yaratmak için daha çok düşünüp, çalışalım.