Gezi Parkı'nda 'muhteşem'diniz.

Oynadığınız 'muhteşem' rolün etkisi miydi bilmem.

Yanınızdakiler de öyle idi.

Göz yaşartan bir destek...

Bir direniş...

Bir isyan...

Kolkola yürümeler...

Slogan atmalar...

Halk'ın tv.sinden halk için 'sanat' icra etmeler...

Büyük büyük laflar...

Mangalda kül bırakmamalar.

Sonra?...

Sonrası, biraz kül biraz duman.

.............................................................................................

Ne anlamıştı bu süreçten Tayyip Bey?

Üç-beş ağaçtı onun için tüm mesele di mi?

İşte Tayyip Bey'in randevusuna giden grup da aynı şeyi anlamış meğer.

'Sayın Başbakanları' onlara söz vermişmiş...

Yargı kararına uyulacakmış.

İyi de hukuk devletlerinde normali bu değil midir zaten?

Bunu bir lütuf gibi sunmak...

Ve bu lütfu sevinçle kabul etmek neyin nesi peki?

Kendi adına çok mutlu ayrılmış Sunay Akın.

Neden?

Neyin sözünü aldınız da mutlu ayrıldınız?

Yaşam tarzımıza karışmayacağının sözünü mü?

Halkı 'biz ve onlar' diye bölmeyeceğinin sözünü mü?

Bir başbakana yakışmayan üslubundan vazgeçeceği sözünü mü?

Bir daha kimseye kibirle yaklaşmayacağı... Kimseye hakaret etmeyeceği sözünü mü?

Tek adam'lık sevdasından vazgeçip, Kuvvetler Ayrılığı ilkesine uyacağı sözünü mü?

Neyin sanat, neyin ucube, neyin müzik, neyin gürültü olduğuna karar vermeyi bırakacağı sözünü mü?

Ve...

Daha da önemlisi;

Direniş sırasında ölen, yaralanan, gözlerini kaybedenlerin hesabının sorulacağı sözünü mü?

Ethem'i öldüren polisin deşifre edilmesi ve cezalandırılması sözünü mü?

Polisin acımasızlığının ve hoyratlığının durdurulacağı sözünü mü?

Mısır'a, Suriye'ye, Libya'ya ''Halkı ezen hiçbir sistem ayakta duramaz'' derken, kendi halkını ezmeyeceği sözünü mü?

Bunlar konuşulmadı bile di mi?

Peki, siz neden mutlu ayrıldınız  'Sayın Başbakanınız'ın yanından?

Bunları geçtim...

Aranızdan çıkan bir cesur yürek, bunları Tayyip Bey'e hatırlatmak istediğinde neden desteklemediniz arkadaşınızı?

Çıkışta yaptığınız açıklamalarda neden sözünü bile etmediniz?

Rol çalmasından mı korktunuz o cesur yüreğin?

Hal böyle olunca, şimdi çıkıp, ''Aaa... ben hiç böyle bilmezdim Başbakanı'' türü konuşmalarınız hiç inandırıcı olmuyor tabi.

Bu ucuz kahramanlıkların yutulduğunu sanmayın sakın.

Atıp-tutmayın artık.

Tutacaksanız da, ucundan-kıyısından tutun birşeylerin...

Adam gibi tutun da, bu pişmekte olan güzel çorbada sizin de tuzunuz bulunsun biraz.

............................................................................................................................................................................

Ya siz Ertuğrul Günay?

Kültür Bakanı idiniz... 

Sanata, sanatçıya hakaret edilirken konuşmadınız da neden şimdi baş muhalif oldunuz birden?

Çok mu kızdınız Tayyip Bey'e sizi Bakanlıktan aldı diye?

Çok etkileyici konuşuyorsunuz şimdilerde.

İyi de neden istifa etmiyorsunuz peki?

..........................................................................................................................................................................

Çok ucuz kahraman çıkar böyle dönemlerde...

Hepsinden söz etmeye yerim yetmez ama Ahmet Altan'dan söz etmemek de diğer 'kahramanlar'a haksızlık olur.

Siz Ahmet Altan...

Keşke hep kadın ruhunu en iyi anlatan bir yazar olarak kalsaydınız.

Türkiye Yayıncılar Birliği'nin verdiği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'nü gezi direnişçilerine adamışsınız.

Kalsın...

Siz o ödülü yıllarca öve öve bitiremeyerek egosunu şişirdiğiniz Tayyip Bey'e adayın bence.

Size göre, düşünce ve ifade özgürlüğünün temsilcisi değil miydi Tayyip Bey bir zamanlar?

Bir öyle bir böyle olmaz Sayın Altan.

Bir duruşu olacak insan dediğinin.

Ve...

Ne olursa olsun o duruşun arkasında duracak.

Yoksa böyle ucuz kahramana çıkar adınız...

Utanırsınız!