Hala öyle mi deniyor bilmiyorum...

Ben bilfiil gazetecilik yaparken 'çanak soru' denirdi.

Röportaj yapılan kişi zor durumda kalmasın diye onun istediği sorular hazırlanır, bunun için de omurgasız gazeteciler seçilirdi.

O gazetecilerin eline tutuşturulan sorulara da 'çanak soru' denirdi.

Utanırdım bunu yapan meslektaşlarımdan.

Hala öyle...

Tayyip Bey'in röportajlarına bakıyorum...

Ulusa seslenişten farkı yok.

Sorulması gereken hiçbir soru da yok.

Ama...

Tayyip Bey şov var.

Çıktığı kanallar belli...

Sorular belli...

Cevaplar belli.Oysa ne kadar çok soru var sorulması gereken.

Tayyip Bey tarafından sindirilmemiş, korkmayan bir Tv kanalı kaldı mı?

Evet... Var bir-iki kanal ama Tayyip Bey çıkmaz onlara.

Çünkü;

Bilir ki, orada çanak soru sorulmaz ona.

Çalışmadığı yerlerden gelir sorular.

O röportajları ne zaman izlesem orda olmak istiyorum.

Neden mi?...

Sorulması gereken soruları sormak için.

Önce, tüm devlet protokolünün davet edildiği ''uydu fırlatma töreni''ne Cumhurbaşkanı'nın neden davet edilmediğini sorardım.

''Düğmeye o basacağı, konuşmayı o yapacağı, siz ikinci planda kalacağınız için mi davet etmediniz'' derdim.

''TÜBİTAK 'unutmuş' tamam da siz törende 'Cumhurbaşkanı nerde?' diye neden sormadınız derdim.

Son Tv programında, ''Bazı konuları gündem oluşturmak niyetiyle tartışmaya açıyorum. Gündemi belirleyip elimde tutmazsam Başbakanlığı sürdüremem'' diyor Tayyip Bey.

Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir cümle ama o gazetecilerden biri de kalkıp, ''Bu cümle ne anlama geliyor?'' diye sormuyor.

Orada olsaydım;

''Yani niyetiniz, sorun çözmek değil de, gündemi elinizde tutmak mı?... Tek derdiniz, halkı yapay gündemle oyalayıp, Başbakanlığı sürdürmek mi?'' diye sorardım.

Ve devam ederdim;

''Kuvvetler Ayrılığı, Muhteşem Yüzyıl, dokunulmazlıkların kaldırılması ya da kürtaj...

Bunların tartışılması ülkeye ne yarar sağladı?

Biz bunları tartıştığımızda hangi sorun çözüldü?

Biz bu yapay gündemleri tartışırken, hangi gerçek gündemler gözümüzden kaçtı?

Aksine, biz bunları tartışırken, asıl sorunlar gündemden düşmedi mi?

Sizin bütün amacınız Başbakanlığı sürdürmek mi?''

''Kuvvetler Ayrılığı tartışmasını açmadan önce, örneğin, ülkenin adalet sistemini gözden geçirdiniz mi?'' derdim.

''Sadece 2012 yılında 506 kişinin işkence gördüğünü...

4 kişinin gaz bombasıyla katledildiğini...

6 bin 529 kişinin gözaltına alındığını...

Yaklaşık 2 bin kişinin tutuklandığını...

35 kişinin polisin ateş açması sonucu öldüğünü...

9 kişinin karakollarda işkence sonucu öldürüldüğünü biliyor musunuz?'' diye sorardım.

Nereden Buldun Yasası'nı kaldırıp, ülkeyi kayıt dışı ekonomi cennetine çevirdikten sonra dürüstlükten söz etmenin ne kadar inandırıcı olduğunu sorardım.

''On yıldır dokunulmazlıkları kaldırmayıp hala dokunulmazlıklardan söz etmeniz ayıp değil mi?'' derdim.

''Yıllardır başedemediğiniz terör örgütüne ''Avucunuzu yalayın'' diye seslenirken komik duruma düştüğünüzün farkında değil misiniz?'' diye sorardım.

Silivri'yi sorardım...

Dün tahliye olan Soner Yalçın'ı sorardım..''Suçsuzsa neden iki yıldır cezaevinde... Suçluysa neden tahliye oldu?'' derdim.

Sorulacak çok soru var ama buraya sığması mümkün değil.

Ben bu soruların hiçbir zaman sorulmayacağını biliyorum.

Evet...

Cevaplarını veremeyeceği bu sorularla hiç muhatap olmayacak Tayyip Bey...

Ve...

Yandaş medyada at koşturmaya devam edecek...

Gerçi onu bile yapamıyor ama sözün gelişi işte!