Yeni yılın başlarında gündemimizi oluşturan 3 konu var. Bunların yeni gündem maddeleri olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Uzun süredir hem hükümetin gündeminden hem de basın gündeminden düşmedi sadece ara gündem değişiklikleri ile askıya alındı. Bunlar;

1. Okullarda Serbest Kıyafet Uygulaması,

2. Anayasa Değişikliği,

3. İmralı Görüşmeleri,

Okullarda Serbest Kıyafet Uygulaması

Okullarda Serbest Kıyafet Uygulamasında eğitimciler, sosyologlar ve siyasetçiler ikiye bölünmüş durumdalar, kimisi doğru olmadığını kimisi ise iyi olduğunu ifade ediyorlar. Bu iki bakış açısının altında yatan nedenleri iyi irdelemek gerekir.  Çocukluğumuzda önlük giyerken bile çocuklar arasında ekonomik farklılıklar hissediliyordu. Ayakkabıların, çantaların, kalemlerin, silgilerin durumları bile çocuklarda mahsun bakışlara sebep oluyordu. Hele o beslenme çantalarında olan yiyecekler, onlar içler acısıydı.

Tüm bu olumsuzluklar içerisinde birde kıyafet serbestliği getiriliyor. Okullarda çocukların ve onların ailelerinin durumlarını düşünmek bile istemiyorum.  Özgürce kıyafetlerini giyecekler öylemi!! Peki okula her gün aynı kıyafetle gelen çocuklar tek kıyafete mahkum olmayacaklar mı yine.

Bu kıyafet serbestliğinin altında başka şey yatıyor aslında. Bu düşünce şimdi ortaya çıkmaya başlıyor yavaş yavaş Eğitim-Bir-Sen şimdi Öğretmenlere de kıyafet serbestliği istiyor. Tabi bu kıyafet sadece türban için, yani her şeyin altında yine türban yatıyor.

Anayasa Değişikliği

Anayasa Değişiklik Komisyonu çalışmalarında sorunlar yaşanıyor. Kim masadan kalkacak, kim kalkmayacak ve bu yasama döneminde Anayasa değişikliğini tamamlayalım dayatması.

Bu arada Anayasa Komisyonunun diğer komisyonlardan biraz farklı bir yanı var. Komisyonda tüm partilerden eşit katılım var. Tüm partilerin mutabakatı olmayan maddeler komisyonda onaylanmıyor. İktidar partisini zorlayan temel konuda bu.

Bu girizgahtan sonra işin özüne biraz bakalım. Anayasa değişikliğinin biraz okullarda kıyafet serbestliği ile benzer yanları da yok değil hani. Madalyonun diğer tarafını da gözden geçirmekte fayda var. Amaç, 1982 anayasasının demokratikleşmesi mi yoksa başka niyetler mi düşünülüyor.

Apar topar bir anayasa referandumu geçirdik ve burada yapılan ana değişiklik yargıya yönelik paketti. Bunu şimdi daha net görebiliyoruz. Peki şimdi ana değişiklik ne acaba; tabiî ki başkanlık sistemi.  Daha önce çıkarılan büyükşehir yasası ile zaten bunun bir adımı atılmıştır. Yerel yönetimlerin bu kapsamda yetkileri daha da genişletilerek binanın su basmanı yapılmış oluyor.

Bu anayasa değişikliği komisyonda uzlaşılmadan yarıda kaldığı takdirde; iktidar sadece başkanlık sistemine geçilmesini şart koşarak genel kurulda ya MHP ya da BDP ile anlaşarak çıkaracaktır.

Sonuç olarak; bu anayasa değişikliğinin olmazsa olmazı başkanlık sistemidir.

İmralı Görüşmeleri

İmralı görüşmeleri üzerine aslında pekte söylenecek bir şey yok. 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilirken uçaktaki ilk görüntüleri ve söyledikleri şeyleri hatırlıyorum. Mahkemede yargılanma sürecini de hemen hemen herkes takip etmiştir. O günden bu güne neler geçti neler. Mecliste Kürt halkını temsil ettiğini ifade eden ve oyunun çok büyük bir bölümünü Kürt vatandaşlarımızdan alan bir parti var. Ancak, her ne hikmetse iktidar bu partiyi dikkate almıyor. Bunun üstüne birde onların teröristlerle kucaklaşmasını ve teröristlerin kamplarını ziyaret etmesini gerekçe göstererek görüşmelerde bulunmuyor.

Peki İmralı’daki yakalanmadan önce ve yakalandıktan sonra da neler yaptı. Şimdi teröre siyasi çözüm bulmak önemli ise mecliste yanı başınızdakilerle görüşerek çözümler bulmak daha mı zor. Tabi onlarda İmralı’yı gösteriyorsa Mecliste ne işleri var.

Ama bir gerçek var ki, bu kanın durması için halkı doğru bilgilendirerek ne gerekiyorsa yapılması lazım.