Cumhuriyet Halk Partisi olumsuzluklarla dolu, kriz haline dönüşen yerel yönetim adaylarını belirleme süreci, aslında seçim sonuçları konusunda ilk ipuçlarını vermişti.
Aday belirleme süreci bir çok il ve ilçede örgüt içinde sıkıntılara yol açtı.
Kimi adaylar bunu sineye çekerken kimisi çekmedi.
Adalet her olayda temel belirleyendir.
Eğer CHP'li bir aday, sonucun adaletli ve hakkaniyete uygun olduğunu düşünüyorsa kararı saygıyla karşıladı.
Ancak aday belirlemenin kan bağına dayalı, eş dost akrabanın bir yerlere getirilmesi şeklinde gerçekleşen açıkça adaletsiz olduğu yerlerde ise isyan kaçınılmazdır.
Nitekim, kan bağına dayanan atamalar, eşin dostun avukatın şoförün ve bilumum aile efradının bir yerlere yerleştirilme çabası yüzünden CHP'nin gerçek emekçileri ve örgütü yok sayıldı.
CHP'nin yönetimi adayların kim olduğuna karar veren karar vericileri tepkileri küçümsedi "aday olunca iyi, seçilemeyince mi kötü" ikilemine hapsedip önemsemediler.
Öyle ya nasıl olsa hassas dönemden geçiliyordu ve aday belirlemeye muhalif olanlar, bir kaç gün konuşur ardından da oylarını başka çareleri olmadığı için yine CHP’ ye vereceklerdi.
Seçim öncesi rüzgar nasılsa CHP'yi %30 bandına taşır beklentisi de YÖNETİCİLERİN ÖZENSİZ, ADALETSİZ HAKKANİYETTEN YOKSUN bu kararlarını almalarında etkin oldu.
Ama beklenen rüzgar CHP'yi %30'a taşımadı.
Üstelik CHP yönetimi, başta Üsküdar, Ankara olmak üzere bir çok il ve ilçede CHP seçmeninin oylarını koruyamadı.
Seçim Öncesi hırsızlıkları miting meydanlarında ifşa edilen iktidarın, seçim esnasında, oyları çalacağı ya düşünülmedi!! ya da düşünülmesine rağmen gereken yapılmadı.
Ancak bu süreç, kim ne derse desin bir gerçeği daha ortaya çıkardı.
ELİNE YETKİ GEÇİNCE İLK FIRSATTA; AVUKATINI BELEDİYE BAŞKANI, ŞOFÖRÜNÜ, OĞLUNU, VE EŞ, DOST AKRABAYI MECLİS ÜYESİ YAPANLARIN CHP' NİN GELECEĞİNDE YERİ OLMAYACAĞI GERÇEĞİNİ.
Yerel seçim sürecinde il- il ilçe-ilçe yaşanan tüm haksızlıkların bütün boyutları ile tartışılması, hataları olanların ortaya çıkarılması, başarısız olanların gereğini yapması daha az hata yapan bir örgüt için bir zorunluluk.
Ancak bugün CHP'nin gündemi bu olamaz, olmamalıdır.
CHP kendi iç gündemine bir nokta koyup, Meclis kapanana kadar, hatta Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlana kadar kendi iç tartışmalarını bir tarafa bırakmalı ve ülkenin yakıcı gündemine odaklanmalıdır.
Ülke adım adım en temel hakların kullanılamadığı bir parti diktatörlüğüne gitmektedir.
AKP seçmen sayısındaki artışa rağmen, 29 Mart yerel seçimlerinde bir önceki seçime göre 2 milyonu aşkın oy eksik almasına rağmen "başarılı" bir seçim sonucu algısı yaratmasını yerel seçimden 15 ay önce çıkardığı Bütün şehir yasası ile elde etti.
Peki ama bu yasa AKP'ye nasıl bir avantaj sağladı?
Tüm dünyada baskıcı iktidarlar, diktatörlerin en iyi yaptığı şey basını maniple etmek ve seçim sistemleri ile oynamaktır.
AKP'de bunu yaptı.
Bütün şehir yasası büyükşehir sayısı 30'a çıkardığı gibi, büyükşehir belediyelerinin sınırlarını il mülki sınırları, ilçe belediye sınırlarını da ilçe mülki sınırlarına eşitledi.
AKP taşrayı kazanarak, merkezi belirlemeyi hedefledi.
AKP taşrayı kazanarak, merkezi belirlemeyi hedefledi.
Bütün şehir yasasıyla 16 bin köyün tüzel kimliği sonlandı.
Köylü nüfus bir gecede yüzde 22.7'den, 8.7'ye düştü. AKP, Türkiye'nin yüzde 14'ünü bir yasayla "şehirli" yaptı.
Eskiden büyükşehir belediye başkanını metropol ilçelerde verilen oylar belirliyordu.
Ancak yeni yasayla belki de hayatı boyunca şehir merkezini bir kez bile görmemiş vatandaşlar büyükşehir belediye başkanını seçmek için oy kullandı.
"İl genel meclisleri" ortadan kaldırıldı.
Nüfusu büyük bir ilçe yerine küçük olan iki ilçe kazanmak daha avantajlı hale geldi.
Eskiden il meclislerini metropol ilçeler belirlerken, artık taşra hem de daha büyük bir etkiyle meclislere hakim oldu.
Bu yasa nedeniyle kaybedilen yerler bir yana kazanılan yerler bile tam anlamıyla kazanılamıyor.
Melih Gökçek "eğer CHP adayı seçilseydi ilk faaliyet raporunda başkanlıktan düşürülürdü" derken bu yasaya sırtını dayayarak koşuyordu.
CHP'nin kazandığı Eskişehir ve Hatay Belediyelerinde AKP nüfusu az olmasına rağmen daha çok ilçe kazandığı için il genel meclisinde çoğunluğu AKP oluşturuyor.
AKP'nin yeni gündemi seçime girmeden Genel Seçimi kazanma
AKP yerel seçimden 15 ay önce nasıl yerel seçimde kendisine avantaj sağlayan bir seçim sistemi yarattıysa, genel seçime 13-14 ay kala bir kez daha seçim sistemi ile oynayarak bu kez de anayasa değiştirecek MHP'yi bitirme noktasına getirecek, BDP'yi de sadece belli bir bölgeye hapsedecek bir seçim sistemini kurgulamanın hazırlığına başlamıştır.
AKP en az oyla en fazla milletvekili nasıl çıkarırız, hesabını yapmaktadır.
Nitekim Bülent Arınç, son Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada; 2 sistem üzerinde bir çalışma yaptığını, seçim sisteminin daraltılmış bölge mi dar bölge sistemi mi olmasına 1 ay içinde karar verilmesi gerektiğini, çünkü Anayasa değişikliğinin yapılacak seçimden bir yıl önce kanunlaşması gerektiğini belirtti.
İfade özgürlüğünden, toplanma özgürlüğüne kadar tüm temel hakların baskıyla engellendiği, bir basın açıklamasının bile polis ve TOMA'larla engellenmek istendiği, MİT yasasıyla parti devleti çalışmalarına hız verildiği bir dönemde, seçim sistemini değişip Başkanlık sistemiyle diktatörlüğünü yasal zemine oturtmak isteyen Erdoğan'ın önünde sadece bir aylık süre vardır.
Diğer yandan Erdoğan üç beş oy daha fazla oy almak için uyguladığı gerilim stratejisi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararına, Anayasa'ya rağmen 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasına engelleyerek, toplumu kutuplaştırıp germektedir.
Erdoğan'ın bu gerilim stratejisini Gezi'nin yıldönümüne taşıyacağı açıktır.
CHP'nin yapması gereken ülkenin geleceğini etkileyen bu süreçte iç tartışmalara girmek olmamalıdır.
CHP kelimenin tam anlamıyla kitlesel olarak 1 Mayıs'ta Taksimde olarak, önce ifade ve toplanma hakkını yılmaz savunucu olmalıdır.
CHP yönetimi AKP diktatörlüğünden bahsederken, evrensel anlamda hak ve özgürlük savunusuna ifade ve toplanma özgürlüğünün savunulacağı Taksim meydanından başlamalıdır.
Tüm CHP'liler özgürlüklerin sadece TBMM çatısı altında savunulamayacağını bilerek, bugün Anayasa'nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararların en temel hak ve özgürlüklerden olan ifade ve toplanma özgürlüğünün savunulacağı yerin Taksim meydanı olacağı bilmelidir.
Bu sadece üç-beş CHP'li milletvekilinin katılacağı sembolik bir destek değil, KİTLESEL örgütlü olmalıdır.
Evet Erdoğan CHP'nin Taksime çıkışını kötü amaçlı olarak kullanacaktır...
CHP yönetiminin Erdoğan CHP'nin Taksim çıkışını kötü amaçlı olarak kullanacak diye, en temel toplanma ve ifade hakkından vazgeçme lüksü olamaz.
CHP'nin bu adımı Erdoğan'ın MİT destekli parti devletine karşı demokrasi mücadelesinde tüm toplumsal kesimlerin bir program altında CHP öncülüğünde bir cephede toplanmasının ilk adımı olabileceği gibi, CHP üyelerinin ve potansiyel destekçilerinin hakları savunmak olacaktır.
İmkansız mı?
Bugün değilse ne zaman?