CHP lideri Özgür Özel ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, bugün yaptıkları görüşme sonrasında ortak basın açıklamasında bulundu. Özel, Davutoğlu ile beraber yaptığı basın açıklamasında 'cunta' sözleri nedeni ile Erdoğan'ın açtığı dava için, "Cuntacı demek suçsa Bahçeli'den alır parayı" ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, CHP’nin 21’inci Olağanüstü Kurultayı’nda yeniden genel başkanlığa seçilen CHP Lideri Özgür Özel’e hayırlı olsun ziyareti yaptı.

Özel, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine açtığı tazminat davasına ilişkin olarak, "‘Cunta’ ve ‘cuntacı’ lafı üzerine açılan davada bana ne ceza gelirse Sayın Bahçeli’ye rücu ettiririm. Erdoğan’a ‘darbeci’ diyen ilk kişi Sayın Bahçeli’dir, ben değilim. Ben aradan çekilirim. Sayın Bahçeli ile aralarında halletsinler. Darbeyi yapanların sivil ya da asker olduğuna bakılmadan buna kalkışanlara cunta denir, cuntacı denir” dedi.

Özgür Özel 'İlk Kez Açıklıyorum' Diyerek Anlattı! Özgür Özel 'İlk Kez Açıklıyorum' Diyerek Anlattı!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP’nin 21’inci Olağanüstü Kurultayı’nda geçerli oyların tamamını alarak yeniden genel başkanlığa seçildi, Özel’in anahtar listesi de delegeden eksiksiz onay aldı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, CHP Genel Merkezi’ne gelerek CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e hayırlı olsun ziyareti yaptı. Davutoğlu’na; Yeni Yol Grup Başkanvekili Selçuk Özdağ ve Gelecek Partisi Sözcüsü Ufuk Karcı eşlik etti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sevgi Kılıç, Davutoğlu ve heyetini kapıda karşıladı. Görüşmede CHP heyetinde ise Kılıç’ın yanı sıra, Genel Başkan Yardımcıları Ensar Aytekin, Gamze Taşcıer ile Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer yer aldı.

Saat 13.10 itibarıyla başlayan görüşme yaklaşık 45 dakika sürdü. İki lider görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Özel, şunları kaydetti:

"Hem kurultayla ilgili yapmış olduğunuz tebrik ziyareti için hem Saraçhane ve yaşamış olduğumuz zorlu süreçlerde gerek telefonla gerek sosyal medyadan gerek demeçlerinizle verdiğiniz demokrasi ve adalete sahip çıkan destek çok kıymetliydi. Sayın Genel Başkan’ın çizdiği iki hat da çok önemlidir. Zaten Sayın Genel Başkan’ın AK Parti’nin o günkü çizgisiyle ayrıştığı ilk noktayı hepimiz bilmiyor muyuz? Serbest dolaşım için AB kriterleri hazırlanmaya çalışılırken gelip de işin dayandığı yer, Sayın Başbakan’ın da o dönemde ısrarla savunduğu Siyasi Ahlak Yasası’ydı. Siyasi Ahlak Yasası’nı çıkarmayı Sayın Davutoğlu savunurken ona kimin nasıl karşı çıktığını ve hangi süreçleri başlattığını hepimiz biliyoruz. Bugün bir sonraki halefine darbe yapan kişi, o dönemde de kendi halefine, genel başkanlığı bıraktığı kendisinden sonra seçilen kişiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendinden sonraki Başbakanı’na parti içi darbe yapmamış mıydı? Temel ayrım; siyasi ahlak ve siyasi etik. Benim aklımda o dönemden Sayın Davutoğlu’nun ‘Hırsızlık yapan kardeşim olsa kolunu keserim’ dediği kaldı. Erdoğan’dan geriye ne kaldı? Bunların hepsini dikkatlice görmek gerekiyor.

“SARAÇHANE SON DERECE ÖNEMLİ BİR BAŞKALDIRIDIR”

Biz hem Sayın Genel Başkan’ın hem heyetinin görüşlerinden yararlandık. Tespitlerimiz ortak. Türkiye’de büyük bir hukuksuzluk var. Türkiye’de otokrasiyi savunanlarla demokrasiyi savunanlar iki ayrı hat oldu. Saraçhane’de toplanan kişiler ne sadece CHP’lidir ne Saraçhane geçmişte iktidara oy vermişlerin bulunmadığı, sadece muhaliflerin bulunduğu bir meydandır. Saraçhane demokrasiyi savunan, hukuku savunan 100 binlerin milyonlara ulaştığı, iki-üç kişinin bir araya gelmesinin yasaklandığı o 10 günün yedisinde milyonlarca kişinin bütün engellemelere rağmen metroların çalışmadığı, otobüslerin engellendiği, bariyerlerin konulduğu, köprülerin kaldırıldığı şartlarda milyonluk gece mitingleri, Türkiye’nin demokrasiye sahip çıktığını ve sandığa uzanan her eli kırdığı gibi, sandığı elinden almaya çalışan bu ele karşı çıktığını gösteren, hepimize umut veren bir mücadeledir. Gençlerin ön planda olduğu bu mücadele; gençlerin bir gün birisi özgürlükleri, hukuku, demokrasiyi ortadan kaldırıp seçilmişin yerine kayyum atamaya niyetlendiğinde seçtiklerine ya da seçeceklerine nasıl sahip çıktıklarını gösteren son derece önemli bir toplumsal olaydır, başkaldırıdır.

“TÜRKİYE’NIN TÜM DEMOKRATLARINI SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

Dayanışma sandıklarına koşan 15 buçuk milyon insan Maltepe’de dokuz günlük tatille sabote edilmeye çalışılıp da Maltepe tarihinin 2,2 milyon kişiyle yapılan en büyük mitingi hep bu toplumsal birlikteliktendir. Biz Türkiye’nin tüm demokratlarını; sosyal demokratlarını, muhafazakar demokratlarını, milliyetçi demokratlarını, liberal demokratlarını ve Kürt demokratlarını demokrasiyi birlikte savundukları her zeminde savunmaya ve buluşmaya devam edeceğiz. Önce demokrasi olsun. Biz kendi aramızda elbette farklı düşünüyoruz, demokratik zeminde rekabet de edeceğiz. Ama esas mesele, bu ülkenin çok bedeller ödediği demokrasi sandığını kaybetmemektir. Samsun’a çıkıştan itibaren başlayan Kurtuluş Savaşı’nın öncüleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün illerde yaptığı kongrelerdir. Rıza üreterek başlamıştır. Sonra Cumhuriyet ilanıdır. Sonra çok partili rejime geçiştir. 1950’de rejimin hükümetinin sandık yoluyla değişmesi çok önemli bir kilometre taşıdır. Biz o seçimin kaybedeniyiz. Ama o gün demokrasiye kaybettirmedik ve İsmet Paşa o yenilgisini demokrasi zaferi olarak gördü.

“DİĞER DARBELER KADAR BÜYÜK BİR DEMOKRASİ AYIBIDIR”

Devamında hep birlikte, hele hele 1960 darbesi, o darbenin bu ülkenin başbakanını, bakanlarını asmış olması bu ülkenin demokrasi tarihinin en büyük acılarından bir tanesidir, karasıdır. Ardından 1970’lerde CHP ile Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nin koalisyonu siyasette uzlaşı için bir umudun başlangıcıdır. 1980 darbesi üzerinden sağcısıyla, solcusuyla tankların ve demokrasinin çiğnendiği darbe utançtır. Daha sonraki süreçlerde görevdeki hükümete karşı muhtıra verilmeler, darbe girişimleri, post-modern darbeler; hepsi bu ülkeye kaybettirmiştir. Ama bu süreçte kendi siyasi yasağının mağduriyetiyle siyasi hayatı ilerleyen birinin, siyasi yaşamının sonunda seçim kaybettikten, hayatında ilk kez kurduğu partide seçim kaybettikten sonra, bir sonraki Cumhurbaşkanı adayına ve İstanbul’un seçilmiş belediye başkanına darbe girişiminde bulunması da diğer darbeler kadar büyük bir demokrasi ayıbıdır. 15 Temmuz darbesini millet nasıl sokakta püskürttüyse, 19 Mart darbesini de 23 Mart‘ta sandıkta, Saraçhane‘de, meydanda bütün millet birlikte püskürtmüştür.

“AK PARTİLİ, MHP’Lİ VE TÜM SIYASİ PARTİLERDEN VATANDAŞLARIMIZLA OMUZ OMUZAYIZ”

Bu yüzden demokrasiye sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu ülkeyi kutuplaştırmaya çalışanlarla iki ayrı kutupta mıyız? Darbe savunuyorsa ayrı taraftayız. Ama biz AK Partili, MHP’li ve tüm siyasi partilerden tüm vatandaşlarımızla kucaklaşıyoruz, omuz omuzayız. Çünkü bu ülke demokrasiyi kaybederse, gençlerinin geleceğini kaybeder. Ekonomisi çok şey kaybeder. O yüzden CHP’ye siyasi yelpazenin tümünden, ama hepimizin meşruiyetini aldığı sandığa ve milli iradeye sahip çıkan tüm siyasetçilere, Sayın Başbakan’ın şahsında bir kez daha teşekkür etmek durumundayım.”

“BANA CEZA GELİRSE SAYIN BAHÇELİ'YE RÜCU ETTİRİRİM”

Özel, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı kullandığı “cunta” ifadesi nedeniyle kendisine yönelik suç duyurusu ve tazminat davası hakkındaki soruya, şu yanıtı verdi:

"‘Cunta’ ve ‘cuntacı’ lafı üzerine açılan davada bana ne ceza gelirse Sayın Bahçeli’ye rücu ettiririm. Erdoğan’a ‘darbeci’ diyen ilk kişi Sayın Bahçeli’dir, ben değilim. 2012 grup toplantısında Erdoğan’a ‘cuntacı’ diyor, AK Parti yönetimine ‘cunta yönetimi’ diyor ve Erdoğan’a ‘cuntacı’ dedikten sonra, ben bugün Erdoğan’a ‘cuntacı’ ve ‘cunta’ dedim diye bir siyasi yasak gelirse rücu davası açarım. Sayın Bahçeli‘den bunu talep etmeleri lazım. Ben aradan çekilirim. Sayın Bahçeli ile aralarında halletsinler. Benim Erdoğan’a ‘cuntacı’ deme sebebim tam da şudur: Girdiği son genel seçimle aldığı unvan Cumhurbaşkanıdır. Ben de kendisine defalarca ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ ifadesini kullandım. Son giriştiği darbe girişimi, millet tarafından püskürtülen darbe girişimi, yerel seçim sonuçlarına darbe, yerel seçimde halkın seçtiği çok sayıda belediye başkanlığı kayyum ataması, Esenyurt ve Şişli Belediye Başkanlarıma kayyum ataması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve partime kayyım atama girişimleri darbe girişimidir. Darbeyi yapanların sivil ya da asker olduğuna bakılmadan buna kalkışanlara cunta denir, cuntacı denir.

“BENI ZORLAMASINLAR. CUNTACI OLDUĞUNU DA MAHKEME YOLUYLA İSPAT EDECEK KANITLAR VAR”

O yüzden manevi tazminat konusunda hiçbir endişem yok. Aralarında anlaşır Cumhur İttifakı. ‘Cuntacı’ demek suçsa Devlet Bahçeli’den alırlar mahkemenin hükmedeceği parayı. Ben kendimi yormam. Ama yorarsam ne olur? Şu olur: Nasıl o dönemde Milli Savunma Bakanı olduğu sırada Hulusi Akar’a arkadaşlarının ona hakkını helal etmediklerini söylediğimde ‘500 bin liralık dava açacak’ deyip kendi duyurup o dava açılmış, tüm sürecin sonunda 224 silah arkadaşı, ‘Biz ona hakkımızı helal etmiyoruz ve arkadaşlarımız da hakkını helal etmeden öldüler’ deyip 224 kişi tanıklık talebinde bulunduysa nasıl tüm süreç bitti ve mahkemeyi ben kazandıysam, mahkeme yoluyla bunu ispat ettiysem beni çok zorlamasınlar. Cuntacı olduğunu da mahkeme yoluyla ispat edecek çok ciddi kanıtlar var.

“BERKAY’I VE 299 ARKADAŞIMIZI ERDOĞAN’I BU KADAR ÇOK KORKUTTUKLARI İÇİN TEBRİK EDİYORUM”

Genç arkadaşların bir an önce serbest kalması lazım. Bu samimi çağrıyı bir kez daha ben de tekrarlıyorum. Hele hele onlara siyasi yasak getirmeye çalışması, yani hakikaten ‘Ekrem ağrısı tuttu iktidarın, ne yapacağını şaşırdı’ diyorduk. Ekrem Başkan gibi deneyimli, tecrübeli, Erdoğan’ı ve adaylarını dört kez yenmiş birinden korkup, ona beş kere siyasi yasak talep etmesi bir yana; bizim arkadaşlarımıza, gencecik arkadaşlarımıza siyasi yasak. Ne çok korkuyormuş Berkay’dan. Berkay partimizin Parti Meclisi’ne (PM) seçildi. Berkay bu görevi yapmasın diye siyasi yasak getirmeye çalışıyorlar. Gerçekten ben Berkay’ı ve 301 idi, şu anda 299 arkadaşımızı Erdoğan’ı bu kadar çok korkuttukları ve tedirgin ettikleri için tebrik ediyorum. Biz burada bütün takdirleri gençlere sunuyoruz. Kendimizle övüneceksek onların böyle başarılı bir temsilcisini PM’ye rekor bir oyla seçen delegelerimizle övünmemiz lazım."

“TRUMP DALGA GEÇİYOR, BEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN CUMHURBAŞKANI BU HALLERE DÜŞÜYOR DİYE HİCAP DUYUYORUM”

Özel, ABD Başkanı Trump'ın, Erdoğan’a yönelik, “Rahibimizi geri aldık” sözlerini de içeren açıklamasının sorulması üzerine şunları söyledi:

"Şimdi buna burada şaşılacak şey, Trump’ın söyledikleri değil. Erdoğan taraftarlarının bu açıklamalardan memnuniyet duyması. Trump dalga geçiyor, siz Genel Başkanınız bu hale düşüyor diye üzülmüyorsanız, ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu hallere düşüyor diye hicap duyuyorum. Trump rahibi hatırlatıyor, ‘Rahibimizi ondan almıştık’ diyor. Ben de şunu hatırlatıyorum: ‘Bu can bu bedende durdukça o papazı vermeden bu papazı alamaz’ demedi mi Erdoğan? ‘O papaz’ dediği Fethullah Gülen‘di, ‘Bu papaz’ dediği Brunson’dı. Bir telefonla Rahip Brunson’ı özel jetle Oval Ofis’e yolladı. Bir tehdit telefonuyla. Bu Trump değil mi Erdoğan’ ‘Aptal olma, akıllı ol’ diye mektup yazan? O mektubu gıkını çıkartmayan o Erdoğan değil mi? Şimdi diyor ‘Erdoğan’la aram çok iyi. Ona Suriye’yi aldın dedim. Şunu dedim, bunu dedim.’ Ey Erdoğan, Ey Trump‘ın Erdoğan’a mektubundan, sözlerinden memnun olanlar: Adam Filistin’i sahil kasabası yapmayı, oraya kasinolar kurmayı, Filistinlilerin hepsini başka Arap ülkelerine ve Türkiye’ye yollamayı söylüyor. Siz bunu mu takdir ediyorsunuz? Nerede kaldı Filistin davanız? Biz durduğumuz yerde duruyoruz. Bu Trump’a ‘Haddini bil’ diyemeyecek kadar acziyet içinde misiniz?

“TRUMP’IN HİMAYESİNİN PEŞİNDEDİR”

Bir de dönmüş, ‘CHP Türkiye’yi Avrupa’ya, dünyaya şikayet ediyormuş.’ İngiliz İşçi Partisi’ne ‘Niye yalnız bırakıyor?’ dedim diye, kardeş partim benim. Bizim birbirimizi savunma durumumuz var. İngiliz himayesi falanmış. Birazcık haddinizi bilin. Bir de şunu bir düşünün bakalım: Bakın, Aralık 2002 Beyaz Saray’dan üç Erdoğan mesajı. Ankara’ya. ‘Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açın, AB’ye Türkiye’ye müzakere tarihi verin.’ Bush. O da Cumhuriyetçi, gösteriyor. İşaret ediyor. Ve bunu büyük bir memnuniyetle duyuyorlar, duyuyorlar. Gidiyor, oradan Başbakanlık yolu açılsın diye icazet alıyor ve sonra da 1 Mart tezkeresi sözünü veriyor, Amerikan askeri bulundurmanın. Onun da bedeli bu. Bakın Erdoğan, 2005 yılı. Talihsizlik neymiş? ‘CHP’nin ABD karşıtı olması talihsizliktir’ diyor. Bizim ABD karşıtı olduğumuzu söylüyor ve bunun bir talihsizlik olduğunu söylüyor ilk kez bindiği ana uçağında, Milliyet’teki röportajında. Şimdi tutmuş, İmamoğlu’nu tutuklamadan önce Trump’a soruyor. Trump bunun sakıncasının olmadığını söyleyince, tutuklamayı gerçekleştiriyor. Suçüstü yakalanınca ne diyeceğini bilmiyor. Amerika’dan icazet, Amerikan mandası peşindedir, Trump’ın himayesinin peşindedir. Bunun böyle olmasından dolayı ben utanç duyuyorum. Ama bu ifadelere memnun olanlar var.

“BİZ YARATTIĞINIZ VASATA TESLİM OLMAYIZ”

Biz Türkiye’yi dışarı şikayet ediyormuşuz. Hak ihlallerinde, insan hakkı ihlallerinde ve demokrasinin askıya alınması meselelerinde sorun milli mesele, bir ülkenin iç işi değildir. Bütün dünyayı ilgilendirir. Çünkü demokrasi insanlığın ortak kazanımıdır. Bir ülkede serbest demokratik seçimlere darbe yapılıyorsa bu, dünya demokrasisi için gerilemedir. Ben Türkiye’nin ana muhalefet partisi, yurt dışında da Türkiye'nin partisi olarak bir yıl boyunca Türkiye’nin haklı tüm tezlerini; Kıbrıs’ını da Azerbaycan ile ilgili konuları da Filistin meselesini de Eurofighter meselesini de çatır çatır yurtdışında, Avrupa’da anlatmışım, savunmuşum. Zaman zaman eleştiri almışım. Ama sen Türkiye’de sandığı kaldırıyorsan bunu dün Financial Times’a da anlattım, Japonya’nın 8 buçuk milyon tirajlı gazetesine de anlattım. Hangi basın geliyorsa da anlatıyorum, anlatmaya da devam edeceğim. Bunda bir adım geri atacağımı düşünenler Özgür Özel’i de CHP’yi de tanımıyorlar. Biz yarattığınız vasata teslim olmayız. Biz sizin iplerinizle siyaset yapmayız, zincir tanımayız. Her türlü önyargıyı, yaratmaya çalıştığınız her türlü hegemonyayı tuzla buz ederiz. İlk girdiğimiz seçimlerde 23 yıllık birinci parti olmanızı nasıl tuzla buz ettiysek. Siz bizi daha yakından tanıyacaksınız. Onun için daha fazla suç işlemeden, suça bulaşmadan kendilerini demokrasi zeminine dönmeye davet ediyorum.”

“İSRAİL’E VERİLEN TAVİZLERİ, TÜRKİYE’NIN DE ONA VERDİĞİ ÖRTÜLÜ TAVİZLERİ KABULLENMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL”

Özel, ABD Başkanı Trump’ın İsrail Başbakanı Netanyahu'ya, “Makul olman gerekiyor” şeklindeki sözlerinden sonra Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir gelişme bekleyip beklemediğinin sorulması üzerine şunları söyledi:

“Trump’ın bu kadar bile olsa Netanyahu'ya ‘makuliyet’ dediği mesele eğer Filistin’de ateşkese hizmet edecekse bundan memnuniyet duyarım. Ama olması gereken ton, bundan çok daha net ve çok daha serttir. Netanyahu, Amerika’nın seçim sürecini istismar ederek bir katliama girişmiştir, Trump’tan da yüz bulmuştur. Şimdi orada bir soykırıma devam etmektedir ve bir tehcire kalkışmaktadır. Trump da bunu yüreklendirmektedir. ‘Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi’ dedikleri mesele, ateşkesi ilan etsinler, bombardımanı durdursunlar, Filistinlilerin şehirlerine dönmesini ve evlerine dönmesini sağlasınlar tabii ki Türkiye ile İsrail’in ilişkileri normalleşsin. Ama aksi durumda Türkiye bu kadar katliam varken nasıl İsrail’le iyi ilişkiler kuracak? Trump'ın Suriye planı üzerinden iyi ilişkiler kuracak. İsrail’e verilen tavizleri, İsrail’in Suriye’de attığı adımları ve Türkiye’ye yaptığı tacizleri, Türkiye’nin de ona verdiği örtülü tavizleri kabullenmemiz mümkün değil.” ANKA