Yolun “Zındıklığı” , “Gönül” ün Masası’n da ( Mı?)

Budur ahkamı bu yolun,
Bir olmalı canın malın
Yasaktan kesilsin dilin
Dilini tutan er olur
Meluli
Epeyce bir süredir boş halimizle uzun cümleler yazarak canları ve dostları sıkmayalı epeyce olmuştu.  Fakat gelişen süreçlere baktığımızda nasılda Kürt sorunu yoktur. Kürtlerin sorunu vardır diyen ezber dikta varsa aynı şekilde Alevilere de, Alevilerin sorunu yoktur. Alevilik Sorunu vardır diyor. Ve bu diktalığı her geçen zaman içinde genişleterek dayatmaya çalışıyor. APTAL olarak bize de sizlere zulmetmek düşüyor karalamayla..
Alevi çalıştayların sonucu artık paketlerle ve hükümet meclis tasarımlarıyla Alevilerin gündemine sokulmaya çalışılmaktadır. Alevilerin görmek istemediği nokta yapılan çalıştaylarla devlet ve hükümet bir inşa yapacak ama bu nereden ve nasıl yapacağını bilmediğinden dolayı veya derin raflardan indirdiği dosyayı tekrar güncellemesi için nereden referans alacağını saptamamasından dolayıdır. Devlet burada mihenk taşını arıyor olmasıydı. Tabii ki Alevilerin veya Alevi örgütlerinin konuşması ve aynı zamanda kendilerini modern zaman dilimi içinde kategorilere bölerek tanımlamasıydı. Beraberinde kaçınılmaz olarak bol malzeme veriyordu iktidar ve şürekasına. Belki de artık konuşmak istiyordu çözüleceğini zannederek.
Bu bol konuşan ve konuşturulan ikilem içinde hükmün sözü çalıştayın sonuç bildirisinde geçmişten de referanslar alınarak Alevilerin sorunu Aleviliğin veya Aleviliklerin sorunu olarak okunarak mühürlenmişti. Elinde uhrevi ve dünyevi iktidarın asa ve kılıcını tutarak, bu mühre uyacak “Gönül”lere ihtiyacı vardı.  Geleneğin bir sözü vardır. “Gönül kalsın, Yol Kalmasın” der. Yolu yine aynı dikta ister geleneksel olsun, ister modern olsun ortak noktalar üzerinden “SIFIRLAMAYA” yemin ediyorlardı. Artık görmezlikten gelinen Alevilik veya bizim öyle sandığımız, modern devletle görünür hale getirilmeye, hazırlanıyor, bol bol malzeme çıkması içinde konuşturulması, durmaksızın seferber ediliyordu.. Nihayet zındığın ve kâfirin “Dininin” gönül masasına taşınması gerekiyordu.
Bu gönül masasının ilk paşaları bildiğimiz üzere Cumhuriyet Eğitim Merkezi ve Vakfı idi. Ellerinde yıllardır tuttukları iki şey vardı. Biri Alevi dedeleri, ikincisi ise AHİM kararları idi. Alevi dedeleri Hünkâr Vakfı’nın hizmete girmesiyle, menzillerini Serçeşmeye yani pirine dönerek görülmeye, sorulmaya ve sorgulanmaya başlayacakları divane çevirmeye başladılar. AHİM kararları için diretmelerinin nedeni zorunlu din dersinin kalkması için değil,  veriliş şeklinin yanlış olması ve veren kurumun ise diyanet olmaması yönünde ki algılamaları idi. Bu da imanlarının Alevilere değil, devlete olduklarını gösteren nişanedir. İktidar yasa tasarısıyla MBE kanalıyla Ehl-i Beyt dersi ekleyerek bunu görünür olmak babında çözülecekti. Ehl-i Alevi nesiller için Beyt gerekiyordu. O da oldu nur gibi..
Bu zaman dilimi içinde Demokratik Alevi Hareketi zaman zaman kitapçıklarla, bildirilerle giden durumun vahametini açıklayan açıklamalar paylaşmıştı. Alevilerin “Eşit Yurttaşlık” bağlamında demokratikleşme, eşitlik ve çoğulculuk üzerine bakışlarını kalın çizgilerle çizmeye çalışmışlardı.
Devlet ve iktidar cami, cemevi devlet projesinde iktidar kavgası ve Alevilerin sert direnişiyle ilerleme sağlayamamış. Fakat gönül masasını da yıkmamıştır.  Alevilere bir kez daha basınç uygulayarak direnç boyutlarını ve gönül masasına oturmaya ne kadar hevesli olup olmadığını görmek için hükümet yasa tasarısıyla şekillendirmek için bir hamle daha yapmıştır. Osmanlı oyun bitmez artık İttihat Terakkiden yeni güzellemelerle edinilmiş yeni eklemelere bırakmıştı. Resmi ideolojiden aldıkları eziyeti yine aynı şiddetle uygulamaya koyuldular. İbn-ı Haldun’dan hiçbir şey almadıkları buradan belli oluyordu.
İktidar buna rağmen şiddet sarmalını ekleyerek ilerlerken Demokratik Alevi Örgütlerinin menzili net olması gerekmektedir. Eğer ki arsa, elektrik, su parası peşinden koşmazsalar, Demokratik Alevi örgütleri kendilerini kolaylıkla bu cenderenin içinden çıkartırlar. Fakat  “Gönül” malum isteme alma ilişkisidir. Ne istersin, ne kadar istersin ve ne gelirse ona razı olursun. Buda seni ona “Gönüllü Kulu” haline getirir. Burada ki en büyük dirlik Demokratik Alevi Hareketinin deneyimlerine güvenmesi olmalıdır. Aleviler açısından ise kendi birikimlerinin kaybı ne kadar silikleşmiş olursa olsun alternatif üretme anlamında merkez kaç kuvvetlerinin bir yerlerde duruyor olması. 
Şu yanılgıya düşmemelerini isterim Demokratik Alevi Örgütlerinin. Burada Aleviler eşittir, Alevi örgütleri demek veyahut Alevi örgütleri eşittir Aleviler demek olmuyor. Ne kadar bir kısım alevi örgütleri biz şu kadarını temsil ediyoruz. Ya da biz Türkiye de en büyük alevi örgütüz dese de bunun karşılığı şuan itibariyle tartışmalıdır.
Bu gönül masasına oturmaya hevesli kişi ve kurumlar olacağını da gözden kaçırmamak gerekir. Ne de olsa iş dünyası, “İnşaat Ya Resullah’la” geçinen iktidar’dan sağlanılacak konut dünyası ile epeyce “gönül”leri mutlu etmeye yetecektir kanımca.
Hükümetin en sarsıcı başlığı yolu ve geleneği kiminle konuşacağını tayin etmesi, Konuşurken hangisinin cemevi (siz irfan evleri olarak anlayın) olarak tayin edeceği ardından da dedenin kim olup olmayacağı.
Nereden baksak masanın kendisi Hınzır’lığa, biat’a çıkıyor. Direk olarak Aleviliklere ve Aleviliklerin kendisine kurucu unsurlarına temelden darbe vuruyor. Dedeliği bir görev hizmetinden çıkarıp, tayin edilebilinir bir imamlığa, Alevilikleri de anladıkları devletlu Sünniliğe eşitleyerek inşa etmeye çalışıyorlar.
Bunun içinde önceden kurulan masanın gönüllülerini artırmaya ve bunu da farklı baskı ve ayrımcılıklarla artırmaya çabalıyorlar. Aleviler ne kadar modernizmle bütünleşmeye çabalarsa o kadar masanın gönüllüsü olacaktır. Kaygıları bu dünya için olamayacaktır. Ateşini de buradan almayacaktır.
Sindirilmeye, alıştırılmaya çalışılan söylemler ve maddi beklentiler Alevilerin yıllardır elinin tersiyle ittiği konulardır. Hizmetini de, çeralığını da, varlığını da, birikimini de geleneğinden, süreklerinden, pirlerinden, ana sultanlarından, söylencelerinden ve bıkmaz usanmaz muhabbetlerinden almaktadır.
Bu da Alevileri belli bir zamanı ve mekânı dayatan Devletlû Ortodoks dinsel algılamadan uzak tutmuş. Senin dinin sana, benim dinim bana diyerek ilgilenmemiştir. 
Bu “Gönül Masası”   “Yezit ve Mervan Masası”dır.
……………………………………..
Yalan dava çalmak, o da bir suçtur
Demirden leblebi, kırması güçtür
Kırdım diyen değil, kıranlar mutlu
Meluli
Aşkla İmanlar
26.03.2016