Anadolu’nun birçok köyü ve kasabası festival alanına dönüşmüş durumda. Hatta, Almanya başta olmak üzere özellikle çok fazla dış göç vermiş köylerde festivaller giderek gelenekselleşmiş durumda. Bu köylerin başında ise Alevi köyleri geliyor. Kışın boşalan köyler yazın hızla doluyor. Eskiden yalnızca emeklilerin rağbet ettiği köyler, elden geçmiş, moderneştirilmiş halleriyle artık gençlerle, çocuklara ve torunlara da ev sahipliği yapıyor. Klasik köy resmi de, “klasik köylü” resmi de bitmiş. Gençler pırıl pırıl. Tertemiz kıyafetli, bakımlı yüzlerce insan sanki bir sayfiye kasabasında gibi. Her taraf cıvıl cıvıl, müthiş bir enerji patlaması var. Yapılan festivallerin adı ne olursa olsun, müthiş bir politikleşme var… Buradan Yozgat’ın Bahadın Kasabası'na geçeceğiz. Daha önce de Bahadın’da yapılan panellere katılan biri olarak oranın da buradan farklı olmadığını biliyorum…
Hafta sonu bu köylerden birinde, Maraş'ın Keklikoluk Köyü’nde böyle bir festivale katıldım. Keklikoluk Köyü’nün birçok şehir merkezindeki cemevinden bile daha görkemli bir cemevi var. 100 hanelik köy, çevre köylerden ve ilçelerden gelen insanlarla dolup taşmış gibiydi. Konser öncesi, CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve eski bakanlardan Mustafa Kul ile birlikte katıldığım “Demokrasi ve yargı” başlıklı panele yüzlerce kişi katıldı. Panele olan ilgi birçok büyük şehirdeki panellerle kıyaslanmayacak oranda çok yüksekti. Konuşmacılar olarak gerek bizler, gerekse panele katılanlardaki özgüven sanki tavan yapmış gibiydi. Hem panel sırasında hem de konser sırasında her fırsatta atılan “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” sloganları bu durumu da açıkça gösteriyordu.
Panelin konusu ne olursa olsun insanların aklındaki soru, bundan sonra ne olacak? 2014 yerel seçimlerinde AKP yenilgiye uğrayacak, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük şehirler AKP’den kurtarılacak mıydı?
Konuşmacıların “evet bu mümkün” tespitlerine ise salonu tıklım tıklım dolduran yüzlerce kişi, kendine güvenin de bir sonucu olarak şiddetli alkışlarla karşılık veriyordu… İnsanlar için mevcut sistemin ne kadar adaletsiz olduğu, AKP’den adalet aranmayacağı gibi, demokrasi de beklenmeyeceği o kadar netti ki, demokraside, yasama-yürütme-yargı arasındaki kuvvetler ayrılığının öneminin hiçbir hükmü yoktu…
Siyasal İslamın sistemi tümüyle dönüştürdüğü bir ortamda, olmayan bir hukuku ve olmayan bir demokrasiyi kıyısından köşesinden tartışmak, teslim alınmış bir sistem gözler önündeyken sonu gelmez hukuki örnekler vermek yerine, yeni demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye’yi tartışmak daha yaralıdır. Bunu Keklikoluk’da da gördük. Bu nedenle, Gezi direnişi ile gündemi belirleme yeteneğini kaybeden AKP’ye gündemi belirleme fırsatını yeniden vermemek için Türkiye demokrasi güçleri kendi gündemlerini yaratmalıdır. Bu gündemin başında ise yerel iktidarları AKP’nin elinden almak yer almalıdır. Yerel iktidarları AKP’nin elinden kurtarmadan, adaleti, eşitliği, özgürlüğü öne çıkartacak bir iktidar kurmak mümkün olmaz.
Hareket alanı giderek daralan, siyaseten kaybeden, uluslararası arenada yalnızlaşan AKP’nin 8 ay sonraki seçimlerde sandığa gömülmesi ve Türkiye’deki yerel iktidarların 1989’daki gibi önemli ölçüde el değiştirmesi ciddi bir olasılık olarak orta yerde duruyor. CHP’nin son günlerde gazetelere verdiği ilanların içeriği ise bu olasılığa güçlü bir zemin oluşturuyor. Yani işin “teorisi” önemli ölçüde tamam… Sorun bu söylenenleri, gazete sayfalarından alıp sokağa taşıyacak formulü geliştirmekte… Bu formülü bulduğumuzda, “diktatör istifa” sloganını manşetlere taşıyan Merdan Yanardağ örneğinde olduğu gibi, bu ülke gerçekleri haberleştiren gazetecilerin tutuklanarak cezalandırıldığı bir ülke olmaktan da hızla kurtulur!