Yasakçı zihniyete İzmir yakışmıyor


Olmadı. Polis izin vermiyordu. Milletvekilleri devreye girdiler. Valiyle görüştüler. Ceset torbası yok diye seyahat özgürlükleri kısıtlanıyordu. Yani İzmir Valisi Kıraç ve İzmir Emniyet Müdürü ipe un seriyordu.

Bu yasakçı zihniyet yeni değildi. Vali Kıraç daha öncede bunları yapmıştı. 27 Şubat 2012 de gazetelerin “kesintili eğitime kesintisiz şiddet” yazarak manşete taşıdıkları olay hafızalarımızda. Önce İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde toplanıp Ankara'daki protesto eylemine gitmek isteyen Eğitim Sendikası üyesi gruba, polis tarafından izin verilmedi. Ertesi gün İzmir Konak Meydanı'nda toplanıp 4+4+4 eğitim sistemini protesto etmek isteyen Eğitim Emekçilerine polis şiddet uyguladı. 300-400 civarındaki öğretmen seslerini duyurabilmek için basın açıklaması yaparak dağılacaklardı. Ama olmadı. Yolun kapanmasına neden olan konumdaki polis, Toplumsal Müdahale (TOMA) araçlarından biber gazı ve tazyikli su sıkarak Türkiye Cumhuriyeti’nin öğretmenlerini perişan etti. Sendikaların yaptığı bu tür demokratik tepkilere İzmir’de ilk olarak biber gazı kullanıldı.

Bu yasakçı zihniyet ve keyfiyet iş dünyasına da yansımıştı. Hatırlarsanız; İzmir'in EXPO 2020 adaylığıyla ilgili oluşturulan Yürütme Komitesi'nde yer alan Mahmut Özgener, Ender Yorgancılar ve Işınsu Kestelli, Vali Kıraç ile fikir ayrılığı nedeniyle görevlerinden ayrıldılar.

EXPO 2020 Yürütme Komitesi Başkanı Mahmut Özgener, Başkanvekili Ender Yorgancılar, üye Işınsu Kestelli ortak yazılı açıklama yaptılar. Açılmada EXPO 2020 ile ilgili görevlendirildikleri Yürütme Komitesi'ndeki görevlerinden istifa nedenlerini şu şekilde açıkladılar : “İzmir Valisi tarafından oluşturulan EXPO 2020 Yürütme Komitesi'nde görevi memnuniyetle kabul ettik ve onurla sürdürdük. Adaylık sürecinin en doğru şekilde yürümesi amacıyla kurumsallaşma ihtiyacının olduğunu tespit ederek bu yönde çalışmalar yürüttük. Yürütme Kurulu'nun bundan sonra görevini en iyi şekilde icra edebileceği bir sistem oluşturduk. Geride bıraktığımız süreç içinde EXPO 2020 adaylığının başarıya ulaşması için gerekli kadroların ve çalışma sisteminin oluşturulduğunu bildiğimiz için gönül rahatlığı içindeyiz.  Bugün geldiğimiz noktada ise Yönlendirme Kurulu Başkanımız sayın Valimizle çalışma anlayışından kaynaklanan fikir ayrılıkları nedeniyle görevlerimizden ayrılma kararını üzülerek kamuoyuyla paylaşmak durumundayız.”

Ne kadar nezaketle kaleme alınmış ve özenle seçilmiş sözcüklerle Vali Kıraç’ın kurumsallaşma yerine keyfi yönetimini eleştirdiklerini anlamakta zorlanmıyorum.

Örnekleri çoğaltabiliriz. Vali Kıraç’ın oturup düşünmesi gerekir. Ne yapıyorum, neler yapıyorum diye. Çevresinde bir dolu (amiyane deyimle) yalakanın söylem ve yönlendirmelerinden etkilenmemeli. Kraldan çok kralcılardan sakınmalı. İzmir’de Valilik yapanlar dahil Siyasi Kadrolardan etkilenmeyen bürokratlar daha üst makamlara çıkmıştır, heykelleri dikilmiştir; diğerleri ise tarihin karanlık sayfalarında silik bir şekilde yer almıştır.

Bir sözümde bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenleredir. Vatandaş olarak Valimizin, Yöneticilerimizin daha iyi olmasını sağlayabilmemiz, daha üretken, daha katılımcı, daha demokrat olmalarını özendirebilmemiz kamusal denetimle olur. Bu denetimsel sorumluluğumuzu en iyi şekilde yerine getirmekten kaçınmamak gerekir.

Özgürlüklerin her kese gerekeceği, Valilik Makamının da geçici olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Tarih yasakçı, kısıtlayıcı, keyfiyetçi hiçbir anlayışı İzmir’e yakışır bulmamıştır, bundan sonrada bulmayacaktır.

Yasakların olmadığı, olabildiğince özgür bir yaşam içinde iyi bir hafta diliyorum sevgili okurlar.