Veley ki “Biz Eksiğiz veya Değiliz” Sana Ne?
Ali evvel Ali ahir Ali candır Ali canan
Ali batın Ali zahir Ali dindir Ali iman
Ali tayyip Ali tahir Ali rahim Ali rahman
Ali göründü gözüme Ali göründü gözüme
( Hilmi Ali Dedebaba, Tutum Aynayı Yüzüme, Ali Göründü Gözüme)
Yukarıda ki nefesin “Aleviliğin” arkaik geleneğinin, sözlü kültürünün anlamlandırmasıyla ve bunun yanında bâtıni manasının da “devlet, iktidar” menşeli olan Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’ın söylemlerinden farklı bir anlamda olduğu nettir.
Tarihsel olarak “kişi”selleştirilen “Hz. Ali” ile “Şah-ı Merdan Aliyyul Murteza” birbirini dışsallaştırmakla birlikte tarihsel anlatımın ötesine geçerek eksikliğin ötesinde tamlayan zahiri ve batıni anlamda birbirinin tamamlayan külte dönüşmektedir.
Bu girizgâhtan sonra Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Aleviliği” bilerek, isteyerek taşıdığı sözlerle gündeme getirmesi ve özellikle de teolojik alanı, Alevilerin Türkiye Cumhuriyet’inde Alevi yurttaşı olarak dillendirdiği taleplerin içini boşaltmak adına yapılan çalıştay sürecinin sonuç bildirisinin adımlarının devamının olduğunun bilinmesidir.
Tespit ettiğimiz noktalardan biri de bununla beraber programlı olarak “Aleviliğe” müdahaleyi, yabancılaştırmayı sistemli halinde işlemesini sağlamaya devam eden “devlet ve organlarının” müdahalelerine Alevi yazarlarının da “Aleviliğin” arkaik dilini ve anlam dünyasını anlatmaları, aklamaya çalışmaları, merkeze çekmeleri beklenilen çağrıya dönük refleksleri devlet, iktidar, kurum ve kuruluşlarının havanına su dökmektedir. Liberal, Muhafazakâr ve Siyasal İslam’ın dolayımlanarak yedeklenmesini sağlayabileceğinden bu adımlardan özellikle uzak durmak gerekmektedir.
Bu anlamıyla “Aleviliğin” ritüelleri, kültleri, sürekleri, söylenceleri, masalları, hayalleri “Alevileri” ilgilendirdiğinden biz bunlarla yaşamayı ve büyümeyi kendimizde herhangi beis görmediğimiz, için elinizi, gömleğinizi ve kokunuzu üzerimizden çekin.
Bu anlamda “Aleviliği” merkeze alan bütün yazılardan, anlatımlardan itina ile çekilinerek, bu alanın sadece o dinin temsilcilerinin bileceğidir diyerek muktedir zihniyeti o alanda dolaştırmamak gerekmektedir.
Bu anlamıyla bu yazıda o bütünlüğe dikkat edilerek teolojik alandan, anlamdırmalardan kaçınarak sadece Alevilerin “eşitlik” hak taleplerini karşılaması gereken devletin görevlerini ve yapması gereken dönüşümleri vurgulayacağız.
Biz bu “dört dörtlük” lerin çalıştaylar sürecinin güzergâhı ve temizliğinin belirttiği sonuçlar üzerinden inşasına devam ettiğini gözden kaçırmış değiliz. O, muktedir ağzından konuştukça bizler de onu deşifre etmeyi Alevi toplumunun “can” ı olarak görev biliriz. Onun ördüğü duvara tuğla olmayacağız. Devlet, iktidar ve kurumları nasıl ki tarihsel doğrusal hat üzerinden yazdıklarını unutmuyor ve bunun üzerinden “dinli, milliyetçi yurttaş” yetiştiriyor, kurguluyor ise, biz Aleviler olarak ta yaşamaya dair taleplerimizi, haklarımızı kazanım sağlayacağımıza kadar vuruşmaya, direnmeye sakınmadığımızı bilmelerini isteriz. Alevi olmaktan kaynaklanan bilinç birikimimizin rehberliğini de unutmuyoruz.
“Aleviliği” anlamlandırırken Sayın Başbakan muktedir ağzını kullanacağına “Alevilerin” taleplerini karşılamaya, toplumsal barış için nefret ortamının giderilmesinin çabasına girişse, %50’nin değil, halkın, toplumun, toplulukların “insanı” olur. Fakat baskılanan “Aleviliğin” teolojik anlamlarına müdahalelerle içini boşaltmak ve kısır döngü seslemeyle konuşturarak yozlaştıracağını ve inşa edeceğini zannediyorsa diyalogun, müzakerenin payandası olmayacağız. İnadına Alevilerin eşitlik taleplerinin altını kırmızıçizgilerle daha kararlı hale getirerek dirençlerimizle hazır olduğumuzun bilinmesidir.
Alevilerin cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmeden,
Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmadan,
Zorunlu din dersleri ve seçmeli- zorunlu din dersleri kaldırılmadan,
12 Eylül Askeri Faşist darbesinden itibaren Alevi köylerine yapılan camiler kaldırılmadan ve Alevi köylerine cami yapılması engellenmeden,
Madımak Oteli utanç müzesi olmadan,
Dergâhlar sahiplerine verilmeden,
Her türlü kanun, yasa, kararname hükmünde kararlar ve yönetmelikler ayrımcı, yok sayıcı, inkârcı uygulamaları bunların içinden temizlenmeden,
Her konuşmanız beyhude bir anlatımdır. Biz bu dili ve devlet ağzını iktidar, kurum ve kuruluşlar üzerinden gizlenerek anne karnında ki cenine kadar şiddetle malul tekleştirici ve kendine göre biçimlendirici siyasal karşılığının ifadesi olduğunun Aleviler tarafından bilindiğidir.
Yukarıda talepleri karşılamaktan uzak liberal, muhafazakâr ve Siyasal İslam’ın referanslarıyla yapılan her türlü müdahaleler bununla beraber o dinsel pratiğinin içinde eriterek “ideolojik” e dönüştürme baskısını azametle, pervasızca sergilendiğinin hâkim dil bedenine bürünmüş yansımasıdır.
O yüzden bizlere geleceksen “Aleviliği” muktedir ağzıyla anlatarak değil, Alevilerin “Eşitlik” hak taleplerini çözümleyerek gel.
Bizlere geleceksen ”ne olursan ol, gel” ile değil, elinde ki kandan, gazdan, orantısız şiddetten arınarak demokratik eşitlik taleplerini çözümleyerek gel.
Bizlere geleceksen sadece “Alevi” kimliğimizle bizlerin eşitlik sorununu çözen değil, Ezidilerin, Süryanilerin, Ermenilerin, Rumların, Gayri Müslimlerin, İnançlı – İnançsız insanların, İşçilerin, Emekçilerin, Kadınların, Romanların, Kürtlerin, Toplulukların, eşitlik özlemiyle yanıp tutuşan Sol ve Sosyalistlerin, Devrimcilerin umutlarını, toplumsal barışını çözümleyerek gel.
Bu arada “Alevilik” nerede diye düşünüyorsan, bu aralar Alevilik Gezi’de, İstiklal Caddesinde, Gazi’de, Dikmen’de, Taksim’de, Hatay’da, Antakya’da, Lice, HES Barajlarında, Taş Ocaklarında atıyor. Bunları da sevmen gerecek. Çünkü sen “Dört Dörtlük Alevisin” ya senin fazlan var bizlerin de eksiği var. Veley ki biz eksiğiz veya değiliz bu durumda sana ne.
Bizler eksikliğimizle, noksanlığımızla mutluyuz.
Aşk-ı Muhabbetle