Toplumsal Şizofreni


Dimdik,
Oysa ömrümüz bir ateşlik...
Kibirliyiz,
Ne de olsa “kendimize” yeteriz!
Oysa güvensizlikten bu halimiz.
Nasıl tükendik, kim tüketti, niye?
“En” suçlu sen değilsin, ben de değilim.
Herkesin karşısındaki “o”ydu o “en” olanı!
O öğretti bize,
O dedi, “özünden başka kimseye güvenme!” diye.
(Biz “özgüveni” çok yanlış anladık!)
Ama sen de suçlusun “o”nun kadar
Ve ben de suçluyum
Ve en kötüsü bu!
Nasıl tükettik, nasıl tükendik?
Neden herkes ulaşılabilir durumda?
Aradığım kişiye ulaşamamayı özledim!
Neden herkes hazır kıta?
Neden bedenler pazar malı gibi ortalıklarda?
Sahi, zamanında, tutulan bir eli günlerce düşünmek değil miydi aşk dedikleri?
Ya yağmur altında yürümeler?
Sonra,
Yarım kalmış bir baharın ilk olma özlemi?
Yalan elbette, yalan!
Hadi gidin yatın,
Aşk diye bir şey yok.
Durun,
Özgüvenim tavana çıktı yine, kaçtım!
(Özgüvenim Tanrı katına yükseldiğinde zaten ben hep kaçarım.)
Aşk diye bir şey var.
Ama (Sözüm kızımdan dışarı) âşık olacak kimse yok.
Cinnet eşiğimizde,
Gel dememize lüzum yok, açsak kapıyı girecek pervasızca içeriye!
Haklı, ben olsam yerinde, ben de girerdim davetsizce!
Çünkü kimi arasan açık,
Çünkü herkes yalancı,
Çünkü herkes riyakâr,
Çünkü sevmiyor kimse karşılıksız,
Çünkü herkes güvensiz,
Çünkü herkesin özgüveni Tanrı katında!
Çakıldık oysa
Yerin yedi kat altı bile artık bizim çok yükseklerde aslında!
Cinnet eşiğimizde,
Kırk tilkiyi bulamazsak ölecekmiş gibi hissediyoruz her söylenenin içinde,
Bildiğimiz bu “bizim” sokaklar nasıl da tedirgin edici...
Bir yürüyüşün bin arkaya dönüş edeceğine inanmazdım söyleselerdi.
Ya kapıya dönük oturmalar?
Ya telefon görüşmeleri?
Biri, annesiyle bile yedi kat el gibi konuştuğunu söyleseydi,
Ağzım zahmet etmez, kıçım kahkahalarla gülerdi!
Ya şimdi?
Ya tüm bu “eskiden” kıçımızla güldüklerimiz?
Biri mi var gerçekten ardımızda,
Kim o telefonun ardındaki?
Yoksa hepsi hayalimizde mi?
Sanrı mı tüm bunlar, yoksa gerçek mi?
Cinnetin eşiğindeyiz!
Ben olsaydım cinnetin yerinde,
Kapıyı bile çalmazdım!
Hayal bu ya,
Bir tekme sallardım kapıya,
Kapının bile çivisi çıkardı!
(...)
Velhasıl, hayatın da çivisi çıktı,
Uyumak kaçış...
Hadi gidin yatın,
Rüyaya takılmazsanız, kimse yakalayamaz sizi!