Tarihimiz'de İlk Yüce Divan

 Dört bakan hakkında düzenlenmiş fezlekenin TBMM’nin Olağanüstü toplantısında okunması iktidar partisinin çoğunluğu tarafından engellendi. Fezlekeler okunsaydı Meclis, bu eski bakanların dokunulmazlıklarının kaldırılıp kaldırılmayacağını görüşecekti.

Yargılanmalarına karar verirse onları Yüce Divan’a sevk edecekti. Yüce Divan, hükümet üyelerini normal mahkemeler yerine yargılayan bir kuruldur. Osmanlı döneminde buna Divan-ı Âli deniyordu.
Bakanların yargılanmak üzere Yüce Divan’a gönderilmeleri ilk kez 1918’de Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda gündeme geldi.
O tarihte, 1914’te seçilmiş ve çoğunluğu İttihatçılardan oluşan bir Meclisi Mebusanımız vardı. Dört yıl sonra yani 1918’de yenilenmesi gereken seçimler, savaş içinde bulunulduğu gerekçesiyle bir yıl ertelendi.
Savaş yıllarında Çanakkale ve Kutülamere gibi iki zafer elde edilmişse de bütün cephelerden gelen yenilgi haberlerinin yanında, içeride düzenin tamamen bozulması nedeniyle İttihat ve Terakki Hükümeti’nin politikaları iflas etmişti. Bir yıl önce (1917) kurulan Talat Paşa Hükümeti 8 Ekim 1918 günü istifa etmek zorunda kaldı. Yerine gene İttihatçılardan İzzet Paşa Hükümeti kuruldu.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından 20 gün önce 10 Ekim 1918’de Meclis, beşinci yasama yılının çalışmalarına başladı. Meclis başkanlığına Halil Bey seçildi. O zamanki parlamenter sisteme göre İttihatçıların belirlediği ve Padişah’ın atadığı kişilerden oluşan bir de Âyan Meclisi (Senato) bulunuyordu, onun başkanı da Ahmet Rıza Bey’di.
28 Ekim günü, Divaniye (Irak’ta bir ilçe) Mebusu Fuat Bey, 1914 yılında Savaş’ın çıktığı günden beri hükümetlerde görev almış başbakan ve bakanların Yüce Divanda yargılanmalarını isteyen bir önerge verdi. Yüce Divan kurumu, 1876’da yürürlüğe giren, ancak Abdülhamit’in 1878’de askıya aldığı, 1908 Hürriyet Devrimi’yle yeniden yürürlüğe giren Anayasada yer alıyordu.
Olaylar çok hızlı gelişti. 30 Ekim’de Osmanlı devleti İtilaf devletleriyle ateşkes ilan etti. Devlet, pes etmiş ve teslim olmuştu! Şimdi savaş yılları hükümetlerinin hesap verme zamanı gelmişti. Bu hesabı gene İttihatçılar soracaklardı.
Partinin önde gelenleri, günlerce yaptıkları gizli toplantılarda ağır bir sorumluluk altında olduklarını görerek şimdi ne yapacaklarını kararlaştırdılar. 1 Kasım 1918 günü İttihat ve Terakki Partisi ani bir kongre toplayarak Talat Paşa’yı dinledi. Paşa, savaşa nasıl girildiğini anlattı ve parti başkanlığından da istifa ettiğini söyledi. 5 Kasım’a kadar süren kongrede, 1889’da İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak kurulmuş 30 yıllık partinin kapatılması 9 olumsuz, 4 çekimser 35 oyla kabul edildi. Yerine tepki çekmeyeceği umulan kişilerden Teceddüt Fırkası adıyla yeni bir parti kurulması kararlaştırıldı.
2/3 Kasım gecesi, henüz İstanbul’da bulunan Almanların marifetiyle Talat Paşa, Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, Bahriye Nazırı Cemal Paşa, İttihatçıların önde gelenlerinden ve özellikle Ermenilerle ilgili politikaların uygulayıcılarından Dr. Nazım, Bahattin Şakir, Polis Müdürleri Bedri ve Azmi Beyler, Alman U-170 denizaltısı ile İstanbul’dan kaçtılar. Hükümet Padişah Vahdettin’in de isteğiyle bu kaçışa göz yumdu fakat bilgisi yokmuş gibi davrandı. Dr. Nazım İttihat ve Terakki’nin defterlerini ve belgelerini, Teşkilatı Mahsusa’nın arşivini kaçırdı. Böylece geriye bir suç belgesi bırakılmamasına çalışıldı. Yolsuzlukları dillerde dolaşan Ordu Levazım Dairesi Reisi Abdullah Paşa, daha önce kaçmıştı. İttihatçılar aleyhindeki yayının şiddeti arttı. Birkaç gün öncesine kadar muhalif hiçbir sese izin verilmezken artık hiçbir gazete İttihatçıları savunmuyordu. İkdam gazetesinin konu ile ilgili başlığı şöyleydi: “İttihat ve Terakki: Talihsiz bir Cemiyet. Ne Parlak bir Başlangıç, Ne Hazin Bir Son!”
Meclis ve Hükümet, savaş yılları kabinelerinin Yüce Divan’a sevklerini kabul etti. Fuat Bey’in önergesi Meclis içinde daha önce kurulan ve 44 üyesi bulunan 5. Şubeye havale edildi. Şubenin başkanı 1922 yılında TBMM Hükümeti’nde Şer’iye Vekili olacak Abdullah Azmi Bey, kâtibi ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında İnönü döneminde başbakanlık yapacak olan Şemsettin Günaltay idi. Aynı gün Meclisteki Rum ve Ermeni mebuslar da 1915’te Ermenilere ve Rumlara karşı suç işleyenlerin cezalandırılmasını istediler. Verilen rakamlara göre savaş boyunca 550 bin Rum öldürülmüş, amele taburlarında 250 bin kişi açlık ve soğuktan ölmüş, 250 bin Rum da sınır dışı edilmişti.
6 Kasım günü Âyan Üyesi Çürüksulu Mahmut Paşa, verdiği önergede Sarıkamış, Filistin, Irak ve benzeri yerlerde yenilgilerle iaşe yolsuzluklarının araştırılmasını istedi. Savaşı idare edenleri, kişisel hırs ve macera peşinde koşmakla suçladı. 9 Kasım’da da Başkan Ahmet Rıza Bey verdiği önergede “Bütün Osmanlı unsurlarına yapılan zulümlerin ve cinayetlerin soruşturulmasını” istedi. 
6 Kasım’da Meclis’in Beşinci Şubesi toplandı. Yüce Divan önergesini veren Fuat Bey’i dinlendi. Suçlanan kişilerin teker teker çağrılarak ifadelerinin alınması kararlaştırdı. 9 Kasım’da ilk sorgulamalara başlandı. Savaş Kabinelerinde görev alan bakanlara yöneltilen suçlamalar 10 maddede toplanıyordu:
1. Sebepsiz ve vakitsiz savaşa girilmesi,
2. Savaş ilanının sebepleri ve savaşın gidişi hakkında Meclise yalan beyanda bulunulması,
3. Seferberlikten sonra ve savaşa girilmesinden önce İtilaf devletleri tarafından yapılan şerefli ve faydalı önerilerin reddedilerek Almanlardan hiçbir taahhüt ve zaman almaksızın ve fayda elde etmeksizin memleketin savaşa sürüklenmesi,
4. Savaşın dirayetsiz ellere verilmesi, her cephede savaş fenninin kabul edemeyeceği delice hareketlerin yapılmasına, sırf kişisel çıkarlar uğrunda milletin hayati kuvvetinin gasp ve israf edilmesi,
5. Hukuk ve insaniyet kaidelerine ve özellikle anayasanın ruh ve metnine bütünüyle aykırı geçici kanunlar, emirler ve nizamnameler çıkarılarak memleketin bir facialar sahnesine dönüştürülmesi,
6. Savaş ve askeri harekât dışında gizlenmesi gerekmeyen olayların saklaması, her gün kötü bir nedenle düşmana çiğnetilen sevgili vatan kısımlarının üzücü sonucundan milletin vaktinde haberdar edilmemesi,
7. Savaş yıllarında İtilaf devletlerinden tekrar tekrar ve özellikle Rusya’nın çöküşünden sonra yapılan barış tekliflerinin reddedilmesi, sonuç olarak bugünkü kötü sonucun davet edilmesi.
8. Savaşın yarattığı zorluklar karşısında halkın ihtiyacını kolaylaştıracak tedbirler alacak yerde, servet yığmak için yolsuzluk yapılarak memleket ekonomisinin batırılması.
9. Hiçbir lüzum ve kanuni dayanak olmaksızın siyasi ve askeri sansürler konulması, basın ve haberleşme hürriyetinin ihlal edilmesi,
10. Memlekette bir idari hercümerç yaratarak can, mal hürriyetine ve ırza musallat olan bir takım çetelere yardım edilerek onların yaptığı facialara iştirak edilmesi.
Bu suçlamalar karşısında komisyon, Sadrazam Sait Halim Paşa, Nafıa nazırları Çürüksulu Mahmut Paşa, Abbas Halim Paşa, Ali Münif Bey, Adliye Nazırı İbrahim Bey, Maarif Nazırı Ahmet Şükrü Bey, Hariciye Nazırı Ahmet Nesimi Bey, Mebusan Reisi Halil Bey, Maliye Nazırı Cavit Bey, Ticaret ve Ziraat Nazırı Mustafa Şeref Bey, Dahiliye Nazırı İsmail Canbulat, Posta Telgraf Nazırı Haşim Bey, Umumi İaşe Nazırı Kemal Bey, Şeyhülislamlar Hayri ve Musa Kâzım Efendilerin uzun uzun ifadelerini aldı.
Sorgulamalar 19 Aralık 1919’da bitti. En geniş açıklamalar Sait Halim Paşa ve Cavit Bey’den geldi. İfadeler, Meclisi Mebusan tutanaklarına ek olarak 358 sayfalık bir kitap halinde yayımlandı. Özetle bakanlar suçlamaların kendileriyle ilgili olmadığını ileri sürdüler. Bu faciaların yaşandığını da inkâr etmediler. Bunları sonradan duymuşlardı… Engel olmaya da çalışmışlar ama söz dinletememişlerdi! Sorumluluğu başkalarına attılar. O başkaları ise yurdu terk etmişti!
Bu soruşturma sonuçlanamadı. Çünkü Mebuslar Meclisi, Padişah tarafından 21 Aralık 1918 günü feshedildi. Yurt dışına kaçmayan İttihat ve Terakki yöneticileri Divanıharpte yargılandılar. Yukarıda adları verilen yurt dışına kaçan İttihatçılardan Enver Paşa Tacikistan’da Ruslarla savaşırken, Cemal Paşa Tiflis’te, diğerleri ve Sait Halim Paşa, Avrupa’da Ermeni intikamcılar tarafından öldürüldüler. Fransızlar tarafından İsviçre’ye kaçırılan Cavit Bey, 1922’de İstanbul’a döndü. İttihatçıların bir kısmı Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Savaştan sonra Mustafa Kemal Paşa’ya muhalif kalanlar, 1926 İzmir suikastı ile ilgili sayılarak asıldılar.
Bu ifadeler, iktidarda olduğu dönemde kendilerine dokunulamayan, denetlenemeyen, açıktan eleştirilemeyen iktidar sahiplerinin iktidardan ayrıldıktan sonra yaptıkları işin ortaya dökülmesi açısından son derece tarihi önemdedir ve Birinci Dünya Savaşındaki Osmanlı politikalarına olduğu kadar geleceğe de ışık tutacak değerdedir.
Günümüzün iktidar partisinin mebusları, İttihatçı mebusların gösterdiklerini gösterememişler, büyük rüşvet ve yolsuzluklarla suçlanan 4 eski bakanlarını Yüce Divan’a göndermemek için el birliği etmişlerdir. Ancak sorunun böyle kapanmayacağı da açıktır. (21.3.2014)
Kaynaklar: 
1. Meclisi Mebusan, No. 521, Devrei İntibahiye 3, İçtima 5, Sait Halim ve Mehmet Talat Paşalar Kabinelerinin Divanı Âliye Sevkleri Hakkında Divaniye Mebusu Fuat Bay Merhum Tarafından Verilen Takrir Üzerine Berayı Tahkikat Kur’a İsabet Eden Beşinci Şube Tarafından İcra Olunan Tahkikat ve Zaptedilen İfadatı Muhtevidir, İstanbul Meclisi Mebusan Matbaası 1334. 
2.Orhan Selim Kocahanoğlu, İttihat-Terakki Sorgulanması ve Yargılanması, İstanbul 1998, Temel Yayınları.
3.Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C. I, Mondros’tan Erzurum Kongresi’ne, Ankara 1993, Türk Tarih Kurumu.
Talat Paşa