Sinop, Samsun, Silivri, Sürgü ve Sivas…

Hepsi “s” harfi ile başlıyor. İçimden “s ile başlayan şehirlerde bir uğursuzluk mu var” diye sormak geçiyor ama bunun saçma olduğunu da biliyorum. Sorun isimlerde değil, kesinlikle zihniyette!

Almanya’da 1993 yılında, yani Sivas katliamından yalnızca 35 gün önce, Naziler tarafından beş Türk’ün bir gece yarısı yakıldığı evin bulunduğu şehir Solingen’de “s” ile başlıyor ama onu başlığa yazmadım. Çünkü Almanya Solingen’de beş Türkün yakılarak öldürüldüğü evin bulunduğu alana beş ağaç dikeli ve önüne de anıt yapalı tam 19 yıl oluyor! Üstelik Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, bir kez daha “özür dilemek” için önceki gün önce aşırı sağcıların saldırıları sonucu öldürülen Türkler ve diğer kişilerin yakınlarını Berlin'deki Bellevue Sarayı'na özel olarak davet etti. Alman Cumhurbaşkanı, özel davette “üzüntünüzü giderebileceğime dair söz veremem ama Almanya'nın yaşananları unutmaması ve cinayetlerin aydınlatılarak, sorumluların cezalandırılması için elimden geleni yapacağım” dedi.

                                                                            * * *

Alman Cumhurbaşkanı Türkler başta olmak üzere yabancılara yönelik saldırıları tümüyle ortadan kaldırabilir mi, bunu bilemem. Ancak, mağdurları Cumhurbaşkanlığı sarayına davet etmesi ve niyetinin bu olduğunu açıklaması önemli.

Kıyaslama yapmayı çok anlamlı bulmam ama biz de bu tür gelişmelere karşı tavrın tam tersi yönde olduğu ortada. Hem kalkıp “her siyasi parti çok rahatlıkla 81 ilde faaliyet yapabilmelidir” diyeceksin hem de 4 milletvekilinin 9 saat ölüm tehlikesi ile ablukaya alınmasında ve saldırgan grubun dağıtılmasında sessiz kalacaksın.

On, on beş kişilik grup, bin kişi olana kadar tam 9 saat seyredeceksin. Sinop’tan sonra aynı senaryo Samsun’da olacak ama sen sessiz kalmaya devam edeceksin. Yapılanların “demokratik gösteri hakkı” olmadığını bileceksin, adamlar tekbir getirerek ellerinde taşla, sopayla saldıracaklar sen hala gerekçe bulmaya çalışacaksın. Tekbir getiren saldırganların taşıdıkları zihniyetten dolayı “hemen tahrik olduklarını” bileceksin ama sen ısrarla tahrik olmaya bir gerekçe bulmaya çalışacaksın. Oysa sen de çok iyi bilirsin ki, bu ülkede gerekçe hiç bitmez, yalnızca adı değişir: Bir gün “dine hakaret eden Aziz Nesin” olur, ertesi gün “karikatür”, bir başka gün “Komünistler” bugün de “Kürtler” olur… Gerçeği bir türlü konuşmazsın, konuşanı da hemen ötekileştirişi Örneğin, daha dün Samsun’da taşlanan, tahrip edilen yerlerin TKP’ye, 78’lilere ve sendikalara ait binalar olduğunu hepimizden daha iyi bilirsin ama nedense tekbir getirerek saldırma zihniyetine toz bile kondurmazsın! Çünkü senin için bir tek kriter vardır: “Benden olan ve olmayan!”

Böyle bir çifte standartın olunca, “senden olanın” Sinop’ta ve Samsun’da arabaları tahrip etmesini, milletvekillerinin kişisel eşyalarını talan etmesini sessizce seyredersin, hatta oldukça babacan da davranırsın ama sıra “senden olmayana” gelince sıra sertlikten sertlik beğenmeye gelir! İşte yine baş harfi “s” ile başlayan Silivri’de yaşananlar! Ya da aynı gün Çağlayan Adliyesi’nde yaşananlar! Elinde sopa, bıçak ve kaldırım taşı olana, işgal ve öldürme isteğini sloganlaştıranlara “baba şevkati”, “yeter artık adalet istiyoruz” diyenlere biber gazı ve çevik kuvvet şiddeti!

DÜĞÜN SALONUNDA DURUŞMA!

Malatya Sürgü’de yarın (Perşembe) saat 9’da “Sürgü davasının” duruşması var. Üstelik duruşma bir düğün salonunda yapılacak. Hakim bir önceki duruşmada “yer darlığı” gerekçesiyle böyle taktir etmiş!

Hatırlayalım… Malatya’nın Sürgü Beldesi’nde, geçen Ramazan ayında her sahur vakti evinin önünde davul çalınmasına tepki gösteren Evli ailesi, davulcuya “Buradan geçme. Biz oruç tutmuyoruz. Sabah da erken kalkacağız” dedi. “Vay sen misin böyle diyen” diyen saldırgan bir grup 28 Temmuz akşamı ailenin evini tekbirler eşliğinde ablukaya almış ve aileyi linç etmeye kalkmıştı. Evin camları kırılmış, ahırları yakılmıştı. Jandarma saldırganları gözaltına alacağına saldırganları ‘merak etmeyin o aile buralardan gidecek’ diye “ikna” etmeye kalkmış arkasından da Kaymakam da aileye ‘buradan gitseniz iyi olur’ demişti… Bu sözler, daha dün Sinop’ta “merak etmeyin onları buradan göndereceğiz” diyen “güvenlik görevlilerinin” sözleri ile ne kadar birbirine benziyor değil mi?  Sahi, 20 yıl önce de Sivas’ta, saldırganlara “o heykel  buradan gidecek” denilmemiş miydi?

Her şey ne kadar birbirine benziyor, değil mi?