Her sensin diyene eyleme minnet Mahzuni Şerifim ereyim durusun
Başına çalınsın gül yüzlü cennet Senin aşkın beni yaksın kavursun
Dostluk pazarında olma muhannet Hâsılı bildiğim “Merdan Ali’sin”
Cümle canım senin olsun en benim İki cihan senin olsun sen benim
…
( Âşık Mahzuni Şerif, Aliyle Pazarlık; Devr-i Daim Olsun)
Yazımıza ikinci bölümüyle kaldığımız yerden devam ediyoruz. Barış süreci olarak adlandırılan evreyi ötekiler açısından açmaya çalışcağız.
Verilen Mesaja Karşı; Verilen Mesaj…
Buradan hareketle birbirine bağlantı kurarak Amed’te okunan nevruz mesajıyla hızla gündeme oturan barış sürecini de süreciyle ikirciliksiz olarak el almak yerinde olacaktır. Mesajla ilgili olarak fikirlerimizi belirten yazımı önceden paylaştığım için tekrarlamak metne katkı sunmayacaktır. Barış mesajında öne çıkan kavramlar, terimler, çağrıda bulunulan modernite inşasında yer alınma teşviki, farklılıkların farklılıklarıyla ortak yaşam açısından değerli olduğunu programlarında yer verip, farklılıkların dilinden ve anlam dünyasından bir haber olarak devlet refleksi vermesi ve sürecin başka bir halkası olan BDP Partisinin Alevi örgütleriyle verilen mesajın öyle değil de böyle okunması gereklidir gibi tarif ve biçim içinde olması barış sürecinde ne kadar uzakta yalnızlaştığının da portresidir.
Çünkü barışı dilinden düşürmeyen bir anlayışın barışı ideolojilerin kalıplarına, kamplaştırmaların tekeline ve en önemlisi devletin havuzuna bırakması anlam verilmemektedir. Burada insanın aklına İslamın Sünni pratiğinin devletle yaşamış olduğu deneyimler, pratikler ve uzlaşı çıkar ilişkileri gelmektedir. Tabii ki beraberinde ötekilerin yıllarca demokratik istençlerin verilen mücadelede hak, talep ve kazanımlarının eşitliğini görme, farklılıkların dilini algılamada yılların nasıl heba edildiği de körlük olarak ortada durmaktadır. Özellikle PKK’nin devletle yaşamış olduğu düşük ölçekli savaş yıllarını gören, devleti çözümleyen ve en önemlisi bunu bölgesinde canlı olarak yaşayan toplum olan Kürt Halkının barış sürecini devletli bir barış tekeline bırakmasını anlamakta zorlanmaktayız. Barışı coğrafya da yaşayan halkların, farklı dinsel inanışta ki toplulukların ve ortak yaşama idealleriyle yanıp tutuşan emekçi, devrimci, ilerici, gerici, muhafazakâr kesimlerle toplumsal anlamda barış aranmalıydı, sağlanmalıydı.
Barış önceden belirlenmiş, duvarları örülmüş, ideolojileri çizilmiş ve bundan menfaat beklentisiyle hali hazırda çeperde bekleyen şovenistlerin, siyasal islamın ve etnisitenin tekeline bırakılamaz ve bu çerçevede yürütülemez. Bu filmin sonucunda halkların kardeşliği çıkmaz, farklı dinsel inanışta olan toplulukların özgünlüğü, özerkliği bütünlüğü çıkmaz. Buradan çıkan siyasal islamın tamamen merkeze çekilmiş, Ortodoks İslamın inanış pratiklerinin ( Sünnilik, Şafiilik) biraz moderniteyle cilalanmış Hamidiye Alaylarıyla, Yavuz birlikteliğiyle tekrar edilen devlete dönüşür.
Barış süreciyle sonuç olarak söylenilecek nokta barış süreciyle ilgili olarak ideolojilerin üzerinden taraf oluşturmadan ve iktidara bu fırsat alanını bırakmadan Kürt Hareketi’nin ve BDP’nin kendisini, süreci tekrardan okuması gereksinimdir. Kürt Hareketinin söylemleri, pratikleri gösterdi ki Alevilerin sorunlarından zerre kadar sorumluluk hissetmediği bu da yetmezmiş gibi devlet gibi Aleviliğe don biçmesi ve modern ideolojilerin üzerinden akla gelmeyecek komik tanımlamalar acizliğine düşme ortodoksluğudur. Özellikle bu noktada Alevilerin eşitlik mücadelesini kavramayı, ötekilerin dayanışma ruhunu içinden omuzdaşlıkla seslemeyi örmesi gerekirdi. Alevi örgütleriyle eşitlik hak mücadelesinde ortak çalışmalar ve dayanışmalar pratiğini sergileyerek tanışma, birbirini algılama derinliği de beraberinde gelişecektir. Muktedirler dilinden konuşmak Kürt Hareketine ve Kürt Hareketinin verdiği mücadele diline denk düşmemektedir.
İşte “Akil İnsanlar” kurulunun ikinci işlevi de burada başlıyor. Muktedirin dilini yumuşatarak alt kültürler, kültürler, yaşama biçimleri, zenginlik terimleriyle halka ve topluma hoş göstererek farklılıkları ötekileştirerek, yok sayarak ve asimile ederek mobilize çalışması yürütmektedirler. Kürt Hareketinin de bu çerçevede kabul edilebilinir bir suskunluk göstermesi, rıza olması devleti çözmede ki bilinç açıklığının neden saklı tutulduğunun sorusunu havada bırakmaktadır. Bu anlamda “Akil İnsanlar” ikinci görevlerini binbir deri değiştirerek bol imkânlar nakitinde güzellemelerle yerine getirmektedirler.
Barış süreciyle not edilecek üçüncü nokta ise, “Akil İnsanlar” kurulunda yer alan kişilerinin çoğunluğunun muhafazakâr kesimden olması özellikle anlamlıdır. Yıllarca devlet eliyle biricikleştirilen “şehitlik” kavramı ve bunun üzerinden yürütülen kirli savaşın yarattığı kayıplarının olması ve beraberinde pompalanan milletçiliğin görünür olması ”Akil İnsanlar” seçimini etkilemiştir. Bu açıdan kendi tabanına iktidarın ve devletin dilini taşıması için ilgili kesimlerin “ehil insanlarının” iş başına görevlendirilerek seçilmeleri başka bir tabansal çalışmanın işaretidir.
Devam Edecektir…
Aşk-ı Muhabbetle