Padişah Deli Murat’ın Komutanının ısrarı üzerine, Ali Usta onu ikna etmeye çalışır, Peygamberimiz Hz. Muhammet efendimizin torunu Şehitler Şahı (Şah Hüseyni Kerbela) çölünde boynu kesilerek şehit olacağı Peygamber efendimize vahiy olduğundan Peygamber Efendimiz torunu Şah Hüseyni hep boynundan öpermiş.
Hz. Ali Muaviye’nin oğlu Yezidin Ehlibeyt soyuna kıyım yapacağını, Kerbela Çölünde katledileceğini bilmekle beraber Hz. Peygambere verdiği sözün gereği Hz. Ali Zülfikar kılıcı bir daha kuşanmaz. Haşaa Zülfikar taklit edilemez, boynuma kılıç, döşüme kama dayasan dahi yapamam der.
Koca Ali Usta bir kılıcı yapmaya başlarken akşamdan ıslak toprağa yarıya kadar gömdüğü su küpü testisini yanına alır. Körük ve Örs birbirine oldukça yakındır bir ayağı ile körüğü pompalar alevlendirir. Ali Usta ustura tıraşlı başına besmele ile bir beyaz poşu bağlar terini silmek için boynuna bir havlu atar demir nar gibi kızarınca yüzü gerilir kalın kaşlarını çatar en ağır çekicini eline alır kocaman bilekleriyle pehlivan gücüyle Yaa Ali diyerek örsün üstünde demiri dövmeye başlar. Kalın demirleri hamur gibi yumuşatır. Çatık kaşlarında ve pos bıyıklarının üzerinde oluşan emek gücü tuzlu terinin çalıştığı demir malzemeye değmemesine büyük özen gösterir. Sıkça terini siler, testiden su içer çalışmasına aralıksız devam eder, terinin çalıştığı malzemeye değmemesine özen gösterir. Teri damlarsa çeliğin özelliğini kaybedeceği endişesine kapılır, titizlikle çalışır.
Zülfikar kılıcı Ali Usta’ya yaptıramayacağını anlayan Saraylı Şehzade emrindeki birkaç adamına bir hırsızlık yaptırır. Çaldıkları ve derisini yüzdükleri bir koyunun kanlı postunu birkaç Osmanlı akçesini ve altınını Ali Usta’nın dükkânında her akşam yanan üç kandili (üç çırayı) söndürürler ve bir köşesine atarlar. Söndürülen üç kandil Alevi geleneğinde “Ya Allah Ya Muhammet Ya Ali’’ diye yakılan üç çıradır. O üçlemle yüzünü cemalini yıkarken zikir eder Koca Ali Usta huy abdestli, Eline, Beline, Diline şiarıyla bütünleşmiş Ali Usta Ehlibeyt soyundan gelen bir Alevidir. Sabah Ali Usta dükkâna geldiğinde kapısının önünde o günün güvenlik güçleri olan kolcularla karşılaşır, demirci dükkânına birlikte girerler kendi elleriyle geceden koydukları kanlı koyun postunu ve akçeleri altınları alırlar, Ali Usta’yı oyuna getirip, hırsızlık suçundan Osmanlı kadısının önüne çıkarırlar.
Tevfik Fikret’inde dediği gibi katı kararlı Kadı yine yanlış hüküm verir (Şeriatın Kestiği kol acımaz ) der. Koca Ali Usta’nın sol kolunun kesilmesine karar verir.
Hacı Mehmet isimli din taciri Kadıyla görüşür ben bu güçlü, kuvvetli Kızılbaş’ın kolunun diyetini ödeyeyim, ona biat ettireyim der ve Kadı hüküm kararını değiştirir Ali Ustanın kolu kesilmez insan taciri Hacı Mehmet’e köle gibi teslim edilir.
Hacı Mehmet’in çarşıda bir kasap dükkânı vardır. Kasap dükkânın temizliğini, bağ bahçe işlerini, hayvanlarının bakımını hatta ormanda ağaç kesip doğranmasını olanca bütün işlerini kolunun diyetini ödediği Ali Usta’ya yaptırır. Bir tek işini koyunların kesim işini Ali Ustaya yaptırmaz kendi keser.(Ona göre Kızılbaş’ın kestiği yenmez) kesim sonrası deriyi yüzmek etleri kemikten ayırmak, dükkânda sergilemek Ali Ustanın işidir. Çevredeki insanların dikkatini çeker, Ali Ustanın hizmetleri takdir edildiğinde Hacı Mehmet mütemaden ben olmasaydım sol kolu kesilecekti, “kolunun diyetini ben ödedim’’ tabi ki çalışacak der durur.
(Kula Kul Olmak Fani Dünyada Birine Biat’
Ali usta 12 yaşında iken Beylerbeyi olan babası bir iftira sonucu başı vurularak öldürülmeden önce oğlu Ali’ye söyledikleri aklına gelir. Oğlum Hz. Ali şöyle demiş; “Haksızlık Önünde Eğilmeyiniz, Hakkınızla Beraber Onur ve Şerefinizi Kaybedersiniz” Hizmetinin kırkıncı günün de kasap dükkânında Hacı Mehmet ben olmasaydım kolsuz kalacaktın dediğinde Koca Ali Usta, yeni bilediği satırların en büyüğünü sağ eline alır, sıvanmış sol kolunu et kütüğünün üstüne koyar,
“Ya Allah Ya Muhammet Ya Ali’’ diyerek satırı bileğine indirir, kopan sol eli Hacı Mehmet’in önüne düşer.
Benim soyum, insana itikat eder, haksızlığa boyun eğip biat etmez al diyetini der.
1884-1920 yılları arasında yaşayan Ömer Seyfettin’in DİYET adlı yazısında *Kutsal Ateş* *Hep Üç Kandil Yanardı* *Zülfikar’ın Sırrı Ondadır* *Yok Pahasına PİR Aşkına Çalışırdı* Cümlelerinde sırlar gizlidir. Harf devrimi 1928 de yapıldı, Osmanlının Arapça, Farsça karışımlı Alfabesinden Latin Alfabeye Türkçeye çevrilen Ömer Seyfettin’in Diyet adlı yazısı doğru yorumlanmamış veya o yıllarda baskıcı rejim korkusu nedeniyle Ömer Seyfettin gerçeği olduğu gibi yazmaktan sakınmış ta olabilir.
Diyet bir öykü veya bir masal değil, yaşanmış acı bir gerçektir.
Gerçek olan bunun yaşanmış olmasıdır kuşaklar boyu (Amel-i Ali Usta) patentli antik kılıçlar Müzelerimiz de bulunmaktadır.
Yorgun Demokrat
Şükrü Boyraz