· Şener Şen'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan ödül almasının ardından 25 Ocak 2021 tarihinde Sosyal medya hesabından “Recep Tayyip Erdoğan bana bir ödül verse, dünyanın en büyük ödülünü verse, yanında da dağlar dolusu para koysa, ben gidip Recep Tayyip Erdoğan'dan ödül almam. Çünkü ödülü bu akılsız halkın verdiği oylarla aldı zaten ama o ödülü kötü kullandı” ifadelerini kullandığı için, İlyas Salman hakkında 'Türk milletini alenen aşağılama' suçundan 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Davanın, zekâsı pek gelişmemiş anlamını içeren “Aptal” sözcüğünün kullanılması nedeniyle açıldığı sanılıyor. İlyas Salman ise, muhalif bir kişi olduğunu ve sözlerinin suç teşkil etmediğini, kimseyi aşağılama kastının olmadığını, suçlamayı kabul etmediğini, düşünce ve fikir özgürlüğü çerçevesinde ifadeler kullandığını söyledi. Salman, geçmişte de “Öldüğümde başıma ne alevi dedesi, ne sünni hocası, ne haham ne de papaz gelecek. Gelmesin. Arkadaşlarım ve yoldaşlarım toplanacaklar ve beni türkülerle, şarkılarla uğurlayacaklar. Beni yıkamayacaklar, dünyadaki kirimle gideceğim” diyen Salman “Hangi elbiseyle öldüysem, o elbiseyle gömüleceğim” gibi kendini ifade eden sözler söylemişti. Salman, 2022 Mart ayında Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi'nde hâkim karşısına çıkacak.
· Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan gelen Zonguldak Ereğli sahilindeki yeşil alan içinde bulunan amfi tiyatro alanına cami yapılmasına dair imar değişikliği talebi meclis gündemine geldi. Konu hakkında belediye meclis üyelerine bilgi veren Başkan Halil Posbıyık, cami yeri için bakanlığa 7 yer önermelerine ve yapacakları caminin bulunduğu yere 120 metre uzaklıkta İskele Camii, 160 metre uzaklıkta İsmail Ağa Camii, 210 metre uzaklıkta Ali Molla Camii, 270 metre uzaklıkta Orta Cami olmasına rağmen, Ereğli halkının nefes aldığı, yürüyüş yaptığı, etkinliklerin yapıldığı sahile el konduğunu söyledi.
· AKP yönetimindeki İBB Şehir Tiyatroları’ndan politik görüşü, basına verdiği demeçler ve sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar gerekçe gösterilerek ihraç edilen ve Gezi eylemlerinin ardından sanatsal faaliyeti engellenen Levent Üzümcü, Mart 2020’de İstanbul Şehir Tiyatroları’na geri döndüğünü ancak gasp edilen haklarını hâlâ geri kazanamadığını belirterek bu konudaki pek çok bilgi eksikliği bulunduğunu söyledi: “Şehir Tiyatroları’na döndü gibi algılanmak isteniyor ama şu an tiyatroda bütün haklarımı kaybederek, orada uydurulmuş bir kadroyla oraya tekrar geri dönmüş durumdayım. Şimdi davamın sonuçlanmasını bekliyorum. Şehir Tiyatrolarından ihraç edildikten sonra işe iadesiyle ilgili açtığı davanın iki buçuk yıldır Danıştay’da bekliyor. Bir türlü karar çıkarmayarak Anayasa Mahkemesi yolunu tıkadılar. Sonuçta bu davayıöyle ya da böyle kazanacağım. Kazandıktan sonra aldığım tazminatı Ali İsmail Korkmaz Vakfı’na bağışlayacağım.”
· 'Uzi' olarak bilinen rap şarkıcısı Utku Cihan Yalçınkaya, Bostancı Gösteri Merkezi'nde verdiği konser sırasında uyuşturucu maddeden bahsettiği gerekçesiyle, bir hayranının ihbarı üzerine konser alanına gelen Narkotik Şube ekipleri tarafından konser sonrası kuliste sorgulandı, herhangi bir adli işlem yapılmadı.
· Amed Şehir Tiyatrosu’nun “Don Kîxot” oyunuyla şubat ayında gerçekleşmesi beklenen Avrupa turnesi, oyunculardan Özkan Şeker, Dicle Güneş Yavuz ve Şilan Alagöz’e vize verilmemesi nedeniyle ertelendi. Almanya, buna gerekçe olarak oyuncuların Almanya’dan dönmeme ihtimalini gösterdi. Almanya Büyükelçiliği, ekibin geri kalanına bir yıllık vize verdi.
· Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sanatçı Sezen Aksu’yu hedef gösteren ve ifade özgürlüğünü yok sayan “Adem babamız ve Havva validemize uzanan dilleri zamanı geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” minvalindeki sözlerine karşı, 203 sanat insanı sanatçıya destek için bir bildiri yayınladı: “Koparılmak istenen dil Anadolu’nun kadim halklarının dilidir. Pir Sultan’ın, Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın, Köroğlu’nun, Âşık Veysel’in, Sinem Bacı’nın, kısacası binlerce yıldır bizi temsil eden, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, ağıtlarımızı söylediğimiz dildir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülen kadim halkların, emekçilerin, kadınların ve her türlü zorbalığa karşı sazıyla, sözüyle mücadele edenlerin dilidir. ‘Koparılmak’ istenen dil, özgür sanatın dilidir. Sezen Aksu asla yalnız yürümeyecek ve bizler bir kişi dahi eksilmeyeceğiz!”
· İstanbul Büyükşehir Belediyesi, “Sanat Aksı” adında bir proje kapsamında Haliç kıyısındaki “Kadın Eserleri Kütüphanesi” ve “Camhane”yi yok etmek üzere kolları sıvadı. Camhane’de yıllardır çok önemli çalışmalar üreten sanat insanı Yasemin Aslan Bakiri durumu protesto etmek için bir bildiri yayınladı. Bildiride şu görüşlere yer verildi. “17 yıldır camın zanaattan sanata yolculuğunda kesintisiz bir çalışma yürüterek uluslararası kimlik kazanan Camhane’nin Birleşmiş Milletlerin Dünya Cam Yılı ilan ettiği 2022’de akredite olan tek kuruluş olarak Türkiye’yi uluslararası arenada temsil etmeye hazırlanırken İBB tarafından sokağa atılmak istenmesi kabul edilemez. Camhane ve sergi kuruluşundan bu güne sanatçı ve zanaatkârlara çalışma mekânı olmuş, üniversite düzeyinde onlarca stajyer ve tez öğrencisine uzmanlık hizmeti sunup, bienallerde İKSV’nin etkinlik mekânı olarak yüzlerce yerli ve yabancı ziyaretçiye ev sahipliği yapmıştır. Kapısında İBB’nin logosunu taşıyan Camhane yönetiminin İBB çatısı altında faaliyetlerini sürdürme talebine rağmen hiçbir haklı gösterilmeden Sanat Merkezi sokağa atılmak isteniyor. Camhane hepimizindir. Hep birlikte sahip çıkalım.”
· Bakırköylü Sanatçılar Derneği'nin (BASAD) yer aldığı tarihi konak, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tahliye ediliyor. 19 yıldır bu binada faaliyette bulunan ve Üstün Asutay, Tarık Akan, Ayşen Gruda, Cem Karaca, Cihat Tamer, Ergun Köknar ve Erdoğan Sıcak’ın 1993’te kurduğu BASAD’a, Bakırköy Kaymakamlığı’nca yapılan tebligatla 2 Şubat 2022 saat 10’a kadar binanın boşaltılması istendi. Bizzat bu binada yetişmiş önemli bazı isimler, karara kayıtsız kalmadı. Cihat Tamer: “Ben 80 yaşına gelmiş, Bakırköy doğumlu ve Bakırköy’den hiçbir zaman ayrılmayan bir arkadaşınız olarak bu derneği vefat eden arkadaşlarımızla birlikte kurduk. Bu ülkede, hele böyle bu bir hükümet döneminde sanatla uğraşanın iki tahtası eksiktir. Ondan bu kadar çok sanatçı yetiştirmiş. Çarşamba günü bizi buradan atmak istiyorlar. Lütfen saat 10’da da bu kalabalığı burada görmek istiyoruz.” Cezmi Baskın: “Benim sanatçı olmamın sebebi bu Bakırköy Halkevi’dir. Geleneklerimize bağlıyız diyen insanların buradan el çekmelerini rica ediyorum, hatta emrediyorum. Benim yetiştiğim gibi 500 genç buradan sanat ve kültür dersi alıyor. Bu gençlere ne olacak? Gidecek bir yeri var mı yok mu bilmiyoruz. Onun için bu binaya el konulmasına engel olmalıyız. Eğer bu binaya el konulursa, dillerimiz gerçekten kopacak.” Gülsen Tuncer: “Ben 60’lı yıllarda bir lise öğrencisiyken tanıdım burayı. Sanat nedir burada öğrendim. Burayı kapattın, son ne yapacaksın? Burayı kapatabilirsiniz ama faiziyle size geri döner. Yeni havalimanı gibi.” Tahliyenin gerçekleşmesi durumunda sertifikalı ve süreli eğitim programları yarıda kesilip bünyesindeki öğretmen ve personelin de işsiz kalacağı Bakırköylü Sanatçılar Derneği’nin çağrısıyla bir araya gelen yüzlerce vatandaş da bu tahliye kararını protesto etti. Dernek binası önünde toplanan kitle “Okulumu kapatma”, “Sanatçıların kemiklerini sızlatmayın”, “Tarık Akan çok kızacak”, “Münir Özkul’un hiç mi kıymeti yok” , “BASAD Bakırköy’dür” dövizleri taşıdı, dernek binasına “Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sesleniyoruz: Bakırköy’ün tarihine, kültürüne dokunma” pankartı asıldı. Açıklamaya aralarında Cezmi Baskın, Cihat Tamer, Gülsen Tuncer, Engin Ayça, İskender Doğan’ın bulunduğu çok sayıda aydın ve sanatçı, CHP Milletvekili Ali Şeker, eski Bakırköy Halkevliler, Bakırköy Kent Konseyi, STK temsilcileri, Bakırköy halkı, veliler ve öğrenciler katıldı. Bina önünde açıklama yapan BASAD Yönetim Kurulu adına başkan A. İlhan Gülek, “Özellikle Türk tiyatrosunun, sinemasının ve müzik dünyasının en önemli isimlerinin yetiştiği ve genç kuşaklara eğitim vermeye devam eden Bakırköy Kültür-Sanat Konağı, ‘kütüphane’ yapılacağı gerekçesiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce tahliye ediliyor… Bu kararla bina yaşayan müze ve okul niteliğini kaybedecek. MEB Özel BASAD Sanat Kurslarında MEB sertifikalı ve süreli eğitim programında, özel donanımlı sınıflarda ve devam zorunluluğu olan 500 öğrenci ders yapamaz duruma gelecek” dedi. Gülek, Bakırköylüler olarak yetkililere şu soruları yöneltti: “Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tahliyeyle ilgili davaları kazanmış olabilir. Bizi binadan çıkarmaya, burada başka bir şey yapmaya yetkili olabilir… Ama haklı mıdır? Yetki başka haklı olmak başkadır. Kültür Bakanı, bizi buradan çıkartıp bu büyük mirası yok ettiğinizde iyi bir şey mi yapmış olacaksınız, burada eğitim gören çocuklarımıza ne diyeceksiniz? Buradan Münir Özkul’un perdelere sinmiş tiradlarını nasıl sileceksiniz? Cem Karaca’nın duvarlarda çınlayan sesini nasıl yok edeceksiniz? Muhsin Kut’un yağlı boya lekelerini yerlerden nasıl kazıyacaksınız? Üstün Asutay’ın şakalarıyla yükselen kahkahaları gökyüzünden indirebilecek misiniz? Milli Halk Oyuncularımızın halaylarını, barlarını, horonlarını nasıl unutturacaksınız? Buna gücünüz yeter mi?”
· Van’da, telefonunda Erdalê Pirsûsî adlı Kürtçe şarkıyı dinlediği için gözaltına alınan Sami Tay hakkında, “örgüt propagandası yaptığı” iddiasıyla 5 yıla kadar hapis talebiyle dava açıldı.
· Koç Üniversitesi Yayınları, Seeds of Power: Explorations in Ottoman Environmental History adlı kitabın Türkçe basımında tarihçi Erik Jan Zürcher’den yapılan alıntıdaki “Ermeni soykırımı” ifadesinin çeviride tashih edilmesini ya da kitaptan çıkarılmasını istedi. Kitap editörleri “sansür” talebini yerine getirmedi; yayınevi sözleşmeyi feshetti. Editörler, kendilerinden talep edileni akademik özgürlüklere aykırı ve yayıncılık etiğiyle bağdaşmayan bir davranış olarak gördüklerini ifade etti.
· Diyarbakır’da Bismil Kaymakamlığı ilçede, “pandemi tedbirleri” kapsamında ve resmî makamların uygun gördüğü etkinlikler haricindeki tüm eylem ve etkinlikleri 15 gün süreyle yasakladı. Kaymakamlığın internet sitesinden yapılan duyuruda gösterilen gerekçeler arasında “ilçe sınırları içerisinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, kamu esenliğinin sağlanması, millî güvenlik, kamu güvenliği, koronavirüs salgınının önlenmesi” de yer alıyor.
· Van Edremit'e bağlı Dilkaya Mahallesi’nde doğan ve 1915 yılında doğduğu toprakları terk ederek ABD'ye yerleşen ressam Arshile Gorky anısına kendi adıyla anılan ve 2015'te restore edilen, halk arasında da "Gorki Çeşmesi" olarak bilinen çeşme, tahrip edildi. Restorasyonun yapıldığı dönemde Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) tarafından yönetilen Edremit Belediyesi, Gorky’nin ailesine ait evin yakınında bulunan ve ressamın adıyla anılan çeşmeyi, dört ayrı musluktan su akacak şekilde dizayn edip yöreye ait "Kurubaş taşı" olarak bilinen eskitme taşlarla yeniden inşa etti. Çeşmenin olduğu alana, Ermenice, Kürtçe, İngilizce ve Türkçe dört dilde ressamın biyografisinin yazılı olduğu
bir tabela da asıldı. Yine çeşme üzerindeki taşlara dört dilde "Gorky Çeşmesi" yazıldı. DBP’li belediyeye kayyum atanmasının ardından çeşme tahrip edilmeye başlandı. Önce suyun aktığı kısımdaki musluklar kırıldı ve ağaç tapalarla suyu kapatılan çeşmenin taşlarında Gorky'nin isminin yazılı olduğu yerler tahrip edildi. Sonunda Gorky’nin biyografisinin dört dilde yazılı olduğu tabela da yerinden sökülerek yok edildi. Belediyenin yaptığı ve belediyenin denetiminde olan çeşmenin neden bu hale geldiği sorusuna kayyımla yönetilen Edremit Belediyesi yetkilileri, suyun kesilmesinin mahalleye giden suyun yetersizliğinden kaynaklandığı yanıtını verdi. Suyun evlere verildiğini belirten yetkililer çeşmenin tahrip edilmesinden ise haberleri olmadığını belirtti.
· Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde Kürtçe sokak müziği yapan gençlerin polislerce engellenmesini Meclis gündemine taşıdı. Kenanoğlu’nun Süleyman Soylu’nun yanıtlaması talebiyle yönelttiği sorular şöyle: Sokakta Kürtçe müzik söylemek yasak mıdır? Kürtçe müzik söylemek yasak ise bu hangi kanuna dayanmaktadır? Sokakta Türkçe dışında hangi dillerde müzik yapılabileceğine kim karar vermektedir? İstiklal caddesinde birçok dilde sokak müziği yapılabiliyorken sadece Kürtçe müziğe karşı mı böyle bir yasak uygulanmaktadır? İçişleri Bakanlığının sokakta Kürtçe müzik çalınmayacağına dair bir yasak kararı var mıdır? Yoksa polisler keyfi uygulamamı yapmaktadır? Bir halkın dilini tehdit ile yasaklama hem nefret suçu hem de yetkiyi kötüye kullanma anlamında açık bir suç değil midir? Belli bir halkın diline, kültürüne yönelik bu nefret suçunu işleyen polisler hakkında herhangi bir cezai işlem uygulanacak mıdır?
· Resmi Gazete’de yayımlanan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca hazırlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’ne ilişkin değişiklik müzik sektörü için yeni yasakları da beraberinde getirdi. Yönetmeliğe göre ‘hassas’ kullanımların bulunduğu alanlarda faaliyet gösteren açık ve yarı açık eğlence yerlerinde 24.00-07.00 saatlerinde canlı müzik yayını yapılması yasaklandı. Buna göre, ‘çok hassas’ kullanım alanlarındaki mevcut açık ve yarı açık eğlence yerlerinin bir yıl içerisinde tüm cepheleri ile tavanının kapalı hale getirilmesi gerekecek. Mekân işletmecileri yönetmeliğin müzik dünyasını zora sokacağını belirtiyor. Sanat dünyasından isimler müzik yasağına ilişkin tepkilerini sosyal medyadan dile getiriyor. Paylaşımlardan bazıları şöyle: Müzik Eleştirmeni Yekta Kopan: “12’den sonra müzik yasağı saçmalık! Ayrıca canlı müzik yapılan mekânların fiziki koşullarına da standartlar getirilmeli. Ses izolasyonu, havalandırma, hijyen, sahne-kulis, giriş-çıkış vb. Mekânlar bu sayede para kazanıp hem müşterisini hem de müzisyeni hiçe sayamaz! Elbette müzik yasağı olmamalı. ‘Müzik yasağı’ demek bile saçma! Ama bu durum, yeterli ses izolasyonu yapmayan, desibel kontolü olmayan
mekâna anlayış göstermek anlamına gelmiyor. (Evet, evimin yakınında oldukça kötü müzikleri bangır-bangır çalan bir mekân var)” Müzisyen Sevinç Eratalay: “Müzik yasağı kalksın!” Müzik eleştirmeni Mehmet Tez: “Herkes pandemi bitti gibi davranmaya başladı. O zaman gece müzik yasağını da kaldırın bir zahmet.” Yazar Can Gürses: “Aşısızlara test şartının bile kalktığı ülkede gece müzik yasağı devam ediyor”
· Ülke çapında kültürel alanlar sanatçıların elinden alınmak isteniyor. İzmir’de Atatürk Kültür Merkezi güvenlik kuvvetlerine devredilmek isteniyor. İzmirli sanatçılar ve sanatseverler bu duruma karşı çıkarak bir basın açıklaması yaptılar. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: 2021' in Aralık ayı sonlarına doğru İzmir Gazeteciler Cemiyeti yayın organı 9 Eylül Gazetesi'nde çıkan, "İzmir İl Emniyet Müdürlüğü'nün 300 personeli ile Konak'taki Atatürk Kültür Merkezi binasına taşınacağı" haberi hepinizin bilgisi dahilindedir. İzmir Tiyatroları Derneği olarak, İzmirli vatandaşları uyaran ve böylesi bir olaya karşı birlikte hareket edilmesini isteyen bir açıklama yapmıştık.
Daha sonra aynı konuda (Atatürk Kültür Merkezi proje sahibi Mimar İnal Göral'ın da katılımıyla) İzmir Mimarlar Odası bir basın toplantısı yapmış, İzmir milletvekilleri Atilla Sertel, Bedri Serter, Kamil Okyay Sındır, İzmir Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Kurucu Başkanı Tuncay Karaçorlu, Doğal ve Kültürel Yaşam Girişimi’nin de aralarında olduğu kişi ve kurumlarca çeşitli tarihlerde “karşı duruş ve bu durumu onaylamama”, haber ve yazıları da basın/ medya ve internet ortamlarında yer almıştı. İzmir Valisi Sayın Yavuz Selim Köşger' in 20 Ocak'ta basında yer alan açıklamasına göre ise, Konak'taki eski Sümerbank binasının yeniden projelendirilerek İl Emniyet Müdürlüğü'ne tahsis edileceği duyurulmuş ancak bu tahsis sürecine kadar ne olacağı belirtilmemişti. İzmir Tiyatroları Derneği; Ege Üniversitesi Rektörlüğü'nün, Valilik’in ve Emniyet Müdürlüğü'nün de konuyu muğlak bırakmayarak AKM hakkında gerekli açıklamayı yapmasını istemiş, fakat bugüne dek somut bir sonuç alınamamıştır.
Sokak şarkıcısından tanınmış sanatçısına kadar herkes baskı ve tehdit altında. Herkesin bugün ya da geçmişte katıldığı bir etkinlik, söylediği şarkı, ifade ettiği bir düşünce için balyoz tepesinde bekliyor. Sanata saldırı, sanat alanlarını yok etme, sanatçıyı sindirme konusunda iktidar ve muhalefetin programı birçok yanıyla benzeşiyor. Bu durumda kimi sanatçı dostlarımızın bu iktidar gidince “her şey güzel olacak” düşleri boşuna. Sanatın özgürce soluk alması ve üretim yapabilmesi için kökten bir değişime gereksinim var. Bu konuda sanat alanı bir araya gelmeli, son yıllarda yaşanan onlarca sanata yapılmış hak ihlali, saldırı, baskı, hapis cezalarını ciddi bir biçimde irdelemelidir. İktidarın gidişi yeni bir iktidarın başa geçişi hiçbir sorunu ne yazık ki çözmeyecektir. Sanat, kendi alanını özgürleştirecek bir modele acilen gereksinimi vardır. Bu da onun gidip bunun gelmesiyle değil alanının kendi taleplerini belirleyip bunu kamuoyunun önüne koyması ve bu talepler temelinde bir mücadele başlatmasıyla gerçekleşebilecektir.